Translate.vc / Spanish → Turkish / Sòlo
Sòlo translate Turkish
243 parallel translation
Bueno, tiene un maletín, pero creo que sòlo lleva sus iniciales.
Çantada taşıyor ama üzerinde yalnızca kendi adı yazıyor.
Sòlo cojeo cuando estoy cansado o nervioso.
Yalnızca yorgunken ve canım sıkkınken kızarım.
Sòlo hablaba.
Öylesine sordum.
- Contigo sòlo cuentan los momentos, Sarah.
- Senin için kiminle olduğun önemli Sarah.
Sòlo nos falta el futuro.
İlişkimizin tek eksiği gelecek.
Maurice, todo el mundo inventa cosas, no sòlo los escritores.
Maurice, yalnızca yazarlar değil herkes bir şeyler uydurabilir.
Es sòlo un hecho, como decir que la Tierra es redonda, que la hierba es verde o que la lluvia moja.
Gerçeği söylüyorum. Tıpkı, dünya yuvarlaktır... çimen yeşildir ya da yağmur ıslatır demek gibi.
Sòlo la verdad, siempre.
Daima gerçekleri söyledim.
Es sòlo la facilidad con la que lo has hecho.
Yaparkenki rahatlığın rahatsız edici.
Sòlo estoy de paso en tu vida, me has recogido del camino... y me abandonarás cuando te convenga.
Senin hayatında bir yolcuyum yalnızca. Beni yoldan aldın... ve canın istediğinde indireceksin.
¿ No podemos ser felices sòlo por un día?
Buluştuğumuz günler mutlu olsak yetmez mi?
Sòlo vi tu brazo asomando bajo la puerta.
Kapının altından yalnızca kolunu gördüm.
Sòlo he salido a tomar el aire.
Biraz hava alayım dedim.
Sòlo he dicho que es posible, Henry.
Yalnızca mümkün olduğunu söyledim Henry.
Sòlo necesitaba hablar un poco para aclararme las ideas.
Kafamı toplamam için konuşmaya ihtiyacım vardı, o kadar.
Sòlo la he visto una vez en el último año.
Bir yıldan fazla sürede onu yalnızca bir kez gördüm.
No cuesta nada, sòlo algún tebeo de vez en cuando.
Bir, iki çizgi romandan başka masrafı da olmuyor.
- Sòlo una cosa más.
- Bir şey daha var efendim.
Pero descubrí de qué se trataba con sòlo echar una ojeada.
Ama ne olduğunu anlamak için bir sayfayı okudum.
Sòlo le he traído tristeza y desconfianza.
Ona keder ve şüpheden başka bir şey vermedim.
Sòlo se veía su brazo.
Yalnızca kolu dışarıdaydı.
Sòlo tuvimos unas horas.
Yalnızca birkaç saat.
No sòlo nos sentamos en la iglesia los domingos.
Yalnızca pazar günleri kilisede oturmamız için yaratmadı.
Tan sòlo lo haces lo mejor que puedes.
İnsan elinden gelenin en iyisini yapar.
- Es sòlo el primer paso.
- Bu daha başlangıç.
Sòlo que no tiene ningún mérito.
Ama erdemle falan ilgisi yok bunun.
Es sòlo que no puedo vivir sin ti.
Sensiz yaşayamam, o kadar.
Sòlo un mal resfriado.
Çok fena üşütmüşüm.
Yo sòlo quería tu amor. ¡ ÉI quiere tu vida!
Ben yalnızca aşkını istedim. O hayatını istiyor!
Sòlo te ha dejado sufrimiento, soledad y desesperación.
Acıdan, yalnızlıktan ve kederden başka sana ne verdi ki?
Tan sòlo cree en nosotros.
İlişkimize inan.
Sòlo quiero que me dejes sola.
Beni burada bırak, yeter.
Sòlo tienes que pensar en ponerte bien.
Sen yalnızca iyileşmeye bak.
Sòlo tuvo el sarampión y la varicela, y ni eso fue grave.
Hep sağlıklıydı. Yalnızca kızamık ve suçiçeği geçirdi. Onları bile hafif atlattı.
Como ordenanza del coronel, sòlo yo puedo molestar al coronel.
Albay'ın emir eri olarak kendisini sadece ben rahatsız edebilirim. Bekleyin.
¿ Puedo hacerte olvidar la guerra sòlo por un rato?
Sana kısa süreliğine de olsa, savaşı unutturabilir miyim?
Sòlo hay una mujer que pueda hacerme olvidarla.
Unutmamı sağlayabilecek sadece tek bir kadın var.
Para un hombre de verdad, sòlo hay una posibilidad.
Gerçek bir erkek için, sadece tek seçenek vardır.
Se lo repito, para un hombre de honor, sòlo una posibilidad.
Tekrar ediyorum, şerefli bir adam için, tek seçenek vardır.
Para mí, sòlo hay una posibilidad.
Benim için, tek bir seçenek var.
¿ Sòlo hacías eso cuando estabas con ellas?
Onlarla beraberken tek yaptığın bu muydu?
- Sòlo el coronel.
- Sadece Albay.
Su valor no es sòlo material.
Kaça mal olduğu önemli değil.
Sòlo cuenta mentiras, hace trampas.
Hepsini yalanlarla, sahtekarlıkla yapıyor.
O le gusto de verdad, con o sin coronel, o le gusto sòlo de momento porque está enfadada con él.
Ya, Albay olsa da olmasa da, benden gerçekten hoşlanıyorsunuz, ya da ona öfkeli olduğunuz için benden sadece şu an için hoşlanıyorsunuz.
Si le gusto sòlo de momento, está bien.
Benden sadece şu an için hoşlanıyorsanız, bu iyi.
- Sòlo a 30 kilómetros.
- Sadece 30 kilometre.
Sòlo hay un problema.
Sadece tek bir problem var.
Sòlo por esa cena, no quiero que le pase nada.
O akşam yemeğinin hatırına, size bir şey olmasını gerçekten istemiyorum.
Espero que tenga razòn, aunque sòlo sea un poco.
Umarım haklısındır, azıcık da olsa.
Sòlo nos hace falta un modo de despistarlos.
Sadece küçük bir oyuna ihtiyaç var.