Translate.vc / French → Turkish / Bon
Bon translate Turkish
284,690 parallel translation
Ça ne sent pas bon.
Bu hiç iyi görünmüyor.
Bon sang.
Aman Tanrım.
Et j'espère que vous ferez le bon choix aussi.
Ve sizin de aynı şeyi yapacağınızı bilmem gerekiyor.
Tu es très bon à ce jeu en fait.
Bu oyunda baya bir iyiymişsin.
Bon sang, tu es trempée.
Aman Tanrım, sırılsıklam olmuşsunuz.
- Bon sang, quoi que je fasse, ils finissent ensemble.
Kahretsin. Ne yaparsam yapayım, yine bir araya geliyorlar.
Arrête. C'est bon.
Dur, dur, dur.
Bon, écoute, je suis désolée.
Tamam, dinle, dinle özür dilerim.
C'est bon, je ne vais pas te faire de mal.
Sorun yok, bak sana bir şey yapmayacağım, tamam mı?
Les chances de tomber amoureux de la bonne personne au bon moment sont les chances, je sais pas, d'être repéré à Hollywood.
Mükemmel zamanda mükemmel insana âşık olma ihtimalin çok düşüktür. Örneğin, Hollywood'da keşfedilmek kadar.
Bon.
Güzel.
J'aime un bon oui.
Yani bitişi kesin olmalı.
Bon point.
Bir sorum olacak.
On avait un bon chien nommée Trixie.
" Trixie diye harika bir köpek vardı.
C'était un bon chien.
" Harika bir köpekti.
Bon.
Pekâlâ.
Je ne suis pas bon nageur.
İyi bir yüzücü değilim.
Elle est tellement amusante si vous la prenez au bon moment.
Çok eğlenceli biri oluyor ama onu tam, tam doğru anda...
C'est bon.
Çok iyi ya.
Il est tellement bon au jeu coucou.
Tam bir ce-e ustası lan.
Bon à savoir.
Güzelmiş.
Gilfoyle se trouvait trop bon pour le Fruit de la Mer.
Gilfoyle SeeFood'da çalışmak için fazla iyi olduğunu sanıyor.
Attends. Jian-Yang a créé un assez bon classifieur.
Jian-Yang'in çalışması aslında sınıflama konusunda iyi.
C'est un bon ingénieur, mais dans un bureau, il peut être lent et impertinent.
Yetenekli bir mühendis olabilir ama ofis ortamı içinde aptal ve acemi bir hali var. Zaten onu tutmuyorum.
- C'est bon.
- Pekala. - Hadi bakalım.
C'est bon, ça suffira.
Tamam, şu yeterlidir.
C'est bon, Ed m'a tout avoué.
Dahil oldum. Ed hepsini yedi.
Et c'est pas bon pour ton sang.
Ve kullandığı ürünler kanı için pek yararlı değil.
Je vous ai dit qu'il serait bon de sortir notre produit en grande pompe.
Ürüne büyük bir lansman yapma fikrinin şirket için iyi olacağını söylemiştim.
En fait, je pensais que ça serait bon pour moi et contredirait que je suis un imposteur et un raté.
Açıkçası benim için iyi olur diye düşündüm. Dolandırıcı ve başarısız yorumlarını değiştirir dedim. Hadi ama.
Et, à bon entendeur, le premier client est souvent le plus dur à décrocher.
Yeri gelmişken söyleyeyim, Çoğu zaman ilk müşteri en zorlu müşteri olur.
On respire un bon coup, on se détend et on pose les téléphones.
Hadi derin bir nefes alalım, rahatlayın ve telefonlarınızı bırakın.
Bon sang, Liz.
Tanrım, Liz, şuna bak.
Bon, tant mieux.
Pekala, bu çok güzel.
Bon.
Sesli olarak.
- Ah bon? - Oui.
- Öyle mi?
Bon... Et si tu ne le faisais pas sciemment?
Peki, ya bilerek yapmasan?
Maintenant, j'aimerais beaucoup accueillir mon bon ami,
Şimdi, iyi bir arkadaşımı çağırmak istiyorum,
Je vais avoir besoin, pour expliquer ça, de mon très bon ami, Keenan Feldspar!
Belki de meselenin özünü öğrenmek için yardım alabilirim. Hem de sevgili arkadaşım Keenan Feldspar'dan!
Je passe un bon moment avec mes voisins en évitant de les juger.
Komşularımı seviyorum Eileen ve onları yargılamamaya çalışıyorum.
C'est bon, vous pouvez y aller.
Teşekkür ederim.
Bon, je dois vous dire quand vous donnez un détail à Maria.
" Söylemesem olmaz,
Ah bon?
- İstemiyor musun?
- Ah bon?
- Öyle mi?
Ah bon?
Açıkçası çok heyecanl... Öyle mi?
Bon sang!
Hay anasını ya.
C'est bon?
Tamam mı?
Bon, d'accord.
- Peki, öyle olsun. Peki.
- Ah bon?
Böyle kelime oyunu mu olur?
Bon...
Peki o zaman.
Bon.
Peki tamam.