Translate.vc / French → Turkish / Abbe
Abbe translate Turkish
258 parallel translation
Salut, sire abbé!
İyi günler, sayın baş rahip!
L'abbé va prier.
Papaz dua edecek.
Dans le train, chaque fois que lui, l'abbé et maman étaient ensemble et que nous arrivions, ils disaient : "Les enfants."
Trende her zaman annem, rahip ve o kafa kafayaydılar ve biz geldiğimiz zaman, " Shh.
Depuis que grand-père Sébastiani est arrivé, lui et l'abbé, ce matin, quand je suis allée à confesse, l'abbé a dit...
Büyükbaba Sebastiani geldiğinde o ve rahip Bu sabah günah çıkarmaya gittiğimde rahip söyledi...
Mais l'abbé n'a pas voulu t'effrayer.
Ama peder korkman gerektiğini kastetmedi canım.
Je lui ai demandé de venir, mais elle a préféré rester à Paris avec votre grand-père et l'abbé.
Gelmesini istedim ama büyükbabanız ve pederle Paris'te kalmayı tercih etti.
Monsieur l'Abbé, puis-je vous dire un mot?
Rahip, bir şey soracaktım.
L'abbé Barry...
Peder Barry geldi.
Monsieur l'abbé, qui a pu tuer Joey?
Joey'i kim öldürmek ister ki peder?
Je vous félicite pas, monsieur l'abbé, excusez-moi de vous le dire, de l'amener ici et de lui laisser voir des choses qui sont pas pour elle.
Kusuruma bakmayın, ama beni şaşırttınız peder. İyi bir aile kızının bu yakışıksız şeyleri görmesine göz yumdunuz.
- Excusez-moi, monsieur l'abbé.
- Kusura bakmayın peder, sizi görmedim.
L'abbé Barry et la petite Doyle ont organisé une espéce de réunion à l'église.
Peder ve Doyle'un kızı kilisede bir toplantı düzenliyorlar.
Vous, les tordus qui étaient à l'église, l'abbé Barry.
Sen, kilisedeki enayiler, Peder Barry.
Monsieur l'abbé, c'est insensé!
Tanrı aşkına, ne yapmaya çalışıyorsunuz siz?
Tu veux dire á l'abbé du rus.
Mexington Caddesi demek istedin, değil mi?
Ma mère disait toujours : "L'abbé fera jamais le moine"
Annem her zaman, "yaşlı bir dişi domuzdan, yavru domuz kulağı yaratamazsın" derdi.
L'abbé Sampson.
Diyakon Sampson.
Heureusement, l'abbé les aime autant que nous.
Ama Diyakon'un onlara bizim kadar iyi bakacağını bilerek avutuyorum kendimi.
L'abbé!
Diyakon!
Que ce moine retourne en Angleterre à la charge de l'abbé de son monastère.
Bu keşişin İngiltere'deki manastırına geri gönderilmek üzere Abbott'un nezaretine verin.
A-t-il été cause de problèmes pour son Abbé?
Peder Abbott'a sorun mu çıkarıyor?
le Père Abbé a essayé la bonté, mais à la fin il n'a eu d'autre recours que le pain sec et l'eau, et même le fouet.
Peder Abbott önce iyilikle davranmayı denedi ama... en sonunda ona, katıksız hapis cezası, hatta kırbaç cezası vermek zorunda kaldı.
Partez, M. l'abbé, ça pourrait mal tourner.
Buraya gelmemeliydiniz Bay Labe.
Comprenez, je vous prie : cet homme fut jadis abbé estimé dans un monastère.
Anlayış gösterin lütfen bir zamanlar bu adam bir manastırın başrahibiymiş takdire şayan.
"Vous êtes bien l'abbé Castagnier?"
Siz Peder Castagnier değil misiniz?
- Écoutez. Mettez à l'ordre de l'abbé Castagnier.
- Peder Castagnier adına yazın.
Toi, l'abbé, ça va.
Sen, istersen konuşma.
On a fait venir l'abbé Castagnier.
Peder Castagnier geldi.
Ou devrais-je dire monsieur l'abbé?
Ya da Manastır Rahibi mi?
Par village au nuage au révérend abbé Kozma...
... kutsal mekânında oturan Muhterem Başpiskopos, Kuzma'ya...
Le brusque renversement du carrosse qui m'effraya tant fut peut-être providentiel car celui qui manqua finir sous les roues n'était autre que mon abbé de frère qui avait abandonné et Venise et la soutane, pour mener à Paris une vie dissolue
Arabanın aniden devrilmesi beni korkutsa da belki de kaderin bir işiydi. Neredeyse ezeceğimiz kişi benim manastırdan din kardeşimdi. Bir süre önce Venedik'i ve papazlık cübbesini terk edip hovarda bir hayat yaşamak üzere Paris'e gitmişti iltifatlarına tav olan Treviso'lu kızıl saçlı genç bir kadınla.
En ressortant, dites au père abbé que vous avez donné!
Yolun sonundaki pederi görüyorsunuz. Biletinizi kontrol edecek. Anlıyor musunuz?
D'après l'abbé, manger du poisson cuit n'est pas détruire la vie.
Pişmiş balık yemenin cinayet olmadığını söylemişlerdi Bir ısırık alamaz mısın?
La messe pour le repos de son âme sera dite par le propre frère du défunt qui est venu spécialement, l'abbé Claude Massoulier.
Ruhunun huzuru için ayini, merhumun özellikle gelmiş olan..... öz kardeşi papaz Claude Massoulier yapacak.
Vous le surestimez... Messer l'Abbé.
Onun yeteneklerini gözünüzde büyütüyorsunuz, başrahibim.
Si je puis... me permettre, de quelle... charge cher payée... l'Abbé parlait-il?
Sormamda sakınca yoksa, hangi "külfetli görevlerden" söz ediyordu başrahip?
Messer l'Abbé, je reste certain que Frère Adelme s'est donné la mort.
Ben Rahip Adelmo'nun kendi canını aldığına kesinlikle eminim.
Le Pape en renard... et l'Abbé en singe.
Papa bir tilki. Başrahip bir maymun.
Je vous en prie, ne parlez pas de son passé à Messer l'Abbé.
Lütfen efendim, başrahiple onun geçmişini konuşmayın.
Mais l'Abbé semble convaincu... que le Malin œuvre dans ces murs.
Başrahip ve meslektaşları bu duvarlar arasında şeytanın işbaşında olduğuna emin görünüyor.
Tu ne m'as pas cru assez bête... pour donner le parchemin à l'Abbé sans en faire une copie.
Kopya yapmadan parşömenimizi başrahibe verecek kadar aptal olduğumu düşünmedin ya?
Messer l'Abbé, vous m'avez invité pour enquêter sur la présence... du Malin dans votre abbaye... et je l'ai déjà trouvé.
Saygıdeğer başrahibim, beni manastırınıza şeytanın varlığını bulmam için davet ettiniz. Ve ben onu şimdiden buldum.
Messer l'Abbé... et... Frère Guillaume de Baskerville.
Sayın başrahip ve Baskerville'li Rahip William.
Ainsi donc, je vous demande... de confirmer ma sentence, Messer l'Abbé.
Bu nedenle sizden hükmümü onaylamanızı rica ediyorum, sayın başrahip.
Mais, Messer l'Abbé, il est innocent des crimes... qui baignent votre abbaye dans le sang.
Ama sayın başrahip, manastırınızı kana bulayan olaylardan suçlu değil.
L'abbé, oui.
- Evet, rahip.
Monsieur l'abbe, on est arrives.
İşte geldik, rahip.
"M. l'Abbé,"
Sevgili Peder Anselme...
- Vous devriez foutre un peu plus, l'abbé.
Biraz sevişmeyi denesen başrahip?
L'Abbé Daens.
Peder Daens!
- Mort de froid, Monsieur l'Abbé.
- Donarak ölmüş, Peder. Dokunsanıza.