English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Spanish → Turkish / Tarak

Tarak translate Turkish

811 parallel translation
Instrumentalización Humana. Esperamos la purificación en paz de todas las almas.
Biz insanlığı mükemmelleştirme ve onların ruhlarını arıtarak huzura erdirebilmeyi diledik.
Para podernos casar vendo peines y puntillas para la esposa.
Satarım bit için tarak Kadınlara dantel, tabak
Zapatos... cascos de botella, un peine viejo...
Ayakkabılar kırık şişeler, eski bir tarak.
Despliéguense y peinen el área, Harry.
Keresteyi açıp tarak Harry.
Ha pagado el peinado, el traje, la faja, el abanico y todos los accesorios. Incluso el calzado es nuevo, y lo ha pagado.
Bu kimononun, kemerin, tarak da dahil tüm bu aksesuarların... ve sandaletlerin ne kadar olduğunu biliyor musun?
No vas a subir la apuesta por correrme el pintalabios.
Rujumu dağıtarak fiyatı arttıramazsın.
Esta noche los sacerdotes reinstaurarán los antiguos dioses, y les ofrecerán un sacrificio de sangre.
Bu gece açılış için rahipler, Antik Tanrılar'a kan akıtarak fedakarlıkta bulunacaklar.
Un hermoso juego de peine y cepillo de plata hecho a su medida.
Şu güzel gümüş tarak ve fırça setine bir bakın, tam size göre.
- El juego de cepillo y peine de plata.
- Gümüş tarak ve fırça seti.
¿ Y le vendió un peine y un cepillo?
Ama tarak seti sattınız, öyle mi?
No has debido volver, ballena de risa burlona.
Böyle sırıtarak geri dönemezsin.
De la horquilla de coral y las otras cosas que te llevé.
Blöfün yararı yok. Altın kaplı kutudaki mercan saç iğnesi. kaplumbağa kabuğundan tarak ve iğneler.
Tú estabas con aquellos de la draga hará una semana.
Tarak teknesinde çalışan şu adamların yanında. Bir hafta önce.
Pero, vera... no usamos peines. Tenemos el pelo muy corto. ¿ De veras?
Ama.. şey..... biz tarak kullanmıyoruz.
Allí se quedó hasta su muerte después de muchas convulsiones.
Ağzından salyalar akıtarak ölünceye kadar orada kaldı.
Su Señoría, la defensa no dejó piedra sin voltear en su esfuerzo por hallar una coartada e hizo circular esta foto a la espera de conseguir un testigo que lo hubiera visto salir de la casa de la víctima o entrar a la suya en los horarios que él dice.
Efendim, savunma, mahkum için tanıklık yapacak birini bulmak için altına bakmadık bir taş bile bırakmadı. Bu fotoğrafı sokaklarda dağıtarak söylediği saatlerde Bayan French'in evinden çıkışını ya da kendi evine girişini gören bir tanık bulmaya çalıştılar.
Una peineta es el símbolo de la separación.
Tarak ayrılığın sembolüdür.
Era suyo.
Bu tarak Prenses Yuki'ye ait.
¡ Un peine de concha de tortuga!
Kaplumbağa kabuğundan bir tarak!
¡ Un peine!
Bir tarak!
Este peine...
Bu tarak...
Hay montones de peines como ese.
Bunun gibi sürüyle tarak var.
Este peine es de mi hermana.
Bu tarak kız kardeşimin.
Regalar un peine a las tres de la mañana.
Gecenin bu saatinde bana tarak verdi.
¡ Un peine!
Tarak!
¡ Es ella, transformada en Katja... a la que ha sorbido la vida y la sangre!
Vücuduna bak. Katia'nın kanını akıtarak kendini ona dönüştürüyor.
Entonces digo con una mueca :
# Sonra sırıtarak konuştum
- Henry "El Peines" parece un muerto.
"Tarak" Henry ölü gibi görünüyor. Şşşt.
¿ Y qué más da?
- Ne olmuş? Tarak var.
Un peine.
Tarak? Hayır.
Es para hacer gárgaras.
Ilıtarak iç.
Vendrán con sus dragadoras.
Tarak gemileriyle gelecekler.
'Condenada por cada sílaba que pronuncia
" Her bir heceyi çarpıtarak sarf eder
Maurice se monta con gracia en la vespa.
Maurice kırıtarak motosikletine biner.
Digo con recelo, Ernie, te estás quedando sin pelo.
Dedim ki sırıtarak, "Ernie, yakında tepen açılacak".
Se trata de revivir momentos angustiosos de la propia vida proyectados a otro.
Kendi hayatında yaşadığın üzücü anları başkasına yansıtarak tekrar yaşamak...
Delgaducho como un hilo.
Kel başa şimşir tarak.
¿ podríais organizar a vuestros amigos? ¿ Distribuir las armas y realmente comenzar una guerra?
Orduyu dağıtarak gerçekten bir savaş başlatmak ister miydiniz?
Cuatro semanas tostándote al sol.
Güneş altında, göğsünü ısıtarak geçireceğin 4 hafta...
Yo creo que si montas un número, acabarán matándote.
Bence, ortalığı dağıtarak muhtemelen kendini öldürtebilirsin.
Verá, durante los seis años que pasé en campos de concentración, no tuve nada, excepto un peine y un cepillo de dientes,
Kamplarda geçirdiğim altı yıl boyunca tarak ve diş fırçasından başka... sahip olduğumuz bir şey yoktu.
y el peine era algo inútil, porque entonces llevaba la cabeza afeitada.
Tarak işime yaramıyordu, çünkü o günlerde saçlarım tıraş ediliyordu.
Y en otro sueño mis pelos se fueron al bazar, para comprarse un peinecito.
Hatta saçımın yürüdüğünü hayal ettim.. .. pazara tarak almaya gidiyordu.
un peine, un cuchillo, 11 coronas y 60 geller,
tarak, bıçak, biraz bozuk para,
Puedes hacer que siga una línea recta, reflejarlo, desviarlo, exponerlo, redondearlo como una burbuja de jabón, hacerlo brillar o bloquearlo.
Bir doğrultuda gönderebilirsin. Yansıtarak saptırabilirsin, toplayabilir ve yayabilirsin. Kabarcıkmış gibi yuvarlatabilir parlamasını sağlayabilir veya etrafını kaplayabilirsin.
¿ Por qué lleva el pelo como si fuera un caballo salvaje que necesita que lo peinen y cepillen?
Tarak ve fırçaya ihtiyacı olan saçın neden vahşi bir atınki gibi dağınık?
- No necesito un peine.
- Tarak kullanmam.
¡ El cepillo del pelo, Herminia!
Tarak, Arminia!
Tráeme un peine o un cepillo, ¡ Rápido...
Bana saç fırçası getir, tarak getir, ne bulursan hepsini getir.
Un peine.
Bir tarak.
Era muy listo... peine, poivera...
Tarak, mürekkep...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]