Translate.vc / French → Turkish / Balance
Balance translate Turkish
5,696 parallel translation
Plus de balance.
Artık denge kalmadı.
Si je devais échouer je crains que la balance que je voulais préserver au sein de l'Ansatsu-Ken disparaisse dans les ténêbres.
Şayet başaramazsam Ansatsuken'i dengede tutmak için verdiğim onca çabanın heba olmasından ve karanlığın çökmesinden korkarım.
Tu étais une super copine pour moi, et puis tu es devenue une étrangère qui balance seulement de l'argent aux gens.
Sen bana önce yakın yakın arkadaşınmış gibi davrandın, sonra ise her şeyi parayla çözmeye çalışan.. .. bir yabancıya dönüştün.
Sans argent pour imprimer Principia de Newton, la révolution scientifique était dans la balance.
Newton'ın Principia'sını basacak finansman sağlanmadan bilimsel devrim askıya alınmış demekti.
Pendant qu'il balance, le boulet passe continuellement d'un type d'énergie à l'autre.
Salındıkça bu iki enerji türünden birini diğeriyle değiş tokuş eder.
Balance le.
At onu.
Balance le reste.
Gerisini salla.
Bolletta... s'ils ont trouvé la coke, c'est qu'il y a une balance.
Bolletta... Biri öttüğü için kokaini buldular.
Comment pouvez-vous penser que je vous balance aux flics?
Seni sattığıma nasıl inanırsın?
- je peux gérer, balance
- Haberi kaldırabilirim. - Haber kalmadı.
Si je balance tout aux flics, j'aurai juste deux mois en détention juvénile.
Eğer her şeyi anlatırsam bir kaç ay yatacağımı söyledi.
Balance-lui ta réplique cinglante, Abe.
Küçümsediğini söyle ona, Abe.
Balance-la-lui.
Küçümsediğini söyle ona.
Si je balance jour zéro, vous n'aurez plus besoin de moi.
Ben sıfır gün kadar verirseniz, o zaman artık bana ihtiyacınız yok.
T'es une balance?
Bir muhbir vardır?
On balance beaucoup de nombres.
Düşüncesi... Birçok sayı konuşuluyor.
Pas pour un petit diffuseur minable qui balance des conneries sur le téléphone de sa mère.
Evet, annesinin telefonundan 3-5 kişiye yayın yapan sikindirik bir iftiracıya değil.
J'étais une mauvaise perdante qui balance le jeu quand elle a perdu.
Her kaybettiğinde oyunu duvara fırlatan ezik tiplerden biriydim ben de.
Je te l'ai dit. Je te le jure sur la tombe de ma mère, je ne suis pas une balance!
Annemin kabri üzerine yemin ederim ki ben ispiyonlamadım Joss!
"La vie est la balance sur laquelle est mesurée - la profondeur de l'âme humaine." - Joli.
"Hayat, insanın ruhunun derinliğinin ölçüldüğü ölçektir."
Puisque tu demandes ce que j'ai dit était " quand elle monte sur la balance, ça dit :
Madem sordun dedim ki : Bu tartıya çıktığında tartı'teker teker lütfen'der.
- Tu m'as dit de déplacer ce - Je ne t'ai pas dit de faire ça seule, de balance Jimmy hors du camion. - corps.
- Cesedin yerini değiştirmemi söyleyen sendin.
Nous devons constamment mettrent en balance leurs vies et la menace contre les intérêts des Etats-Unis.
Onların yaşamına karşılık ABD çıkarlarına zıt düşen tehdidi sürekli tartıyoruz.
Personne ne peut contrôler ce que le monde nous balance, ok?
Kimse onları dünyadan uzaklaştırmayı kontrol edemez, tamam mı?
Vous voulez que je balance Felipe Lobos?
Felipe Lobos'u ihbar etmemi mi istiyorsunuz?
Mais parfois, il suffit de peu pour faire pencher la balance.
Ama bazen de zar zor yeterlidir.
Il aurait pu être une balance depuis le début.
En başından bir sarkma olabilirdi.
♪ Comme une liane qui se balance Balançant mon cœur au-delà de la ligne ♪
# Sarmaşık gibi sallanıyor kalbim ipin ucunda #
Si j'étais une balance, les flics y seraient déjà.
Eğer polis muhbiri olsaydım, aynasızlar çoktan buraya gelmişti.
Balance le son!
Yo, DJ, ritmi ver.
- Et pourtant, j'en ai balancé la moitié.
İnan bana, bir ton eşya attım.
- Vous avez balancé les vidéos.
- Onlara videoları verdin.
Je sais que c'est toi qui m'as balancé.
Hapse girmeme senin sebep olduğunu biliyorum.
Son fiancé et elle ont détourné un camion de cigarettes et l'ont balancé dans le fleuve.
O ve çatlak sevgilisi, bana ait bir sigara kamyonunu nehre sürdü.
Il y a une balance.
Polis tüyo almış.
On l'a pas pris au sérieux et il a balancé pour la coke.
- Onlara nerede olduğunu söylemiş.
Ecoute, je ne t'ai pas balancé, mais je le ferait.
Daha seni şikâyet etmedim ama edeceğim.
C'est le fou qui a balancé à Montoya et Allen.
Montoya ve Allen'a ispiyonculuk eden salak buydu.
Le mulet m'a balancé comme une balle de baseball.
O katır da beni beysbol topu gibi havaya attı.
Mon homme a balancé une puissante hache.
Adamım kutsal baltasını savurdu sonuçta.
Booker, on a trouvé le portable de Blye. Il semblerait qu'elle l'ait balancé volontairement, peut-être pour qu'on sache vers où elle se dirigeait.
O başlığı olduğu bize bildirmek için belki o, bilerek hendeğe gibi görünüyor.
Elle l'a balancé.
Onu hendeğe.
Ou alors Clark a balancé Jason avant qu'il ne se fasse tuer... ou les Yakuza ont vu Jason nous parler au garage.
Öldürülmeden önce Sonra Clark ya Jason vazgeçti... veya Yakuza Jason garaj bize konuşurken gördüm.
L'ex de Claire a tout balancé pour 500 balles.
Claire'nin eski sevgilisinin üzerinde bulunan 500 dolar kontrol edildi.
QG DU FBI Un virus a été balancé sur le PC de Roland et a tout détruit.
Roland'ın bilgisayarına bir virüs indirilmiş ve her şeyi silmiş.
Et tu me l'a balancé à la gueule une centaine de fois.
Yüz defa söylemene gerek yok.
J'ai balancé ce truc via 12 pays différents.
Onu 12 farklı ülkeden geçirerek gönderdim.
J'aime autant te dire que si j'y avais réfléchi, je t'aurais balancé.
İsteseydim nerede olduğunu onlara söylerdim.
Ils ont tué Wilson et balancé Keegan d'un pont au bout d'une corde.
Wilson'u öldürüp Keegan'ı köprüden aşağı sallandırdılar.
43 613 $ ou je balance.
"Paradan haberim var." ne demek?
- pour avoir la promotion que vous avez été balancé en face de moi.
- Karşımda sallandırıp durduğu terfiyi almak için yapacağım.