Translate.vc / Spanish → Turkish / Supé
Supé translate Turkish
11,160 parallel translation
Siempre supe que tenías problemas, Walter, pero esto es... manera por debajo de ti.
Sorunların olduğunu her zaman biliyordum ama bu seni bile aşıyor.
Supe que sería rematado. ¡ Son $ 13 millones!
13 milyon dolar değerindeydi!
Me rompió el corazón al comenzar las preguntas y supe que tenía que irme.
" Sorular sorulmaya başlandığında kalbimin kırılmıştı onu terk etmem gerektiğinin farkındaydım.
Desde que supe que eso derretiría el hielo con quien tu ya sabes Pensé que podríamos comer juntos.
I Biz orada birlikte yemek olacağını düşünüyorum çünkü.
No supe cuál era
Hangisi?
Lo último que supe es que salió con Linus.
En son duyduğumda, Linus'la dışarıdaydı.
Yo nunca supe hacia dónde iba.
Ben hiçbir zaman nereye gideceğimi bilmiyordum.
Lo siguiente que supe, es que estaba gritando el nombre de mi hija pensando que la había matado.
Sonra hatırladığım tek şey, kızımın adını haykırıyor ve onu öldürdüğümü söylüyordum.
Lo siguiente que supe fue que estaba de permiso oficial.
Sonra kendimi ücretli izne ayrılmış olarak buldum.
En el acto supe quién había sido.
Anında ne olduğunu anladım.
En ese mismo instante, en el acto supe que eras un hombre... de fuertes convicciones e íntegro.
Azimli ve dürüst bir adam olduğunu o an anlamıştım.
Estaba consciente de que teníamos a alguien dentro pero verdaderamente no supe quién.
İçeride adamımız olduğunu biliyordum ama kim olduğunu bilmiyordum.
Supe de un complot para matar a Su Alteza... y pensé que era mi deber, como noble... y como fiel amigo del rey, informarle.
Majesteleri'nin tehdit altında olduğunu fark ettim. Bir soylu ve Kral'ın gerçek dostu olarak ona haber vermenin görevim olduğunu düşündüm.
En... en ese momento, supe que matar a ese tipo... no era la respuesta.
O an, o adamı öldürmenin bir çözüm olmadığını anladım.
Digo, él estaba a 7.500 km en el Pacífico sur, pero lo sentí, y supe que había muerto.
Yani, 8-9 kilometre uzaktaydı fakat hissetmiştim işte, ve öldüğünü anlamıştım.
Me envió eso desde Vietnam. Supe que le habían disparado no mucho luego de que fue tomada.
Bunu çekindikten kısa süre sonra öldürüldüğünü öğrendim.
Vi ese volante, Y supe que tenía que investigar.
Bu ilanı gördüm, kontrol etmem gerektiğini biliyordum.
Y supe jústo ahí que quería ser un doctor...
İşte o an bir doktor olmak istediğim biliyordum.
Y supe que había tomado la decisión correcta.
Doğru kararı verdiğimi o zaman anladım.
" SUPE DE BAITFISH.
Balık Yemi'nden haber geldi. Buluşmayı bekliyorum.
Lo último que supe, estaba camino a Chalmette.
En son duyduğumda, Chalmette'e doğru gidiyordu.
Los billetes son falsos, se los conoce como supe billetes.
Paralar sahte, süpernot olarak da bilinir.
Os vi allí. A Em, a Aria y a ti en ese lugar asqueroso, y supe que estabais allí por mi culpa.
Seni, Em'i, Aria'yı, Hanna'yı o ruh hastası yerde gördüm ve benim yüzümden orada olduğunuzun farkındaydım.
Necesité gafas todo este tiempo y nunca lo supe.
Bunca zamandır gözlüklere ihtiyacım varmış ve farkında bile değilmişim.
Ahí supe que no estaba loca.
Deli olmadığımı biliyordum.
Cuando tus amigas pensaron que habían matado a "A" en Nueva York, supe que era el momento de dejarlo.
Arkadaşların A'yı New York'ta öldürdüklerini düşündüklerinde bunu bitirmek için mükemmel zamandı.
Ahí supe que podía confiar en él.
- O anda ona güvenebileceğimi anladım.
Cuando vi lo que pasaba, supe que significaba una o dos cosas.
Bunun olduğunu gördüğümde, iki şeyden biri anlamına geldiğini biliyordum.
Y supe que... mi vida pondría en peligro la tuya.
Ve ben de eninde sonunda, benim hayatımın seninkini tehlikeye atacağını biliyordum.
Sabes, cuando descubrieron el bulto supe que tenía algo.
Şişkinliği ilk fark ettiğim zaman bir şeyler olduğunu anlamıştım, biliyor musun?
Nunca supe que sería tan feliz de tener un hijo.
Bir oğlum olacağı için hiç bu kadar sevineceğimi düşünmezdim.
Nunca supe de ti. Pero estabas ahí.
Senden hiç haberim olmadı.
Siempre supe que ella...
Ben daima...
Nunca supe su nombre, nunca le di nada.
Birbirimizi isimlerimizle çağıracak kadar samimi olmadık. Ona hiç bir şey vermedim.
de la misma forma como supe, quien estaba robandome mi almuerzo en el trabajo.
Tıpkı işte öğle yemeğimi çalan adamı anladığım gibi.
"kuu... kuryuluu!" es un proyecto sobre el sufrimiento lo he tenido en mente por varios años, y cuando Family Guy me dio la oportunidad de filmarlo supe que habia una sola persona que podria retratar a Phil el lobo :
"Ü ürü üüü" yıllardır üstünde büyük bir tutkuyla çalıştığım projeydi. Ve Family Guy bana bunu çekme şansını verdiğinde Kurt Phil'i canlandırabilecek tek aktörün Glenn Quagmire olduğundan adım gibi emindim.
Lo supe, que si te hacía buscarla, la encontrarías.
Seni kız kardeşimi aramaya zorlarsam, onu bulacağını biliyordum.
Siempre supe que yo la quería más, pero no le di importancia.
Onu, onun beni sevdiğinden daha çok sevdiğimi biliyordum. Sadece bunun bir önemi olmadığını düşünmüştüm.
Siempre supe que trataría de ganarte de esa manera.
Aklini o sekilde çelmeye çalisacagini biliyordum.
Aún así, supe que los pisos del uno al veinte se quedaron sin electricidad por varias horas.
Birden on ikiye kadar bütün katlarda birkaç saat boyunca elektriğin olmadığını duydum.
A propósito, supe que te estás tirando a 374.
Bu arada, 374 numarayı siktiğini duydum.
Y lo supe cuando no llegó a casa.
Eve gelmediğinde anlamıştım.
Y cuando supe que él sentía lo mismo... sonreí durante semanas.
Onun da aynı şeyleri hissettiğini öğrendiğimde haftalarca yüzümde bir gülümsemeyle dolaştım.
Cuando me enteré de que venías, supe que tenía la pieza que me faltaba.
Senin geldiğini öğrendiğimde farklılık yaratacak eksik parçam olduğunu fark etmiştim.
Siempre lo supe.
Başından beri biliyordum.
Supe que entrevistarás reemplazos esta mañana.
Yeni sekreterlerle bu sabah görüşmelere başladığını duydum.
Supe que querías que firmara un acuerdo prenupcial.
Evlilik sözleşmesi imzalamamı istediğini duydum.
En el momento en que te vi, supe que Dios te trajo hasta mí.
Seni gördüğüm anda, Tanrının seni bana getirdiğini biliyordum.
Y supe desde ese momento que ambos fueron condenados.
O an anladım ki... İkisi de hükümlüydü artık.
No tenía motivos hasta que supe que estabas aquí.
Senin aslında burada olduğunu bilene kadar bir nedenim yoktu.
No fue hasta que la vi, hasta que vi lo perfecta que era, que lo supe.
Onun ne kadar muazzam bir güzel olduğunu görene kadar böyle değildi. Görünce anladım.