Translate.vc / French → Turkish / Bir
Bir translate Turkish
3,490,132 parallel translation
Non, rien ne va dans le mauvais sens, Donna.
Ters yönde ilerleyecek bir durum yok Donna. Endişelenmene gerek yok.
Car je ne sais pas dans quel état mental tu te trouves, et je sais ce que la moindre petite chose peut te provoquer,
Şu an aklının pek yerinde olmadığını biliyorum. Çok basit bir şeyden dağılabileceğini de biliyorum. Ayrıca...
Si vous êtes venu ici sans le FBI, ça veut dire que vous êtes juste un petit escroc sans un soupçon de preuve pour étayer votre demande.
Buraya yanında FBI ile gelmediğine göre elinde kanıt olmadan göz korkutarak bir şeyler elde etmeyi uman bir şantajcısın.
Non, ça veut dire que je vous donne une chance de faire les choses bien.
Hayır sadece sana hatanı düzeltmen için bir şans tanıyorum.
Je suis Oliver Grady, et voici mon associé.
Ben Oliver Grady, kendisi iş arkadaşımdır. İş arkadaşınızın da bir ismi var mı?
Et ç a été le contraire Je retourne dans ma cellule et là, il y avait la dernière Playstation.
Hücreme geri döndüğümde yatağımda yeni bir playstation beni bekliyordu.
Parce qu'il a dit qu'il était sur une affaire pour toi, sans vouloir me dire ce que c'était, et il y a à peine cinq minutes je vous ai vus tous les deux avoir une vive discussion
Senin için özel bir meseleyle ilgilendiğini ama bana söyleyemeyeceğini söyledi. Beş dakika önce de ikinizi hararetle tartışırken gördüm.
Tout va bien, et ce n'était pas une vive discussion.
Her şey yolunda. Hararetli bir tartışma değildi.
C'était une réunion stratégique, donc inutile de t'en mêler.
Kişisel bir görüşmeydi o yüzden dahil olmana gerek yok.
Oui, mais je n'ai pas dit qu'il suffirait d'une réunion.
Halledeceğim de ama tek bir görüşmede halledeceğimi hiçbir zaman söylemedim.
Ils ont tout simplement annoncé qu'ils devancent leur lancement
Ürünlerini bir ay içinde piyasaya süreceklerini açıkladılar.
- Rick, écoutez-moi. Ils ne vont rien devancer du tout.
Bir şey yapacakları yok.
Vous avez dit ne rien avoir après une seule réunion.
Tek bir görüşmede halledemeyeceğini söyledin.
Attends, attends, attends.
Bir dakika bir dakika Lambert mi?
En fait, maintenant que tu le dis, il y a bien une chose.
Aslında, bahsetmişken, bir şey var.
Oui, Mike et moi.
Bir sorun mu var?
Non, aucun probleme.
Bir işe yaradı mı merak ettim sadece.
La dernière fois que je t'ai aidé, j'ai pris cinq ans de plus.
En son sana yardım ettiğimde cezama beş yıl daha eklendi. Belki bu konuda bir şeyler yapabiliriz.
Je m'en fous car je ne sais pas de quoi tu parles.
Fark etmez çünkü anlattıkların hakkında en ufak bir fikrim yok. Palavra.
Tu penses que je vais croire, que tu as tous les gardiens pour toi ici, mais tu ne savais rien du complot qu'il y avait dans ton ancienne prison?
Burada bütün gardiyanları elinde tuttuğun halde eski cezaevindeki bir komplo hakkında bir şey bilmediğine inanmamı mı bekliyorsun?
Laissez-moi vous dire quelque chose, ce chiffre devrait être zéro.
Size bir şey söyleyeyim, bu rakam sıfır olmalı.
et selon le Serment d'Hippocrate, les soins des patients l'emportent sur n'importe quel accord légal.
Hipokrat yeminine göre ise hasta bakımı herhangi bir yaşal anlaşmayı hükümsüz kılar.
Mon client avait l'obligation éthique de prendre soin de ces patients.
Müvekkilimin o hastalara bakmak konusunda etik bir sorumluluğu vardı.
Et qu'en est-il de son devoir éthique - de ne pas coucher avec un patient?
- Peki bir hasta ile birlikte olmamasına dair etik sorumluluğu
Je suis au courant de son histoire avec Harvey Specter, et ce n'est pas une surprise que ce soit son associé la défendant.
Bir süredir Harvey Specter ile birlikte olduğunu biliyorum bu yüzden ortağının onu savunması sürpriz değil.
C'est un pur mensonge, et maintenant vous déformez les faits afin de faire chanter ma cliente.
Bu su katılmamış bir yalan ve müvekkilime şantaj yapmak için gerçekleri çarpıtıyorsun.
Mon client n'a jamais demandé quoi que ce soit en échange de son silence.
Müvekkilim susmak karşılığında herhangi bir istekte bulunmadı.
Pas encore, mais si vous preniez soin de quelque chose pour moi, je le ferais peut-être.
Henüz değilim, fakat benim için bir işi halledersen, hazır olabilirim.
Et bien, ils l'ont eu d'une manière ou d'une autre, et je dois savoir comment ils ont fait.
Bir şekilde başardılar ve nasıl olduğunu öğrenmem gerek.
Vous voulez que je fasse l'impossible pour me présenter pour un travail dont vous m'avez dit hier qu'il n'existait même pas?
Başka bir deyişle, dün var olmayan bir iş için imkansızı başarmamı mı istiyorsun? Bunu bir sihirbaz numarası gibi düşün.
Alors commencez à choisir un bureau, parce que la prochaine fois que vous aurez de mes nouvelles, j'emménagerai.
O zaman bir ofis ayarlasan iyi olur çünkü benden tekrar haber aldığında, ofise taşınıyor olacağım.
J'essayais d'obtenir un marché à Frank Gallo.
Bunu biliyorum. Frank Gallo için bir anlaşma koparmaya çalışıyordum. Vay.
On doit examiner les fichiers de Gallo, pour voir si on peut trouver autre chose pour le faire libérer.
Bu yüzden Galo'nun dosyasını inceleyip serbest kalması için başka bir yol bulabilir miyiz diye bakacağız.
Mike, Mike. Attends.
Mike, Mike, bekle bir saniye.
Les fichiers de Gallo disaient qu'il a pris 5 ans de plus pour une attaque à main armée alors qu'il était à Danbury.
Gallo'nun dosyasında, Danbury'deyken ölümcül bir silahla saldırı suçundan beş yıl daha ceza yediği yazıyor.
- Mike! On ne peut pas libérer un gars comme ça.
Böyle bir adamı dışarı çıkaramayız.
Je n'ai plus le luxe de prendre plus de temps sur cette affaire de crainte que ça se sache, c'est notre seul moyen.
Riskli bir durum olmadan önce önümüzde çok zaman var bu yüzden tek yol bu.
Je t'ai vu faire ce qu'aucun autre avocat n'a su faire.
Ama başka avukatların yapamadığı bir çok şeyi yaptığına şahit oldum.
T'es sûr d'arriver à lui faire accepter autre chose qu'une libération en conditionnelle?
Bu adamı şartı tahliyeden başka bir şeye ikna edecek kadar zeki olduğunu sen de biliyorsun.
Tout le monde veut quelque chose.
Herkesin istediği bir şey vardır.
Alors tout ce que tu as à faire c'est de trouver ce que Gallo veut et le lui donner.
Yapman gereken tek şey Gallo'nun başka istediği bir şey var mı bulup onu bunu vermek. Louis, merhaba.
S'il existe la moindre preuve...
En ufak bir kanıt varsa...
Harvey m'a demandé de traiter une affaire pour lui.
Harvey onun için bir meselenin icabına bakmamı rica etti.
C'est personnel.
Özel bir mesele ve bu konuda bana güveniyor.
Je viens de vous le dire Melle Cromwell, j'ai beaucoup à faire.
Dediğim gibi Bayan Cromwell, yoğun bir programım var.
Je te l'avais dit c'est une impasse.
Sana söyledim oradan bir şey çıkmaz.
Oui, Pourquoi?
Evet hayırdır orada bir tanıdığın mı var?
Le genre de gars qui saurait quelque chose?
Bir şeyler bilebilecek biri mi?
C'est quoi ça?
Bu eski cezaevine karşı açılmış bir dava.
Le chantage est une très sérieuse accusation.
Şantaj ciddi bir suçlamadır.
Réfléchissez à un vrai chiffre.
Bu arada gerçekçi bir rakam düşünün.