Translate.vc / French → Turkish / Bec
Bec translate Turkish
1,495 parallel translation
Et le jus de fruit, dans le verre a bec.
Ağızlıklı bardakta olmadıkça meyve suyu yok.
Taré de blanc-bec.
Kafayı yemiş!
"L'émission entre les pubs pour Fixodent, c'est ça?" Ça lui a cloué le bec.
Şu her gece reklamların arasında yayınlanan televizyon programından bahsediyorsunuz, öyle mi? " Bu onu susturmaya yetti.
C'est un petit blanc-bec coincé.
Telaşlı beyaz adam.
Les prises de bec, ça t'amuse...
Hadi, kavga etmeyi seviyorsun.
Ces oiseaux étouffent, le bec dans du cognac.
Bu lezzetli kuşlar konyakta boğularak öldürüldü.
Ici bec 501.
"Gaga 501" "Gaga 501"
"'Cecily', dit-elle, son petit bec entrouvert. "
Cecily diyor sanki o küçücük gaga gibi ağzından. "
"L'alouette chante ton nom, son petit bec entrouvert."
"Sadede gel, tarla kuşu, onun adı ki çivi gibi batıyor"
Et la poudre sur le bec? Est-ce qu'elle pourrait correspondre à une brûlure par acide sulfurique?
Peki ağızlık üstündeki leke sülfürik asit yanığına benzemiyor mu?
Eh bien, l'acide du bec recontre le chlorate de potassium sur les gants, et tu obtiens du feu.
Ağızlıktaki asit eldivendeki potasyum kloratla buluşursa işte sana yangın.
Je crois plutôt que ça provient du bec de la pompe qui a tué Chris Petrie.
Sanmıyorum. Bence Petrie'nin ölümüne sebep olan ağızlığı asitle kaplarken olmuş.
Alors, est-ce que le chef a trempé le bec à essence?
Şef yakıt ağızlığını aside batırmış mı?
- Petit blanc-bec.
- Yavru köpecik.
Il a attaqué à coups de bec les yeux du voleur, griffé sa figure comme s'il était Marylin Manson.
Hırsızın gözlerini gagalamış yüzünü çizip tecavüzcü coşkuna benzetmiş.
T'es pas mal pour un blanc-bec.
- Bir beyaza göre iyisin.
"Blanc-bec", c'est pas un oiseau?
"Odun herif." Bir çeşit ağaç mı?
Ils veulent sûrement nous donner quelques coups de bec avant de charger.
Saldırmadan önce bir süre bizi gagalayacaklarını tahmin ediyorum.
Bon, je suis heureuse de te rapporter qu'il n'y a pas eu d'autres prises de bec avec la ballerine
Balerin konusunda başka tartışma olmadığını bildirmekten mutluyum.
J'ai eu une prise de bec avec les Aryens.
Aryanlarla ufak bir kapışma yaşadık.
Ça ira, blanc-bec.
Sorun yok, Şekerleme.
Vous m'appelez blanc-bec parce que je me fais avoir facilement?
Laverne, yumuşak ve kolayca sinirlenen biri olduğum için mi bana Şekerleme diye sesleniyorsun?
Elle lui a cloué le bec.
Sanırım ona söylemiş.
Je me battrai bec et ongles pour que vous gardiez votre boulot.
Ve buradaki herkesin işini korumak için elimden geleni yapacağım.
Chez Rite Aid, prends-lui une tasse à bec et un coupe-ongles.
Ama Rite-Aid'e gidersen ona yeni bir suluk alabilirsin.
Il avait eu une sérieuse prise de bec avec Lionel Luthor.
Sanırım Lionel Luthor'la büyük bir kavgası olmuş.
Pan sur le bec.
Kesinlikle haklısın.
On s'est pris le bec en menuiserie, et je suis désolé de m'être assis sur ton étagère à épices.
Tamam biliyorum ahşap eşya dükkanında problemlerimiz vardı... Yüzlerce kez üzgünüm dedim, baharatlıkların için.
Robbie. Je me suis battu bec et ongles pendant quatre mois pour que mon taux d'élucidation dépasse les 50 %.
Robbie, dört aydır başarı oranımızı % 50'ye çekebilmek için... kavga dövüş çalışıyorum...
Après votre prise de bec, hier soir.
Dün geceki kavganızdan sonra.
Applaudis, blanc-bec, mais essaie de le faire quand tu n'auras plus de mains.
Şimdi alkışlarsın ama bir de ellerin yokken dene.
Jeune blanc-bec, j'ai inventé Hakuna Matata,
Evlat, Hakuna Matata'yı ben icat ettim.
Spencer, ma poupée, ferme ce bec avant que tu n'attrappes une mouche.
Spencer, bebeğim, sinek kaçmadan gaganı kapasan iyi olur.
Sors de ta caisse, Blanc Bec.
- Siktiğimin arabasından in beyaz çocuk!
Maintenant, rhabille-toi, blanc-bec!
Şimdi giy kıyafetlerini bakalım beyaz çocuk!
Le liftier débile, au bec-de-lièvre?
Yarık damaklı geri zekalı asansör tamircisi mi?
J'ai dit que tu avais un bec-de-lièvre?
- Ne zaman yarık damaklısın dedim?
Ah Arif, je te chie sur le bec, oui sur le bec.
Ah Arif, ah kafana sıçiym senin, kafana sıçiym.
En plus, il y a un bec verseur.
Üzerinde kolay kullanımlık fıskiyesi var.
Moins de prise de tête, moins de prise de bec, moins de drames.
Daha az kandırmaca, güç gösterisi ve melodram zırvalıkları.
Tu as eu les yeux plus gros que le ventre, blanc-bec!
Çok fazla Yeşil Boynuz rüyası görmüşsün
Les corbeaux ont le bec affûté.
Kargaların gagası keskin olur.
Alan cache quelques secrets qu'il défendra bec et ongles.
Alan'ın her ne pahasına olursa koruyacağı kirli çamaşırları var.
Salut. Un bec.
Hoşçakal.
Fran, tu aurais pu fermer ton bec!
Ne biliyor musun, Fran? Çeneni kapatman gerekiyor.
Espèce de blanc-bec prétentieux.
Seni küçük beyinsiz kaymak lüle!
Quoi de neuf, blanc-bec?
Ne oldu beyaz çukulatam?
Bec et ongles...
Var gücünle!
Tu vas voir, je vais te clouer le bec une fois pour toutes.
Gevezeliğine son vereceğim!
C'est ta béquille, ta béc-Ann.
Oyuncak ayın gibi sanki.
Béc-Ann vient? Je croyais que c'était
- Ann'cik de mi geliyor?