Translate.vc / Spanish → Turkish / Peló
Peló translate Turkish
24 parallel translation
Peló una manzana para mí con esas adorables y blancas manos.
- Ne yapayım yani? Ona biraz mentol koklattır, arzusunu dindirsin.
De todas maneras me peló.
Ama beni temizledi.
Sue se peló la rodilla. "
Sue dizinden yaralandı. "
Lo peló como una naranja. ¿ No se trata de un psicópata vulgar, eh?
Sıradan bir psikopat değil, ha?
Se le peló la cara.
Yüzü soyulmuştu.
¿ Cuándo me la peló?
- Otuzbir çekerken mi?
Peló una mandarina y puso la cáscara en el cenicero.
Bir Mandalina soydu ve kabuğunu kül tablasına bıraktı.
Una vez la piel de mis bolas... se peló por completo de golpe.
Bir keresinde hayalarımın derisi... tek parça halinde soyulmuştu.
Siempre me peló.
Beni hep sögüslemistir.
- Don Pablo es que ese man se nos peló mientras lo apretábamos.
- Don Pablo biz sıkıştırırken herif nalları dikti.
Sin embargo, cuando se peló... el cuerpo del pato se quebró.
Ama derisi soyulurken ördeğin eti, aşırı baskıdan zedelenmiş.
Entonces, imagino que peló el cobre, y la sangre no significa ni mierda para el gran hombre.
Paralarını istiflemekle meşgul olduğu için akrabalığı pek sallamıyor sanırım.
Robin y yo empezamos a salir, engordé, su peló se cayó.
Robin'le çıkmaya başladık. Şişmanladım, onun da saçı döküldü. Ayrıldık.
Mi hijo peló el maíz.
Oğlum mısır koçanlarını soyuyordu.
Un adulto que trabaja en una mina con las manos sucias se la peló en una feria.
Madende çalışan yetişkin bir adam. Kirli elleriyle, panayırın ortasında, onu boşaltıp gitmiştir.
Peló una bolsa de pomelos.
Bir çuval greyfurt'u soymuş.
Y se peló así mismo como una banana, Nate.
Ve kendini bir muz gibi soyun, Nate.
¡ Martín se nos peló!
Martin bizi atlatmış
Quién se peló, quién se casó.
- Kim kelleşmiş, kim evlenmiş.
Sí, a Plátano se le peló toda la cara.
Evet. Muz'un tüm yüzü soyulmuş.
Es que la semana pasada vino a casa diciendo que peló patatas en refugio para indigentes, no podía dejar de hablar sobre lo maravillosa que fue la experiencia de contribuir.
Geçen hafta evsizler barınağında patates soyup eve gelmiş ve yardım etmenin ne kadar güzel olduğundan bahsetti durdu.
Klaus peló los tomates y descarozó las aceitunas.
Klaus domatesleri soyup zeytinlerin çekirdeklerini çıkardı.
Me peló.
Beni fakirleştiriyorsun.
Sólo se peló la rodilla.
Az önce dizini incitti.