English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Spanish → Turkish / Time

Time translate Turkish

2,256 parallel translation
Time Magazine...
Time Dergisi sayesinde...
Cubrí el 60 aniversario... para la revista Time. Me recortaron el artículo a media página.
Yarım sayfalık bir yazı vardı.
Era algo que no se había hecho nunca antes en términos de hora de máxima audiencia en TV.
- Bu Prime time kuşağında daha önce yapılmamış bir şeydi. - Yalnız değiliz.
Si iba a ser algo, que nunca se había hecho antes en horas de máxima audiencia en TV, era una forma brillante de empezar.
Eğer bu TV prime Time'da yayınlanacak, ve daha önce hiç denenmemiş bir şey olacaksa, Harikulade bir başlangıç olmuştu.
Cuando Bush estaba en el cargo, en las noticias, todo lo que veías era gente negra, gays y liberales... llorando y gimoteando por lo mal que estábamos,
Bush başkanken, ne zaman haberleri açsan... Every time you put on the news,... tek görebileceğin, siyahilerin, eşcinsellerin, liberallerin Bush'un ne kadar kötü olduğu konusunda mızmızlanmalarıydı.
* I do not count the time * * for who knows * * where the time goes * * who knows * * where the time goes *
* Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum * Kim bilebilir * Zamanın nereye aktığını
No hay problema, estamos en la intersección de...
Anlaşıldı. Time caddesindeki kavşağa yaklaşıyoruz...
Si no tienes el tiempo, entonces cuando lo consigas.
If you don't have the time, then whenever you get around to it.
Bueno, la proxima vez, solo dejalo pasar.
Well, next time, just let it go.
Hey, supongo que este trato se pone peor cada vez.
Hey, I guess this deal's getting worse all the time.
¡ Es hora del jazz, mano!
That's jazz time, man!
El emperador ha cometido un error critico, y el momento...
The emperor has made a critical error, and the time is...
Bueno, yo tengo mi Tee-Time.
Oyunum başlayacak.
Tú me reemplazaste en el debate final y te convertiste en presentadora en horario estelar.
Son münazarayı kaptın ve prime-time sunucusu oldun.
Más en el Prime Time, porque tu series de Reality favorita está de vuelta.
Akşam kuşağı dizilerini bir kenara bırakın çünkü en sevdiğiniz realite programı geri dönüyor.
Haremos tres equipos para la recuperación.
Operasyon için üç time ayrıldık.
Por qué pasar tiempo conociendo a una mujer cuando solamente incrementa las posibilidades de escoger lo de un cartel?
Why spend time getting to know a woman when it merely increases her chances of picking you out of a lineup?
En una sesión fotográfica para Time Out.
rTime Out için fotoğraf çekimiydi.
¡ Ya he tenido bastante de ti! Risin'up, back on the street, did my time, took my chances...
Bıktım senden artık! - Defol buradan.
Te he conseguido el "Real Time con Bill Maher"
Real Time'da Bill Maher'la gördüm!
Cuando Nueva York cierra los ojos... yo mantengo abiertos los míos. porque detrás de las fotos, postales, anuncios de lujo las luces neón de Times Square y la tolerancia cero. La realidad es otro par de guantes.
New York gözlerini kapattığında ben gözlerimi açık tutarım çünkü resimlerde, kartpostallarda, lüks reklamlardaki neon ışıklı ve düşük suç oranlı Time Meydanı madalyonun sadece bir yüzü.
Anoche, otra chica fue encontrada muerta en la calle, cerca de Time Square... apuñalada hasta la muerte, igual que la mujer de la otra noche.
Geçen gece başka bir kadın daha Time Meydanı'na yakın bir sokakta ölü bulunmuş. Önceki gece öldürülen kadın ile aynı şekilde bıçaklanmış.
Real Time dio un golpe a uno de los tíos de AmEx.
Real Time, az önce AmEx'in adamıyla ilgili bir ipucu yakalamış.
Y he estado en Past Time, pero no tienen mucho ahí.
Past Time'a da gittim ama orada pek bir şey yok.
Somos pobres y tengo que trabajar.
Fakiriz, part-time işlerde çok çalıştım.
"Conforme pasa el tiempo"
'As time goes by'geliyor.
Sólo trabajar a tiempo parcial.
Şey... Part-time bir işte çalışabilirim.
Hmm... dibujo algunos personajes y trabajo a medio tiempo.
Karakterleri çiziyorum ve part-time bir işte çalışıyorum.
Conseguí que ahjussi me diera un trabajo de tiempo parcial en su compañía.
Bir süreliğine, babanın şirketinde part-time çalışmak için izin aldım.
Entendido. Debería también tener un trabajo de medio tiempo.
Part-time bir işe girmem gerekecek.
Buenas noches. ¿ Medio tiempo en una cantina?
Bir restoranda part-time mı çalışıyormuş?
Trabajé.
Part-time çalıştım.
La pegajosa Ha Ni descubrió el nuevo lugar de trabajo de Seung Jo. Eun Jo, ¿ has venido sólo?
Yapışkan Ha Ni, Seung Jo'nun yeni part-time işini öğrendi.
"It's time to leave"
# Aşk nefrete dönüşmeden önce
- Hola, Jeanie. - Bienvenido al "Hollywood Beat", el periódico de la industria más grande y antiguo en todo Los Àngeles, establecido en 1921, ganador del premio Reel Time 2009 por periodismo de espectáculos.
- Los Angeles'taki en büyük ve en uzun soluklu 1921'de kurulmuş, 2009 magazin gazetecliğinde "Gerçek Zaman Ödülü" nü kazanmış "Hollywood Nabzı" na hoşgeldin.
# I've got no time for you right now, don't bother me
* * Sana ayıracak zamanım yok şu an, canımı sıkma * *
# If I had some more time to spend
* * Harcayacak zamanım olursa * *
# You don't get time to hang a sign on me
* * Üzerimde hak iddia edecek kadar zamanın yok * *
# And the time will come
* * Hepimizi bir bütün olarak gördüğün * *
# But my love is there for you any time of day
* * Ama ihtiyacın olan * *
Me encantaría llegar a casa a tiempo esta vez.
I'd love to make it home in time for that.
Gary, no tengo tiempo para esto.
Gary, I don't have time for this.
Pero el conductor acabó su ruta en Pennsylvania, lo que significa que el camión estaba vacío cuando llegamos a la carretera.
But the driver finished his route in Pennsylvania, which means that the truck was empty by the time we got to the road.
Te vamos a asignar al primer pelotón bajo el teniente Martínez.
Asteğmen Martinez'in emrinde Birinci Time verileceksin.
# It's time to Walk away #
# Şimdi uzaklaşmanın zamanı #
# It's time to Walk away #
# Şimdi uzaklaşma zamanı #
No eres más que un camarero de tiempo parcial... que filma videos de bodas los fines de semana... para alguna hija malcriada de millonarios?
Haftasonları düğün videoları çeken ve milyonerlerin kızlarına part-time garsonluk... yapan birisi olursun.
La última vez que hablé con Kurt, ambos acordamos no salir en Time.
Kurt'le en son konuştuğumda, ikimiz de Time dergisine gitmemekte karar kıImıştık.
Estamos en la calle Pike.
Şu anda Time Caddesi üzerindeyiz.
¿ medio tiempo?
- Part - time mı?
Ninguna de las bandas participaría en lo de la revista Time.
İki grup da

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]