Translate.vc / Spanish → Turkish / Árbol
Árbol translate Turkish
13,099 parallel translation
Sacudiendo cada árbol de la burocracia... hasta que el perdón y compensación caigan en nuestras manos.
Bir ödül ve tazminat kucağımıza düşünceye kadar bu parodiyle lekelenmiş her bürokratik ağacı silkeleyeceğim.
- La escondí en tu casa del árbol.
Onu sizin ağaç evine sakladım.
Yo te conozco, porque la manzana no cae lejos del árbol, Olivia, aunque el veneno puede.
Biliyorum armut dibine düşermiş Olivia. Sen zehirlisin.
- ¿ Conoces mi árbol genealógico?
- Soyağacımı mı çıkardın sanki?
Que extraordinariamente inútil y torcida rama de el árbol del conocimiento.
Bilgi ağacının, nasıl da olağandışı şekilde işe yaramaz ve çarpık bir dalı.
Quiero lo que está más arriba en el árbol.
Artık ağacın tepesindekini istiyorum.
Mañana al atardecer, me esperas aquí. Ves? Debajo de este árbol, Me entiendes?
Yarın gündoğumunda beni burada, bu ağacın altında bekle, anlıyor musun?
¿ Encontraron un árbol con tres tetas y un coño?
Üç memeli ve vajinalı ağaç mı buldular?
Al caer un árbol derribado por el viento. Los propietarios solo pudieron mirar y calcular los daños.
Araç sahiplerinin olayı seyredip zararlarını hesaplamaktan başka ellerinden bir şey gelmedi.
Es la forma en que enterraban sus tesoros, entre las raices de un árbol.
- Çünkü gömüyü bu şekilde gömerler. - Ağacın köklerinin yanına.
¡ Ese árbol tiene más de 100 años!
Ama bu ağaç 100 yaşında!
Dejándome en aquel árbol, forzándome... con lo de el cinturón.
Beni ağaçta bırakıp kemeri almaya zorladığın için.
Kens... tiene un pintura de un árbol en la casa.
Evinde bir ağaç tablosu olacaktı, Kens.
- ¿ Una pintura de un árbol?
- Ağaç tablosu mu? - Ağaç.
Un árbol. Siempre hablaba de la procedencia de sus pinturas...
- Sürekli tablolarının nereden geldiğini anlatırdı.
Pero nunca dijo nada de la del árbol.
Ama o ağaçla ilgili tek kelime etmedi.
Encontraré ese árbol.
Ağacı bulacağım.
Encontrar el árbol, sí, lo escuché.
Evet, duydum.
¡ Olvida el árbol! Dios, hijo de p...
Tanrım, kahretsin...
Estás meando en el árbol equivocado.
Yanlış adama bulaşıyorsun.
Entonces incendia el árbol.
O halde ağacı yakın.
Brazos encima de la cabeza en posición de árbol.
Eller başınızın üzerinde. Ağaç pozu.
Amado, mi típico amado Indio. Debajo de la sombra del árbol Peepal..
# Ah benim geleneksel Hint sevgilim # # Peepal ağacının gölgesinde serinle #
.. él está bailando, oh. Mi típico amado Indio. Debajo de la sombra del árbol Peepal..
# Ah benim geleneksel Hint sevgilim # # Peepal ağacının gölgesinde serinle #
En el árbol, su fulgor
# Parıldamalarını izliyordum #
Bajo el árbol de Navidad
# Yılbaşı ağacı altında #
Gatito atrapado en un árbol.
Ağaçta kalan kedi.
Así como el árbol no es el final de una semilla... o las nubes no son el final del agua.
Tıpkı bir ağaç bir tohumun sonu olmadığı gibi. Ya da bulutlar suyun sonu olmadığı gibi.
Siempre fue la guardiana del árbol genealógico.
Daima aile seceresini tutan biri olmuştur.
La suya se ilumina como un árbol de Navidad, significa que sus células de memoria están extremadamente activas.
Onun anıları ise yıIbaşı ağacı gibi yanıp sönüyor. Bu da beyin hücrelerinin anormal aktif olduğunu belirtiyor.
Justo antes de llegar a la puerta, la muchedumbre lo agarró, y lo arrastraron hasta ese árbol de allí.
Tam kapıya geldiğinde, peşindekiler onu yakalamışlar. Şuradaki ağaca kadar sürüklenmiş.
Lo que digo es que, la manzana no cayó muy lejos del árbol.
Demek istediğim, armut dibine düşermiş.
Hils, ¿ tienes ahí el árbol genealógico?
Hils, soy ağacı var mı orada?
Rob construyó una casa en el árbol para nuestra hija.
Rob, kızımız için bir ağaç ev inşa etti.
Gran trabajo en la casa del árbol, Rob.
Ağaç ev bayağı iyi olmuş Rob.
Y él ha debido de tirarse meses con la casa del árbol más aburrida del mundo.
Adam da dünyanın en sıkıcı ağaç evini yapmak için aylar boyu uğraşmış olsa gerek.
¿ Armar una tienda bajo un árbol?
Bir ağacın altına çadır kurmasını mı?
Karev, ese es sin duda el árbol más triste que he visto nunca.
Bu şimdiye kadar gördüğüm en zavallı Noel ağacı Karev.
- No, es mejor que no tener árbol.
- Ağaç olmamasından iyidir.
Y le dije, "tienes que tener un árbol en Navidad."
"Noel'de bir ağacın olmalı" dedim.
De lo contrario, tu alma solo se cuaja y la alegría te abandona ", así que conseguí un árbol.
Yoksa ruhun kuruyup katılaşır ve neşeni kaybedersin. O yüzden gidip bir ağaç aldım.
Allí hay otro árbol.
- Orada da ağaç var.
Voy a buscar el árbol.
Ağacı bulayım. - Boş ver ağacı.
Pero nos dijeron que es la guardián del árbol genealógico... y me gustaría que revisara algo.
Ben de bir şey üzerinde çalışıyorum.
Necesitamos covertura entre nosotros y la linea de ese arbol por allá...
Bu ağaç sınırıyla bizim aramıza siper gerekiyor.
Necesitamos covertura entre nosotros y la linea de ese arbol...
Bu ağaç sınırıyla bizim aramıza siper gerekiyor.
Necesitamos covertura entre nosotros y la linea de ese arbol... [explosión]
Bu ağaç sınırıyla bizim aramıza siper gerekiyor.
Necesitamos covertura entre nosotros y la linea de aquel arbol...
Bu ağaç sınırıyla bizim aramıza siper gerekiyor.
Correcto, lo patearé debajo del arbol y mira este catalogo de pelis rápido.
Tamam o zaman, ben şu ağacın altına kurulup patlamış mısır kataloğuna bakacağım biraz. Araşma değil bu. Sadece "selam" edeyim dedim.
Arbol familiar.
Soy ağacı yapıyor.
Papi, que tipo de arbol es ese?
Bu ne ağacı babacığım?