Translate.vc / Spanish → Turkish / Salón
Salón translate Turkish
7,739 parallel translation
¿ Te resulta confortable el Salón de la Fragancia?
Amber Salonu rahatınız için uygun mu?
¿ Qué hay de tus hermanas en el Salón de la Fragancia?
Peki, Amber Salonu'nundaki kız kardeşleriniz?
Sabes que no vivirás para siempre en el Salón de la Fragancia.
- Sonsuza kadar Amber Salonu'nda kalmayacağınızı biliyorsunuz.
Acostumbran a intercambiar compañero con las parejas vecinas... como en los bailes de salón americanos.
Genellikle, Amerikan dörtlü dansında olduğu gibi komşularıyla eş değiştirirler.
Lo haremos en el Salón del Consejo y les he dicho que pueden traer dos delegados si quieren.
Meclis kabul odasında görüşeceğiz. İsterlerse iki temsilci getirebileceklerini söyledim.
Abajo en el salón, hay gente que ha venido de todas partes del mundo para verte hacer lo que estás a punto de hacer hoy.
Aşağıda dünyanın dört bir yanından insanlar toplanmış durumda. Bugün yapacağın şeyi görmek için geldiler.
Entonces, los veremos abajo en el salón de baile.
Balo salonunda görüşürüz o zaman.
Mira, te traje esto del salón donde me arreglo las uñas.
Bak, bunları kuaförümden aldım.
El resto puede tomar una litera en el salón comunitario.
Geri kalanlar ortak odada ranza bulabilirler.
Pienso que tuviste un atisbo de eso en el salón de bronceado.
Sanırım solaryumda biraz görüverdin.
El salón se ve muy diferente a esta hora.
Sınıf bu saatte çok farklı görünüyor.
Si me necesitas, estoy en el salón con mamá.
İhtiyacın olursa ben annemle oturma odasındayım.
En el Salón Weslodge.
Weslodge salonunda.
Estamos intentando hacer un salón comunitario aquí abajo.
Burada bir topluluk odası yapmaya çalışıyoruz.
Había puede que 15 personas en este gran salón horroroso.
- Büyük, çirkince bir salonda 15 kişi filan vardı.
Entro en un salón de mujeres de la aldea, en contra de todas las reglas.
Tüm kurallara karşı gelerek köylü bir kadının mülküne girdi.
Pasé mi quinto cumpleaños en un casino, el sexto en un salón de cocktail en Reno.
5. yaşımı bir kumarhanede geçirdim, 6. yaşımı Reno'da bir kokteyl barında.
Es el trofeo de baile de salón que diseñé.
Benim dizayn ettiğim salon dansı ödülleri bunlar.
Es decir, las políticas de la escuela son una porquería como en todos lados pero cuando estoy en el salón siento que tengo algo para ofrecer.
Yani okul politikaları falan her yerdeki gibi saçma ama sınıfa girdiğim zaman..... bir şeyler öğretmek istiyormuşum gibi hissediyorum.
Ahora ni siquiera puedo pagar un salón para el cumpleaños 15 de mi hija, y tengo cien invitados y ningún lugar donde ponerlos.
Kızımın 15. yaş günü için salon tutacak parayı bile bulamıyorum. Üstelik yüz konuk geliyor ve onları alacak yerim yok.
Este es mi salón de clase.
Burası benim sınıfım.
Y cuando entramos al apartamento, en la mesa, estaban los cuatro platos de sopa en el salón comedor, con la sopa seca dentro.
Dairemize girdiğimizde yemek odasındaki masada o dört çorba kasesini gördük. Kaselerin içindeki çorba kuruyup kalmıştı.
Todos los que están reunidos en este salón deberán quedarse hasta que se elija al décimo tercer presidente.
Bugün bu salonda toplanan herkes 13. Başkan seçilene kadar bir yere ayrılmayacak.
No tienen permitido dejar el salón hasta que el décimo tercer presidente sea elegido.
13. Başkan seçilene değin bir yere gitmek yok.
El salón de actos se encuentra en la parte posterior.
Etkinlik odası arka tarafta.
Le diré que haga el salón.
Öndeki odayı yaptırayım ben ona.
Ponemos la cama ahí en el salón.
Yatağını oturma odasına koyacağız.
Es en el salón de banquetes del Hotel Cozy Stay y Centro Corporativo.
Kurumsal merkezin yemekhanesinde yapılıyor.
Hey, Van Cleef, igual Todd no está listo para el estrellato en el mundo del rock ópera o el mundo más allá del sofá de mi salón, ¿ pero sabes qué? Es un buen amigo.
Hey, Van Cleef, Todd benim oturma oda kanepemin dışındaki kocaman dünya için veya bu uçuk rock opera dünyası için hazır olmayabilir ama biliyor musun, o iyi bir arkadaş.
¿ Por qué no lo pones en el armario del salón?
Gel oturma odası dolabının içine koy onu.
- De hecho, de ahora en adelante, puedes guardar todas tus cosas en el armario del salón.
- Evet. Hatta bundan sonra bütün eşyalarını oturma odası dolabının içinde saklayabilirsin.
Muy bien, salón de música.
Pekala müzik odası.
Bueno, ella quiere abrir un salón de tatuajes.
- Dövme salonu açmak istiyor.
¿ En la terraza? De frente, la escalera cruzando el salón de baile.
Dümdüz devam edin, misafir salonunun hemen karşısında.
Parece que la víctima estaba en el salón de clases cuando algo salió mal.
Evet. Görünüşe göre bir şeyler ters giderken kurban sınıftaymış.
El asesino no necesitaba estar en el salón de clases.
Katil sınıfta olmak zorunda değildi.
Bueno, creo que Messner estaba haciendo algo más que velas romanas en su salón de clases.
Bence, Messner sınıfında Roma mumundan daha fazlasını yapıyordu.
Espero que mi voz pueda llenar el salón.
Umarım sesim salonu doldurabilir.
¿ Vas a ir al Salón de Oficiales esta noche?
Bu gece subay salonuna geliyor musun?
A veces, me gustaría que tuviéramos nuestro propio Salón de Oficiales.
Bazen keşke bizim de bir subay salonumuz olsa diyorum.
¿ Por qué no te pasas por el salón de oficiales?
Neden subay salonuna gelmedin?
Alguien amenazó a Viondra en el salón.
Biri Viandra'yı subay salonunda tehdit etti.
¡ Oye! ¿ Por qué no me has contado lo del salón de oficiales?
Neden bana subay salonunda olanları anlatmadın?
Salón de la ciudad.
Town Lounge.
Están abriendo un Moet del 95 en el salón.
Oturma odasında koloni kurdular resmen.
Estaba en el salón...
En son salondaydı...
Oye, oye. ¿ Dónde está el salón?
Tamam. - Lobi nerede?
¡ 120 personas en ese salón y nadie me dijo que bajara mi brazo!
Orada 120 kişi vardı ve kimse bana kolunu indir demedi.
Sabemos que trabaja en un salón de manicura.
Bir manikür salonunda çalıştığını biliyoruz.
¡ Desalojen el salón de baile!
Misafir salonunu boşaltın!
Volví a casa del trabajo en el salón de manicura.
Pedikürcüdeki işimden eve dönmüştüm.