Translate.vc / Spanish → Turkish / Presenté
Presenté translate Turkish
11,058 parallel translation
Stefan está en el asunto de Caroline, y yo sólo presenté mamá a Uber.
Stefan, Caroline görevine başladı. Annemin durumunu da artık herkes biliyor.
Es solo que... no lo presenté.
Sadece... Sınava girmedim.
Presenté mi dimisión y luego terminé mi turno.
İstifamı verip vardiyamı tamamladım. - Niye istifa ettin?
Hace unos meses atrás... presenté algunos amigos rusos a algunos amigos americanos.
Birkaç ay önce, bazı Rus arkadaşlarımı Amerikalı arkadaşlarımla tanıştırdım.
Presenté la solicitud. Le daré seguimiento.
Talebimi iletmiştim, durum hakkında bilgi isterim.
¿ Estaba presente cuando murió?
Öldüğünde yanında mıydınız?
Mi padre nunca estuvo presente como debería haber hecho.
Babam olması gerektiği gibi yanımda değildi.
Cuando empecé el resumen del caso de desaparición, dice : " El denunciante, Robert Durst, presente en la comisaría 2-0, declara que su mujer desde hace 9 años, que actualmente estudia cuarto año de medicina en el Centro Médico Albert Einstein,
Kayıp şahıs hakkındaki bilgileri sözlü olarak aldım ve şöyleydi : Müşteki " Robert Durst, 2-0 no'lu merkezin dedektiflik biriminde verdiği ifadede... 9 yıldır evli olduğu, halen Albert Einstein Tıp Fakültesi'nde
trabajando con Mary, la consejera aquí presente.
Mary ile çalışarak, buradaki Meclis Üyesi ile.
En Galilea, y está presente con nosotros en espíritu.
O ruhu aracılığıyla şu an bizimle birlikte.
¿ Estuvo presente durante el ataque?
- Kriz anında orada mıydınız?
Permíteme que te presente a Gary Stevens.
Sizi Gary Stevens'le tanıştırayım.
No estaba tan presente para vosotras como debería haber estado.
Sizinle ilgilenmem gerektiği kadar ilgilenemedim.
Quiero películas sobre el presente.
Bugünde geçen bir film istiyorum.
El "alumno desafiante" está presente desde hace 16 días.
Karşı koyan gözbebeği varlığını 16 gündür sürdürüyor.
Yo sólo viviré el presente.
Bugün için yaşıyorum.
Oh Ri Jin, aunque no recuerdes lo que sucedió en el pasado... vives muy bien en el presente.
Geçmişini bilmeden, şu anda kusursuz bir hayat yaşıyorsun.
El pasado es pasado, ¿ así que, qué dices que debemos hacer en el presente?
Geçmiş geçmişte kaldı. Şimdi ne yapmamızı söylüyorsunuz?
Oh Ri Jin, aun sin saber tu pasado, vives bien tu presente.
Geçmişini bilmeden, şu anda kusursuz bir hayat yaşıyorsun zaten.
¿ Por qué no puedes aceptar que estamos atascadas... en un presente de mierda?
Neden bok gibi bir şimdiki zamanda kaldığımızı kabul etmiyoruz?
Sí, como comandante, eres puesto al tanto de cada operación, pasada y presente. Ya veo.
Evet, yönetici sıfatıyla geçmişte ve günümüzdeki neredeyse tüm operasyonlarda bulundum.
Para que pueda tener mi lugar en el senado y no tener que preocuparse de un vicepresidente competitivo cuando se presente a presidenta.
Benim senatodaki koltuğumu alabilirsin. Başkan Yardımcılığı yarışı konusunda endişeliyim.
- Entonces, que Mellie Grant se presente a senadora es legal por misoginia. - Sí, Abby.
- Evet Abby.
Estoy diciendo que no hay problema legal en que Mellie Grant se presente al Senado.
Mellie Grant'in senato adaylık yarışı için herhangi bir yasal sorun olmadığını söylüyorum.
El pasado continúa definiendo su presente, y no ha dado motivos para creer que no vaya a definir también su futuro.
Geçmişi bugününü etkilemeye devam ediyor. Bana geleceğini de etkilemeyeceğine inanmam için bir neden vermiyor.
Le llevaré un presente a Phil en agradecimiento por la puerta.
- Phil'e kapımı yaptığı için bir teşekkür hediyesi götürüyorum.
Vas a ser padre así que, si quieres estar presente en la vida del bebé vas a tener que cambiar.
Bir baba olacaksın, ve bu bebeğin hayatında olmak istiyorsan hemen değişmen lazım.
Y tú te las arreglaste para no estar presente.
Ama sen tüm kötü kısımlardan kaçmayı başardın.
Déjalo que presente una queja.
Bırakalım dava açsın.
Si el abogado de la defensa no está presente en la vista para la fianza que solicitó, entonces nos está haciendo perder el tiempo.
Bir savunma avukatı kendi talep ettiği kefalet duruşmasına gelmiyorsa vaktimizi boşa harcıyor demektir.
No tienes tiempo. Tienes el presente.
Senin zamanın yok, sadece şu an var.
En el presente, estaba en el primer semestre en la universidad local. y Clara Miller, la mujer, era su profesora de instituto.
Ölmeden önce yerel bir yüksekokulda birinci dönemindeymiş ve kadın kurban Clara Miller eski lise öğretmeniymiş.
Pero la Srta. Miller aquí presente, es una gran fan.
Ama Bayan Miller sıkı bir hayrandı.
Sí, eso no va a pegar con Sherlock aquí presente.
Evet, o buradaki Sherlock'a yemez.
¿ Queréis que se lo presente al Fiscal?
Bunu Bölge Başsavcılığı'na götürmemi mi istiyorsunuz?
Olvídate del presente, no te traje ninguno ".
"Şimdiyi unut, sana hediye almadım."
"Olvídate del presente, no te traje ninguno".
"Şimdiyi unut, sana hediye almadım."
Olvídate del presente,
"Şimdiyi unut, sana hediye almadım."
Espera un segundo. ¿ Debo presentar un regalo? ¿ O regalar un presente?
Bir dakika, hediye vermek miydi, yoksa armağan vermek miydi?
Cuando llegue el momento de la venganza quiere estar presente.
Ödeşme zamanı geldiğinde hesabı kapatanlardan biri olmak istedi.
¿ Ha recibido alguna vez cocaína... de alguien presente en este tribunal?
Bu salondaki birinden kokain aldınız mı?
- Soy el Espíritu de la Navidad Presente.
- Bugünün Noel'in hayaletiyim.
¿ Crees que un yao-guai estaba presente en Bunker Hill?
Sence Yao-guai Bunker Hill'de miydi?
Que iba a ser su cumpleaños presente, pero yo no estaba hecho todavía.
- Doğum günü hediyen olacaktı ama daha bitmedi.
Estuve presente.
Oradaydım bizzat.
TIEMPO PRESENTE
İki babası sunuyor.
A sólo 15 minutos de estar presente.
Sadece 15 dakikalığına uğrayıp arz-ı endam edeceğiz.
Tenemos infotecnología retrodispersora de rayos X, un receptor de vibraciones infrarrojo, y este bebé aquí presente se le denomina un pez globo.
Geri saçılma X-ışınlı bilgi teknolojimiz kızılötesi titreşim alıcımız var. Buradaki bebeğin adı da balon balığı.
Bien, Laurie, debería decirte que casi nunca aceptamos material no solicitado pero Kerry aquí presente es la reina del montón sin fin de manuscritos y vino a mí y me dijo,
Laurie, daha önce hiç kitap kabul etmedik Aslında kabul etmiyoruz bu materyalleri, fakat Kerry kitapların kraliçesi bana dedi ki Biraz önce "sıradakini" okudum,
Eso es la mente tomando un evento que está experimentando en el presente y confundiéndolo con un recuerdo.
Bu aklın bir olaydan etkilenip şimdiki zamanda hatıra olarak algılaması.
Esta situación es un peligro claro y presente a la seguridad de los Estados Unidos.
Bu durum açık ve mevcut tehlike ABD'nin güvenliğine.