Translate.vc / French → Turkish / Avon
Avon translate Turkish
302 parallel translation
Là, tu m'insultes, mais je te pardonne, sachant que le chantre d'Avon a dit :
Bana hakaret ediyorsun, bayım ama seni bağışlıyorum. Çünkü Tanrı bizden en acımasız olanları dahi bağışlamamızı ister.
Avon Street!
Bu ne? Avon Caddesi'nde.
- Avon Street à Scarsdale. - Sale nègre!
Scarsdale'deki Avon Caddesi'nde oturuyorum.
Comme j'ai hâte de revoir les murs de style shakespearien du théâtre de Stlatford-on-Avon.
Stlatford-on-Avon'daki Shakespeare stili tiyatroyu nasıl özlüyorum bir bilseniz.
J'étais la betty boop de stratford-on-avon.
Stratford-on-Avon'da Betty Boop gibiydim.
- La dame des cosmétiques.
- Avon satıcısı.
Y a quelqu'un?
Avon arıyor.
- Bonjour, Avon.
- Merhaba Avon.
- Dis un grand bonjour à Avon.
- Buster, Avon'a koca bir merhaba de.
Buster, si t'allais jeter un coup d'oeil sur ce Gulfstream... pendant qu'on essaie de s'entendre sur l'achat de cette bête-là.
Buster, neden oraya gidip Gulfstream'e bir bakmıyorsun? Biz de Avon ve Jo Bob anlaşabilecekler mi bir bakalım.
C'est le P.D.G. de la Chaîne Alimentaire.
"Food Chain" şirketinin yöneticisi. Eskiden "Avon" u yönetiyordu.
Peut-être, seul le chantre d'Avon peut expliquer le choix inexplicable de Nick.
Belki de Nick'in açıklanamaz seçimini sadece Büyük Ozan izah edebilir.
- C'est Avon.
- Avon çağırıyor.
- Les produits Avon!
Avon arıyor!
Les produits Avon!
Avon arıyor!
Les produits Avon!
Avon bayanı!
Bonjour, je représente la marque Avon.
Merhaba? Avon arıyor!
Peg Boggs, je vends des produits Avon.
Ben Peg Boggs. Yerel Avon temsilcinizim. Merhaba?
Je représente Avon, je suis aussi inoffensive qu'une biche...
Ben Peg Boggs. Yerel Avon temsilcinizim ve kirazlı turta kadar zararsızım...
Mais je veux d'abord consulter le grand manuel Avon.
Ama bir şey yapmadan önce büyük Avon el kitabına bakmak istiyorum.
Avon sonne.
Avon arıyor.
A travers le parc, bordé d'arbres, de berges vertes, ondoie l'Avon, un petit ruisseau placide.
Parkta bir uçtan bir uca,... ağaçlarla sınırlanmış, yeşillere boyanmış,... küçük ve durgun akıntıIı Avon Nehri akar.
C'est Tupperwear.
Avon arıyor.
Pas vraiment du rouge à lèvres.
Avon marka olmadığı belli.
Si ta cavalerie peut descendre des collines galloises, nous pouvons piéger les Jutes avant qu'ils franchissent la ligne de l'Avon.
Eğer atlılarını Gal tepelerinden aşağıya indirebilirsen Gotlar Avon'a gelmeden tuzak kurabiliriz.
Tu sauras que toutes les femmes en achètent.
Bütün kadınlar AVON'dan alışveriş yapar.
Ding-dong, je te démarche.
- Avon satıcısı gibi.
Mon ami et moi les avon vus.
Ben ve arkadaşım onları gördük.
Nous n'avon pas d'autres détails pour l'instant
Şu anda fazla detaylı bilgimiz yok.
J'ai frappé chez Tanya. Elle m'a prise pour une VRP.
Tanya'nın kapısını çaldım, ve Avon ürünleri sattığımı sandı.
Avon Barksdale était un moyen de prouver mon intelligence et à quel point ce service est bordélique, c'est tout.
Avon Barksdale herkese ne kadar zeki olduğumu göstermenin bir yoluydu ve bu departmanın ne kadar salak olduğunu.
Il n'a jamais été question d'Avon Barksdale, lieutenant.
Bu Avon Barksdale ile ilgili değildi teğmen.
Avon est en train de faire son ménage.
Avon herkesi temizliyor.
Mais on ne sait pas où est le bureau d'Avon.
Yalnız, şu an da Avon'un odası neresi bilmiyoruz.
Demander à Avon de prendre une photo?
Taktığı cihazı çıkarıp Avon'un eline mi verecek?
C'est l'argent d'Avon?
Bu Avon'un parası mı?
Vous voulez arrêter Avon avec des preuves boiteuses?
Avon'u davanın yarısında içeri mi tıkacaksın? Git yap.
Qu'est-ce qu'Avon Barksdale veut foutre de ça?
Avon Barksdale, bir ton boş emlak la ne yapmak istiyor?
- Si on inculpe Avon Barksdale, le préfet adjoint clôt l'affaire.
- Avon Barksdale'i suçlayacak bir şey bulursak, direk olarak burası kapanır. Bizde eve gideriz.
Regarde Avon.
Avon'a bak.
Je crois qu'Avon est ici.
Sanırım Avon burada.
On a peut-être localisé Avon.
Avon'u gördük sanırım.
Je ne reconnaîtrais pas Avon Barksdale dans la rue.
Sokakta Avon Barksdale'e rastlasaydım, inan tanımazdım.
Sydnor était avec Daniels, à suivre Avon dans la rue.
Sydnor Daniels ile Avon'u kovalıyordu.
Kima a converti une danseuse du club d'Avon.
Kima Avon'un kulübünden birini aldı.
C'est à Avon, ça.
Avon'un mallarından.
Avon Barksdale te cherche dans toute la ville, et tu trouves le temps de lui piquer sa came.
Avon Barksdale her yerde seni arıyor ve sende hala onun malını çalacak kadar vakit bulabiliyorsun.
Contre 40 000 $ de came gratos, tu m'aides à trouver Avon.
Teklif şu, dört sağlam paketi bedava olarak alacaksın ve bana Avon'u nasıl yakalayacağıma dair fikir vereceksin.
Si Avon tombe, la cité est à toi, non?
Hadi ama, Avon zayıflarsa, her şey daha rahat olacak, değil mi?
Avon perd 100 000 $ dans un pari, et toi, tu m'apportes sa came pour que je te le laisse en pâture.
Avon iddiada 100.000 bana kaybetti ve sen hemen ardından bana bu haltları getiriyorsun biraz adamı parçalamak için ha?
- C'est des produits Avon.
Bu AVON.