Translate.vc / Spanish → Turkish / Sans
Sans translate Turkish
80,546 parallel translation
Aún no, por favor.
Biraz daha şans ver lütfen.
Buena suerte con eso.
Sana bu konuda bol şans.
Una última oportunidad para decirnos lo que pasó aquella noche.
O gece olanları anlatman için sana son bir şans veriyoruz.
- Por si acaso tienes suerte.
- Olur da şansın yaver giderse diye.
Pero si significa que tenemos mayores posibilidades de matar a Kjartan y de encontrar a nuestra hermana, entonces haré lo que pide Alfredo.
Ama Kjartan'ı öldürme şansımızın daha büyük olacağı anlamına geliyorsa kız kardeşimizi bulacağımız anlamına geliyorsa, Alfred ne isterse yapacağım.
Y les deseo a todos la mejor de las suertes.
Ben de hepinize bol şans diliyorum.
Buena suerte, hermanito.
Bol şans küçük kardeşim.
Prefiero arriesgarme a vivir en la calle que vivir aquí.
Burada kalacağıma sokaklarda şansımı denerim daha iyi.
Pero mi maestra de teatro dijo que tenía pocas posibilidades, debido a mi postura.
Ancak drama hocam, duruşum yüzünden pek şansım olmadığını söylemişti.
Pero si les dan una oportunidad y se permiten conocerlos bien como para saber cuáles son peligrosos les aseguro que no les ocurrirá nada en la Habitación de los Reptiles.
Ama onlara bir şans verir tehlikelisini iyisinden ayırt edecek kadar onları tanırsanız size söz veriyorum ki Sürüngen Odası'nda başınıza hiçbir şey gelmez.
El Dr. Montgomery dijo que el gemido del cocodrilo de corazón roto sólo suena como una persona deprimida.
Dr. Montgomery dedi ki, kırık kalpli timsahın çiftleşme çağrısı şans eseri üzgün insan konuşmasına benziyormuş.
- Deséame suerte, viejo amigo.
- Bana şans dile ihtiyar.
Si tenemos suerte, estaremos con los niños para la noche.
Şansımız yaver giderse uyku saatinde çocukların yanında oluruz.
... esta fue una de esas ocasiones.
... Baudelaireların şansı yaver gitmişti.
" Sólo necesitamos tener suerte una vez.
" Şansımız bir kez yaver gitse yeter.
Suerte en mi búsqueda, entonces.
Öyleyse beni bulmada sana bol şans!
Suerte no.
Şans değil.
Hombre rudo, tuviste tu oportunidad.
Peki, serseri. Şansını harcadın!
¿ Una segunda oportunidad?
İkinci bir şans mı?
Una segunda oportunidad.
İkinci bir şans...
Creí que intentarías hacer algo.
Şansını deneyeceğini sanmıştım.
Correré el riesgo en el tribunal.
Mahkemede şansımı denerim.
Empezó lentamente, un par de domingos de mala suerte.
Yavaş yavaş oldu. Birkaç pazar şansım yaver gitmedi.
SEGUNDA OPORTUNIDAD
İKİNCİ ŞANS
El quinto día le podré dar una patada en la cabeza.
Beşinci günde kafasına geçirme şansım olacakmış. Sabırsızlanıyorum.
Si hay un nuevo testigo por ahí, se encontrarán muy pronto.
Eğer yeni Ş ahit dışardaysa,... ikiniz er ya da geç onu bulacaksınız. Aslında, zaten sahip olduğun şans var sadece bilmiyorsun.
Nunca tienes un golpe de suerte, ¿ no?
Şansın hiç yaver gitmiyor desene.
Oye. Casualmente, solamente hoy puedo ofrecer el mismo paquete pero con el 50 por ciento de descuento.
Bakın şansınıza, sadece bugüne özel size aynı paketi verebilirim, hem de yüzde 50 indirimle.
Y ya sabes, si algo me llamaba la atención, lo metía en la cajita y lo subía ahí para tener buena suerte.
Gözüme takılan bir şey olursa kendi kutuma koyup iyi şans için saklıyordum.
Menuda buena suerte.
Şansın da böylesi.
Vale, bien, os deseo la mejor suerte en vuestros proyectos futuros.
Öyle olsun, size gelecekteki çalışmalarınızda bol şans.
Os deseo mucha suerte.
- Hepinize bol şans.
Las dos pueden tener éxito. - ¿ En esta ciudad?
- İkiniz için de başarı şansı var.
Menos mal que está tirada todo el día.
Şansıma tüm gün uzanacak.
Si te divorcias antes del sábado, puede que aún consigas algo.
Cumartesi gününden önce beni boşarsan hala bir şeyler alabilme şansın var.
Hay oportunidades para convertirte en cualquier cosa que quieras.
İstediğin her şeyi olma şansın var.
Baby Jane era mi última oportunidad.
Bebek Jane son şansımdı.
Me quedan muy pocas oportunidades.
Çok az şansım kaldı.
Y mi última oportunidad no va a ser tu primera.
Benim son şansım senin ilk şansın olamaz.
Los estudios pensaron que fue pura suerte.
Stüdyolar bunun şans eseri olduğunu düşündü.
Frank, escucha, tenemos una oportunidad de hacer una película que diga algo sobre la competencia y avaricia que civilizó el Oeste Americano.
Frank bak, burada Amerika'nın batısını medenileştiren rekabet ve hırs hakkında bir şeyler anlatabilecek bir film çekme şansımız var.
Y también buena suerte el lunes.
Ayrıca pazartesi günü de bol şans.
Buena suerte, Joan.
Bol şans Joan.
Y recuerden, las probabilidades de recuperar a Anna Copeland y a su hijo vivos decrecen a cada hora.
Ve unutmayın, Anna Copeland ve oğlunu canlı geri getirme şansımız her saat azalıyor.
Es una lejana posibilidad, pero si pueden acercarme lo suficiente a una de esas tarjetas de seguridad, puede que tengamos una chance.
Uzun süreli bir işlem, ama o güvenlik rozetlerinden birine beni yeterince yaklaştırırsanız belki bir şansımız olabilir.
Lo que me daría acceso remoto a los códigos de seguridad, que es la buena noticia.
Bana güvenlik kodlarına uzaktan erişim şansı verecek, ki bu iyi haber.
No tienes elección.
Başka şansın yok.
Betty, buena suerte para la próxima.
Betty, bir dahaki sefere bol şans.
Puedes darme otra oportunidad, ¿ por favor?
Sadece bana bir şans daha verebilir misin?
Increíble, lo aceptaré y no te arrepentirás.
Müthiş, bu şansı değerlendireceğim ve pişman olmayacaksın.
Si existiera la más mínima posibilidad de que algo pudiera hacerte daño de alguna manera,
Bir şeyin seni zerre kadar bile incitme şansı varsa,