Translate.vc / French → Turkish / Blairé
Blairé translate Turkish
222 parallel translation
J'ai jamais blairé ce fils de pute.
Bu orospu çocuğunu hiç sevmemiştim.
Blaire, viens!
Blaire, gel!
- Je suis Monique Blair.
- Adım Monique Blaire.
Je ne demande pas la main de votre fille.
Bayan Blaire, ben kızınızla evlilik düşünmüyorum.
J'ai gagnè au poker et Mme Blair m'a battu à plate couture aux échecs.
Onları pokerde yeniyordum. Bayan Blaire satrançta beni katlediyordu.
Monique Blair, voici Britt Harris.
Monique Blaire, bu da Britt Harris.
Plusieurs fois, j'ai ètè fiancé, et plusieurs fois, on m'a déconseillé de me marier, si vous me suivez.
Bayan Blaire, ben birkaç kez evlenmek için... birkaç kez de evlenme amacı taşımadan nişanlandım.
Il y a eu des filles que je n'aurais pas amenées à mon club, mais à l'exception de la vôtre, elles étaient toutes blanches.
Bu kızların pek çoğunu şehir kulübüne götürmedim ama... kızınızdan farklı olarak Bayan Blaire... o kızların hepsi beyazdı.
Enlève ton blaire à termites de mon caleçon.
O koca burnunu pantolonumdan uzak tut.
Mon chef les blaire encore moins que moi.
Gazetecileri benden daha az seven tek kişi şeftir.
Irv et Blaire décrochent le téléphone pendant "La Roue de la fortune".
Irv Çarkıfelek'i izlerken telefonu fişten çeker.
Blaire, vrai beurre ou faux beurre?
Blaire, gerçek yağ mı, yoksa margarin mi?
Tout est dans le pif, dans le blaire.
Koklamak, hırlamak ve hepsiyle ilgili bir alet.
- Tout est dans le pif, le blaire.
- Bütün marifet bu burunda.
Blaire a oublié ses lunettes!
Blaire gözlüklerini unutmuş.
Cassandra Blair.
Cassandra Blaire.
Blaire, arrête.
Blair, yeter.
Elle me hait à mort, car elle craque pour Tony Tozer, et me blaire pas vu que Tony m'a mis un doigt à l'auberge de jeunesse.
ve Tony beni gençlik kampının arkasında parmakladığından beri bu nefret iyice artmıştı. Bunu öğrendiğinde, tamamen aklını kaçırdı.
Si tu ne veux pas finir comme ce bouffon, tu ferais mieux d'apprendre à filer droit. Je ne blaire pas ce type.
Sonunun bu soytarı gibi olmasını istemiyorsan, dürüstçe yaşamayı öğrenmelisin.
Je vais te bouffer le blaire.
Buracıkta iflahını keserim.
- À part Kyle, que je blaire pas.
Tabii sevmediğim kişi Kyle hariç
Blaire Roche, fillette de 6 ans.
Blaire Roche. Altı yaşında bir kız. O zamanlar gençtim.
Crazy Joe ne blaire pas les traîtres.
Joe deli olamaz zayıflıkları ile hiçbiri.
Je blaire personne dans ces moments.
Hiç kimseyle yüzleşemem.
On dirait Le Projet Blairé Witch.
Aynı "Blair Cadısı Avı Projesi" gibi.
Le genre de suffragettes qui font des campements pour femmes avec côtes d'agneaux à la sauce Parti travailliste, je la blaire pas.
Ayak takımının, kokuşmuş berbat yemeklerin ve İşçi Partisi'nin simgesi o. Ona katlanamıyorum.
Blaire!
Blaire!
Blaire est une salope.
Blaire tam bir kaltak.
Blaire est cruelle.
Blaire acımasız.
Blaire est maléfique.
Blaire kötü.
Blaire mérite de mourir.
Blaire ölmeyi hak ediyor.
Voici Blaire Hawkins.
Bu, Blaire Hawkins.
Où était Blaire la nuit dernière?
Blaire dün gece neredeydi?
Ou s'attendait pas à ce que Blaire meurt et il essayait de cacher son identité.
Ya da belki Blaire'in ölmesini beklemiyordu,.. ... belki kimliğini saklamaya çalışıyordu.
J'ai rien à voir dans la mort de Blaire Hawkins.
Blaire Hawkins'in ölümünün suçlusu ben değilim.
Blaire était une méchante fille notoire.
Blaire kötülüğüyle meşhur bir kızdı.
Blaire a blessé beaucoup d'étudiants.
Blaire birçok öğrenciye zarar verdi.
Blaire était de la pire
... acımasızdırlar. Blaire en kötüsüydü.
Mme Hawkins, vous dites que Blaire est allée à une fête hier soir.
Bayan Hawkins, Blaire'in dün gece bir partiye gittiğini söylediniz.
Blaire était aimée de tous.
Blaire'i herkes severdi.
Le Principal Lieber nous a donné une longue liste d'élèves qui prétendent que Blaire les maltraitait.
Size söylemek zorundayım. Müdür Lieber, Blaire'in okulda kötü davrandığı çocukların uzun bir listesini verdi.
Blaire était meilleure que n'importe quel enfant dans cette école.
Blaire o okuldaki her çocuktan daha üstündü.
La Mercedes de Blaire.
- Evet. Blaire'in Mercedes'i.
Je te parie que c'est le sac à main de Blaire.
Bence kesin Blaire'in çantası.
Je pense qu'on peut dire, qu'avec les chaussures, le sac et les marques, c'est ici que Blaire a été enlevée.
Çantaya, ayakkabılara ve sürüklenme izlerine bakılırsa Blaire'in buradan kaçırıldığı belli.
Donc Blaire est partie à 2 h 30, c'est juste?
Blaire 02 : 30'da çıktı, doğru mu?
Vous et Blaire, vous étiez amies, juste?
- Blaire'le arkadaştınız değil mi?
Blaire s'est-elle disputée avec quelqu'un la nuit dernière?
Blaire dün gece biriyle tartıştı mı?
Blaire l'a mise dehors.
Blaire de onu kovdu.
Vous insinuez que notre fille est liée au meurtre de Blaire?
Kızımızın Blaire'in cinayetiyle ilgisi olduğunu mu ima ediyorsunuz?
Blaire m'a invitée à la fête.
Blaire beni partiye çağırdı.