Translate.vc / Spanish → Turkish / Se
Se translate Turkish
2,057,764 parallel translation
Ellos viven para ese glorioso momento en que su hija se pone un velo y toma su primera comunión.
Kızlarının duvağını takıp İlk Komünyon'una gittiği muhteşem anı dört gözle beklerler.
Deja que se enfríe un poco.
Bırak biraz soğusun.
Incluso pusieron en su canción "Somos mujeres de una nueva era", y se suponía que eran mujeres listas para alcanzar todo su potencial.
Hatta "Yeni çağın kadınlarıyız" lafını okul marşına eklediler, kadınlar burada potansiyellerini gösterebilecekti.
Se suponía que era un lugar seguro.
Sözüm ona güvenli bir yerdi.
Eso fue el principio de una de las peores confusiones que se pueda imaginar.
Bu herhalde tahmin edebileceğiniz en kafa karıştırıcı şeylerden biriydi.
Él estaba muy molesto y enojado por algo y realmente se desquitaba conmigo.
Bir şey onu sıkmış ve kızdırmıştı, öfkesini de benden çıkarıyordu.
Desde los 15 años, se preparaba para ser sacerdote.
15 yaşından beri rahipliğe hazırlanıyormuş.
Y mientras comenzó a tener efecto, se acercó mucho y dijo :
Ve etkisini göstermeye başladığında bana iyice yaklaştı ve dedi ki
Él se acercó.
Bana yaklaştı.
Escuchaba que la puerta se cerraba, y era como olvidar todo lo que había pasado.
Kapının kapandığını duyduğumda az önce olan her şeyi adeta unuturdum.
Ella se acercó al altar para convertirse en esposa de Dios, prometiendo servir a Dios fielmente hasta la muerte.
Tanrı'nın eşi olmak için sunağa yaklaşıyor ve ölene dek Tanrı'ya sadık kalarak hizmet edeceğine yemin ediyor.
Este se llama "Hermanas en el muelle de la bahía", como "Sentado en el muelle de la bahía".
Bunun adı Koy Rıhtımında Rahibeler, "Sittin'on the Dock of the Bay" gibi.
Este se llama "Tránsito en misa".
Bunun adı da Cübbeli Ulaşım.
Era como un pimpollo que gradualmente se abría.
Yavaş yavaş açan bir gül goncası gibiydi.
Teníamos lo que se llamaba el Gran Silencio en la noche.
Akşamları büyük sessizlik denen bir şey yapardık.
Pero Cathy se dio cuenta de que yo no estaba bien.
Ama Cathy bir sorunum olduğunu fark etti.
Me preguntó si podía hacer algo por mí y se sentó en la orilla de la cama. Me tomó de la mano y dijo : "Vas a estar bien".
Nasıl yardım edebileceğini sordu, yatağımın ucuna oturup elimi tuttu ve "İyileşeceksin" dedi.
Ella tuvo el valor no solo de dirigirse a mí, sino que también se dirigió a él.
Cathy hem bana hem ona hitap etme cesaretini göstermişti.
Y cuando dejaba que la gente me hiciera cosas, él se paraba en la puerta.
Başkalarının beni taciz etmelerine izin verirken kapıda beklerdi.
Así que lo que comenzó a pasar fue que Maskell se paraba en la puerta mientras otras personas me hacían cosas.
Sonra, diğer insanlar beni taciz ederken Maskell kapıda beklemeye başladı.
Fue como si Maskell se convirtiera en mi protector.
Sanki artık Maskell koruyucum olmuştu.
No sé si Bob era su nombre real o si solo era un seudónimo que Maskell le puso.
Gerçek adı Bob muydu, bilmiyorum. Belki Maskell'ın ona taktığı isimdi bu.
Y procedió a violarme por atrás y no se retiró.
Ve bana arkamdan tecavüz etmeye başladı. Ve içimden çıkmıyordu.
Ahora entiendo a qué se refería.
Ve neden bahsettiğini şimdi anlıyorum.
Me veo saliendo de la oficina y me pregunto si se sentaron a reírse.
Odadan çıktığımda acaba arkamdan gülüyorlar mıydı?
Y le dije que que él se ponía un poco físico en su oficina.
Ben de ona ofisinde bize dokunduğunu söyledim.
Sacaba las balas una por una mientras decía que si mi padre se llegaba a enterar de que yo me estaba prostituyendo...
Ve teker teker kurşunları çıkardı. Dedi ki babam orospuluk yaptığımı öğrenirse...
Él se enteraba de lo que pasaba en tu vida, se enteraba de tu vida personal y de qué qué estaba pasando.
Hayat hikayemizi öğrenirdi, özel hayatımızı ve olan biteni öğrenirdi.
De repente se escuchaba una llamada por el altavoz :
Birden benim adımı anons ederlerdi :
Debo haber sido demasiado ingenua porque no se me ocurrió que esto era algo totalmente inapropiado.
Gerçekten çok saf olmalıymışım çünkü bunun son derece uygunsuz bir şey olduğu aklımın ucundan geçmemişti.
Las pompas se tocan.
Baloncuklar birbirine değer.
Y, cierto, se rompen, pero algunas se acoplan en una unión de arcoíris y flotan, y existen y explotan juntas.
Ve doğru, patlarlar. Ama bazıları gökkuşakları içinde birleşip süzülürler ve var olurlar ve birlikte patlarlar.
No se trataba de salir a cenar ni nada así.
Dışarıda yemek yemeye falan çıkmıyorduk.
Ella enfrentaba una encrucijada en su vida porque se acercaba el fin de sus votos temporales.
Hayatının bir dönüm noktasındaydı çünkü geçici yemininin bitiş tarihi yaklaşıyordu.
Y no nos quedó muy claro qué le pasó o a dónde se fue.
Ona ne olduğunu veya nereye gittiğini hiçbirimiz anlamamıştık.
Alguien se le acercó en el verano y le dijo que oyeron que él lastimaba a las chicas, que obligaba a las chicas a hacer cosas que no querían.
Birisi yazın ona yaklaşmış ve demiş ki "Kızları incittiğini duydum. Kızlara istemedikleri şeyler yaptırıyormuşsun."
Cathy no se encontraba en ninguna parte.
Cathy ortalıkta değildi.
Así lucía ella cuando se fue de Keough para enseñar en una escuela pública aún siendo monja.
Keough'dan ayrılıp rahibe olarak bir devlet okulunda öğretmenliğe başladığındaki fotoğrafı bu.
La hermana Cathy me preguntó cómo iba todo y yo sabía a qué se refería.
Rahibe Cathy bana her şeyin nasıl olduğunu sordu ve ne demek istediğini anladım.
Y ella dijo : "Ya se harán cargo, no te preocupes".
"Halledeceğim, merak etme" dedi.
Cathy les dijo a ella y a su novio que se fueran del departamento.
Rahibe Cathy onu ve erkek arkadaşını dairesinden göndermiş.
Se suponía que Cathy y yo nos reuniríamos el día después de que fuera asesinada.
Cathy'yle öldürüldüğü günden bir gün sonra buluşacaktık aslında.
" En verdad no sé si Dios puede perdonar esto.
" Tanrı bunu affedebilir mi, bilmiyorum.
¿ Dónde deberías estar? ". Yo dije : "No sé".
"Dersin hangi sınıfta Jean?" Ben de "Bilmiyorum" dedim.
"Sé que él es raro, pero tienes que ir".
"Onun garip biri olduğunu biliyorum ama gitmek zorundasın."
Si tenía algo que ver con religión, no lo sé.
Dinle ne alakası olduğunu ben de bilmiyorum.
Hay períodos en los que no sé qué pasó.
Bazı zaman dilimlerinde ne olduğunu hiç hatırlamıyorum.
Hay muchos vacíos en mi memoria. Sé que estuve con él, pero solo recuerdo fragmentos.
Hafızamda çok eksik nokta var, onunla olduğum anlardan sadece bazı kesitler hatırlıyorum.
Sé que yo tenía una mirada de pánico.
Suratımda bir panik ifadesi vardı.
Dijo : " Sé que eres amiga de la hermana Cathy.
Dedi ki "Rahibe Cathy'yle yakınsınız, biliyorum."
Y dijo : "Pero yo sé dónde está".
"Ama nerede olduğunu biliyorum."