Translate.vc / Spanish → Turkish / Onde
Onde translate Turkish
4,853 parallel translation
Según sondeos de salida, Jim Matthews va ganando por un margen de entre el nueve y el 12 %.
- Hayır. Anketlere göre Jim Matthews her yerde 9 ila 12 puan arası farklarla yarışı önde götürüyor.
Hagamos a la curva, y One Hit Wonder lleva la delantera por un cuerpo con Turning Leaf...
Koşunun sonuna yaklaşıyoruz. "One Hit Wonder" bir boy önde. Arkasında Turning Leaf.
Turning Leaf... One Hit Wonder resiste en segundo lugar.
"Turning Leaf" önde, "Hit Wonder" ikincilikte takip ediyor.
Si puedes superar a Paulo y seguir presionando a Enzo, arruinará sus neumáticos para seguir primero.
Paulo'yu geçerken dikkat et, Enzo'yu baskı altında tut. Sen onların lastiklerini öldür. Önde kalmayı dene.
Como ustedes saben, somos uno de los principales joyeros del mundo, y como el compromiso inminente del príncipe Zafran...
Bildiğiniz gibi, biz dünyanın önde gelen kuyumcularından biriyiz ve Prens Zafran'ın eli kulağında nişanı için...
Disculpa, ¿ usted dijo que era uno de los principales joyeros del mundo?
... pardon, dünyanın önde gelen kuyumcularından biri olduğunuzu...
- Sí, te sentabas delante, a un lado. Yo detrás, a un lado.
Evet, sen önde bir tarafta ben de diğer tarafta arkadaydım.
Vamos un paso adelante juntos..
Birlikte bir adım önde oluruz.
El fulano es un idiota.
Çocuk malın önde gideni.
Uno iba delante y el otro atrás.
Biri önde ve diğeri gerideydi.
Tenemos que hacer que sea difícil desde el frente... porque una vez que lleguen a la costa... estamos en problemas.
Bu işi önde zorlaştırmalıyız. Çünkü eğer karaya çıkarlarsa tehlikedeyiz demektir.
Como muchos de vosotros sabéis, hasta su jubilación este año, el doctor Cassidy no solo fue nuestro mejor neurocientífico, fue el miembro líder del equipo Clockwork.
Çoğunuzun bildiği gibi, emekliliğine kadar doktor en iyi sinir bilimcimiz olmasının yanı sıra Clockwork ekibinin önde gelen bir üyesiydi.
Los infrarrojos nos indicarán cualquier grupo de personas y cualquier sótano en que podrían estar escondiéndole.
Kızılötesi görüş bir adım önde olmamızı ve onu saklayabilecek bodrumları bulmamızı sağlayacak.
El S.A.S es la mejor unidad de operaciones especiales y anti-terrorista en el mundo.
Özel Birlik dünyanın en önde gelen anti-terör ve özel operasyonlar birimidir.
Parece que el principal candidato de la oposición Mir-Hossein Mousavi, lidera en todas partes, menos en una provincia.
Buna göre baş karşıt rakip Mir-Houssein Mousavi bir il dışında önde gidiyor.
El alcalde Bradley parece ser el favorito en las elecciones
Başkan Bradley seçimde önde görünüyor.
Es un capullo de primera clase, pero le necesito para limar asperezas en la fusión del año que viene, ¿ sí?
Şerefsizin önde gideni ama gelecek yılki şirket birleşmesinin olabilmesi için ona ihtiyacım var, değil mi?
Es un idiota de los grandes.
- Aptalın önde gideni hem de.
Hooke era el principal experimentador de su era.
Hooke, çaginin en önde gelen deneycilerinden de biriydi.
Pedazo de porquería, ¿ verdad?
- Şerefsizin önde gideniydi, değil mi?
Si puedo seguir adelante antes de la noche, hay una chance de escapar.
Hava kararmadan önde olabilirsek, kurtulma şansımız olabilir.
Ya pasan la marca de los 600 metros, el favorito Caveat Lector lleva clara delantera.
Yarışın 600 metresi geride kalırken, favori Caveat Lector açık ara önde.
" Tienes que dejar de salir todas las noches con chicas así y descubrir qué quieres hacer con tu vida. Porque despertarás un día, vas a tener 35 años, y no tendrás relaciones, ni tendrás ahorros. Todos tus amigos estarán casados con hijos y viviendo lejos de ti.
Her akşam dışarı çıkıp bu tip kızlarla takılmak yerine hayatta ne istediğine bir an önce karar ver çünkü bir gün bir uyanmışsın ve 35 yaşına gelmişsin ve hiçbir ilişkin ya da birikimin olmadan bütün arkadaşların evli ve çocuklu, senden çok önde olmuş olacak ve kendini berbat hissedeceksin.
Los principales hombres de negocios del mundo y políticos.
Dünyanın önde gelen işadamları ve politikacıları.
Estiras la otra pierna hacia atrás y el brazo hacia delante.
Diğer bacak dümdüz arkada ve kollar önde.
Parece que Bashir tiene a dos en el frente, uno atrás. ¿ Ves algo que pueda decirnos en qué apartamente podría estar Yates?
Görünüşe göre Basher'ın iki tane önde bir tane arkada adamı var. Yates'in hangi binada yuvalandığını anlamamıza yardımı olacak bir şey görüyor musun?
Encabezando la pista, Turning Leaf se acerca al primer lugar.
Son virajda "Turning Leaf" önde.
Turning Leaf, Holmesdale por fuera. Es el 6.
"Turning Leaf" önde, "Holmesdale" dış kulvarda 6 numara geliyor.
Tuming Leaf, Holmesdale...
"Turning Leaf" önde "Holmesdale" arkasında.
Dos se quedarán en el frente, dos revisarán detrás ¿ Entendido?
İki kişi önde olacak, iki kişi arkada.
Hace ocho meses llegué a Londres para participar en el mundo de los líderes de las mentes científicas, hombres que tenían una visión del futuro. Hombre decididos, como yo, a ver que la visión se vuelve realidad
Sekiz ay önce, dünyanın önde gelen benim gibi azimli, geleceği görebilen bilimsel zekalarını işe almak ve görülen geleceğin tüm insanlığın yararına gerçeğe dönüşmesi için Londra'ya geldim.
Amy, un director de campaña tiene que pensar un móvil por delante.
Amy, iyi bir kampanya yöneticisi her zaman bir telefon önde düşünmelidir.
- Trato de estar a la cabeza.
Önde oluyorum.
Es un idiota.
Götün önde gideni.
La ciudad es ahora un importante centro creativo del mundo.
Şehir şu anda dünyanın önde gelen yaratıcı şehirlerinden biri.
Gritare escopeta la próxima vez que estemos en el auto.
Bir dahaki sefere arabaya bindiğimizde önde oturacağım.
- ¿ No te sentaras al frente conmigo?
Benimle önde oturabilirsin.
Quiere saber quién va ganando.
Kimin önde olduğunu öğrenmek istiyor.
Me sentaré en la parte delantera.
Önde oturacağım.
Pero me sentaré en la parte delantera.
Ama ben önde oturacağım.
Si somos capaces de crear... una distracción o distraerlo de alguna manera, voy a tener una ventaja, y esa cosa no va a tener una oportunidad.
Eğer onu saptırabilir ya da bir şekilde dikkatini dağıtırsak açık ara önde başlayacağım ve bu şeyin hiç şansı olmayacak.
Los Ewing van siempre un paso por delante.
Ewingler her zaman bir adım önde.
Bobby estaba allí. Se nos adelantó.
Bizden önde.
Ojos al frente.
Gözler önde.
Soy Ansel Roth, una de las mayores autoridades del mundo en el control de la mente y de las organizaciones de Cultos.
Ben Ansel Roth. Zihin kontrolü ve Tarikatlar alanında dünyanın önde gelen otoritelerinden biriyim.
Creo que es bastante claro que la ayuda occidental ha sido lo que sigue manteniendo a África tan pobre y subdesarrollado.
Afrika'nın gelişmemiş ve çok fakir kalmasının önde gelen nedeninin batı yardımları olarak gösterilmesi çok açık bence.
Proveo facturación, servicio de dirección comprobaciones de créditos a las 53 empresas de telefonía líderes del mundo.
Dünyanın önde gelen 53 telefon şirketine faturalandırma ve rehberlik hizmetleri, kredi çeklerini sağlıyorum.
Señoría, soy un hombre que protege la privacidad y el pudor.
- Sayın Yargıç... Başkalarına karşı kendi mahremiyetini ve iffetini her şeyden önde gören bir erkeğim.
Todo el mundo lo hará. Voy a venir aquí.
En önde destekleyeceğim hem de.
Con Sue, Sue tenía prioridad.
Sue varken, Sue önde gelecekti.
Recientemente nombrado por la revista Newsweek como una de las cien personas más destacadas en medicina, gracias a sus artículos y sus libros, que documentan una gran variedad de casos increíbles, se ha ganado el apodo de "la Marco Polo del cerebro".
Newsweek dergisi tarafından Tıbbın önde gelen 100 insanından biri olarak seçildi. Makaleleri ve kitapları hayret verici olayları inceleyen bir belgesel niteliğinde olduğundan