Translate.vc / Spanish → Turkish / Oyun
Oyun translate Turkish
34,858 parallel translation
Lin le dijo lo que pasó en el juego? Mm. Ella estaba fuera cuando ocurrió el robo, y estabas dentro.
Lin oyun sırasında ne olduğunu anlattı mı? Soygun sırasında o dışardaymış ve sen de içerideydin.
Pienso en todo el tiempo que perdí el estudio de imágenes del juego para averiguar la dice... Usted mantiene el metraje?
Bunca zamandır oyun görüntülerini çözmeye çalışarak, vakit kaybettiğimi düşünüyorum.
A ti te puntúan tus amigos gamers.
Sen de oyun arkadaşlarından puan alıyorsun.
Y de Trump que es el único republicano que está dispuesto a admitir que no le importa nada una mierda o saber nada de nada y es todo un falso juego que sólo él sabe cómo jugar.
Trump ise hiçbir şeyi siklemeyen veya bilmeyen ve tüm bu sistemin dümenden ibaret olduğunu ve nasıl oynaması gerektiğini bildiği bir oyun olduğunu söyleyen tek cumhuriyetçi.
- Tú eres el gran quarterback... y es la pequeña novata nerd... de la que estás avergonzada que vean en público.
- Sen büyük oyun kurucusun. O ise toplum içine çıkmaktan utandığın küçük inek kız.
Shh! haciendo juegos de improvisación de Brad.
Brad doğaçlama oyun yapacak.
Temes que resurja la Malvada Reina.
Kötü Kraliçe'nin oyun oynamak için ortaya çıkacağından endişeleniyorsun.
No hice nada. Él me tendió una trampa.
- Ben hiçbir şey yapmadım bana oyun oynadı.
Tiré de un hilo y viniste.
Bir oyun oynadım ve sen geldin.
Mira, "Bourbon" Bob o como diablos te llames, ¿ crees que esto es un juego?
Bak Viski Bob ya da ismin her neyse bunu oyun mu sanıyorsun?
Pues yo vine a terminarlo y esta vez, yo pongo las reglas.
Bitirmek için geri döndüğüm bir oyun. Ama bu sefer kuralları ben yazıyorum.
Digamos que manipulé el asunto.
Onlara küçük bir oyun oynadım.
Nos conocemos de cuando Nick cumplió 50 años la noche de béisbol con los Baxandall la boda de los Hyman, el Bar Mitzvá del hijo donde te di la propina del valet.
- Daha önce tanıştık. Nick'in 50'inci yaş gününde, Baxandalls'ların oyun gecesinde... Hymans'ların düğününde, çocuklarının yetişkinliğe kabul töreninde.
¿ Les dice cuándo jugar, si necesitan zapatos?
Oyun zamalarını organize eden, yeni ayakkabılara ihtiyaçları olduğunu fark eden kim?
Y ese mariscal está en auge. Tyrod.
Ve oyun kurucuları da parlayacak.
Es lo que requieren 16 juegos al año.
Yılda 16 oyun böyle oluyor.
Spencer... Ya sabes, se hace pasar por asesor financiero.
Spencer, bilirsin finans müdürü olarak oyun oynuyor sadece.
Hola. Estaba jugando con mi hija, y estaban corriendo y se tropezó.
Merhaba, kızımla beraber oyun oynuyorlardı.
Sería un truco cruel.
Bu çok acımasız bir oyun olur.
Este es el base de la Escuela Primaria David Letterman.
David Letterman Orta Okulu'nun oyun kurucusu.
Brick se dio cuenta de que no era el único compitiendo por un lugar aquel día.
Brick ilk gün için oyun çeviren tek kişi değildi.
Oh! Sí, eran simplemente diciendo lo mucho que nos faltan En Parejas de sólo la noche del juego,
Çiftler Oyun Gecesi için bizi de çağırmışlar...
Notamos que nuestros usuarios estaban conversando durante los juegos, así que incorporamos las conversaciones y nuestra base creció exponencial-mente.
Oyuncularımızın oyun sırasında sohbet ettiğini fark ettik. Oyun altyapımıza sohbeti ekledik böylece büyüdük.
Hey, esperen, chicos, ¿ Quieren venir a jugar?
Çocuklar oyun oynayalım mı?
Video Juegos. Películas.
Oyun oynarım, film izlerim.
Así es este deporte.
Bu oyun böyle oynanır.
Dios, no sé que tipo de juego andas jugando, pero, si, eres un estudiante.
Ben sadece nasıl bir oyun oynuyorsun anlayamadım. Tabi sen burda öğrencisindir.
Todo es diversión y juegos hasta que alguien termina apuñalado.
Kalem birinin yanağına gelmediği sürece komik ve eğlenceli bir oyun tabi.
Si, y Mutiny comenzó como una compañía de videojuegos. - Callate.
İsyan'da oyun şirketi olarak başlamıştı.
No video juegos.
Oyun yok.
Jugadores, vengan para las instrucciones de este honorable juego.
Oyuncular, onurlu bir oyun olabilmesi için kuralları ve talimatları vereceğim, beni takip edin.
Vamos, hombre, concentrate en el juego.
Hadi ama beyler oyun oynayalım.
Quería contarte... mi visión de la obra.
Ben sadece... seninle oyun üzerindeki görüşümü paylaşmak istiyorum.
La obra es mañana.
Oyun yarın.
Corriendo por el pasillo, jugando, y Molly... diciéndoles que paren.
Koridorda koşarken, oyun oynarken... Molly yavaş olmalarını söylüyor.
Hey, el juego era defectuoso.
O oyun kusurluydu.
Hablando de "ido mal" Acabo de recibir mi carta de rechazo final a partir de un programa de juegos.
"Ters gitmek" demişken bir oyun programından son ret mektubumu da aldım.
Se acabó el recreo.
Oyun zamanı bitti.
¡ ¿ Crees que esto es un juego? !
Bunu oyun mu zannediyorsun?
El mariscal tiene un brazo poderoso.
Oyun kurucunun çifte gibi kolu var.
Hagamos una jugada.
Hadi, oyun kuralım.
Me encantaría una foto autografiada tuya y del nuevo mariscal.
Yeni oyun kurucuyla imzalı fotoğrafınızı almak isterim.
Me pidieron que viniera a tomarme una foto con el nuevo mariscal.
Yeni oyun kurucuyla fotoğraf çektirmem için davet ettiler.
Así que no le hice caso.
Oyun değişikliği komutu verdim.
Josh es otro clon básico.
Josh. Sıradan bir oyun kurucu.
El mejor mariscal en la historia de la Preparatoria Garrison,
Garrison Lisesi tarihinin en büyük oyun kurucusu...
Creo que Matthew y él están inventando un juego.
Matthew'la yeni bir oyun icat ediyorlar sanırım.
Se acabaron los juegos.
Oyun vakti bitti.
Impresionante. ¡ Que empiece el juego!
Oyun başlasın!
Fin del juego.
Oyun bitti.
¡ Hagamos una jugada!
Oyun kuralım.