Translate.vc / Spanish → Turkish / Teñía
Teñía translate Turkish
154,419 parallel translation
Pero después dejó la medicación, y tenía este amigo, Benny.
Sonra tedavisini kesti. Bir de şu arkadaşı vardı, Benny.
Tenía impulsos encontrados, buenos y malos.
İyi ve kötü arasında çatışan içgüdüleri vardı.
Tenía un amigo.
Bir arkadaşı vardı.
Tenía una mujer, hijos.
Karım ve çocuklarım vardı.
Tenía cinco años.
Beş yaşındaydım.
Tenía una buena voz.
Güzel bir sesi vardı.
- Tenía cuatro años.
- Daha dört yaşındaydım.
Tenía un padre.
Bir babam vardı.
Tenía 13 años y no podía ir al baño a menos que todas las luces estuvieran encendidas.
13 yaşındaydı ve tüm ışıklar açık olmadan tuvalete gitmiyordu.
Tenía 19 años... y vivía en la calle.
19 yaşındaydım ve sokaklarda kalıyordum.
Entonces me di cuenta de que no tenía nada de qué perdonarme.
Sonra affedilecek bir şey yapmadığımı fark ettim.
Tenía razón sobre la oscuridad en este pueblo, en este mundo.
Bu kasabadaki, bu dünyadaki karanlık konusunda haklıydın.
La tía Josephine tenía miedo de encender un horno.
Josephine teyze bir fırının yanına bile yaklaşmazdı.
La Dra. Orwell tenía razón.
Dr. Orwell haklıydı.
Lamento decir que, si bien Violet tenía razón en que los Baudelaire ya casi salían del bosque no estaban fuera de peligro.
Üzülerek söylüyorum ki Violet, ormanı atlatmak üzere oldukları hususunda haklı olsa da düzlüğe çıkmadıkları kesindi.
No tenía que traer uno.
1922 yılı. Üzerine taşıması gerekmiyormuş.
Estaba donde tenía que estar.
Olmak istediğim yerdeydim.
Cuando era niña, tenía un diario.
Çocukken günlük tutup tüm kuralları çiğnemek isterdim.
El Testigo también tenía un diario.
Tanık da günlük tutuyordu.
Sé que venían las tormentas en esa línea de tiempo, que... la vida tenía que borrarse, pero... pudimos haberlo hecho juntos.
Fırtınanın yaklaştığını biliyordum. Bir de şu zaman çizgisi. O hayatın silinmesi şarttı.
Creo que tenía que irme a la izquierda.
Sanırım sola dönmem gerekiyordu.
Pero tenía que terminar.
Ama bitmesi gerekiyordu.
- Dije lo que él tenía que oír.
- Duyması gereken şeyi söyledim.
Tenía una mirada tan rara.
Bana bir bakış baktı.
Él solo tenía un sentido muy vago de esto.
Bunlardaki belirsizlik hissine sahip.
Tenía que darle un sedante.
Sakinleştirici vermek zorunda kaldım.
Me escapé de mi privilegio con apenas suficiente educación para ayudar a los que no tenía ninguno.
Onlara yardımcı olabilmek için yeterince eğitim aldıktan sonra mesleğimi terkettim.
No tenía un antes.
Benim için bir öncesi yok.
Sólo tenía una infección por estafilococos.
Sadece stafilokok enfeksiyonu vardı.
Que sólo tenía un traje en nuestra posesión.
Elimizde sadece bir kostüm var.
Cuando vi por primera vez, no tenía nada.
Seninle ilk tanıştığımda hiçbir şeyim yoktu.
Mi padre nos llevó a un burdel cuando tenía 14 años, en México.
Babam bizi 14 yaşındayken Mexika'da geneleve götürmüştü.
Se lo he dicho, tenía mucho talento.
Size söylemiştim, çok yetenekliydi.
Era molesta, siempre coqueteaba, siempre tenía algún plan.
Sinir bozucuydu, her zaman flört ederdi, her yoldan oynardı.
Tenía que llevar los ingredientes para el suero de la memoria de Ravi, pero se me sigue olvidando.
Ravi'nin hafıza solüsyonu için malzeme almam gerekiyordu ama unutup duruyorum.
Sí. Lo siento, tenía que trabajar de detective, por eso he tardado.
Evet, üzgünüm çok dedektiflik işi vardı, uzun sürdü.
- Tenía que venir.
- Buraya gelmek zorunda kaldım.
Sentía que tenía que escoger un bando y era mucho más fácil posicionarse con el padre que no tenía una nueva novia.
Bir taraf seçmek zorunda gibi hissetmiştim ve yeni bir kız arkadaşı olmayan ebeveyni seçmek daha kolaydı.
Tenía el conocimiento, la oportunidad, el motivo.
Bilgisi, fırsatı ve sebebi vardı.
O Don E. Sabía que yo tenía la cura.
Ya da Don E. Tedavim olduğunu biliyordu.
La tenía.
Bendeydi...
Tenía que decirle lo que pasó para que no tuviera que preguntarse qué le pasó.
Başına gelenleri merak etmemesi için ne olduğunu ona anlatmam lazımdı.
Tenía un arma y mató a Patrick.
Silahı vardı ve Patrick'i öldürdü.
Trabajaba infiltrado para antivicio en aquella época y tenía horarios extraños.
Ahlak şubede gizli görevdeydim ve garip zamanlardı.
El padre tenía antecedentes, terminó cumpliendo ocho meses en la cárcel.
Baba sabıkalıydı, eyaletten sekiz ay ceza aldı.
Tenía la sensación de que Anna por fin era feliz.
Anna'nın hep mutlu olduğunu düşünürdüm.
Parecía que tenía unos 40 años.
Adam 40'lı yaşlarındaydı.
Estaba poniendo morritos y tenía los pulgares hacia arriba.
Öpücük yollayıp çok iyi işareti yapıyordu.
El asesino tenía acceso a una camioneta grande.
Katilin büyük bir araca erişimi olmalıydı.
El asesino también tenía que saber que Stan Chen tenía planeado acudir a las autoridades.
Katil ayrıca Stan Chen'in yetkililere gitmeyi planladığını da biliyor olmalı.
¿ Puede decirme qué tipo de relación tenía con sus vecinos?
Yan komşunuzla ilişkinizin nasıl olduğunu söyleyebilir misiniz?