Translate.vc / French → Turkish / Bourree
Bourree translate Turkish
1,074 parallel translation
Et c'était pas un saut, mais un pas de bourrée.
Ve o bir zıplama değildi. O bir "pas de bourree" hareketiydi.
Tu ne peux pas te marier dans une eglise bourree de fiancees.
Etrafta bu kadar gelin varken kilisede bu düğünü yapamayız.
Un, deux, trois, pas de bourrée.
Bir, iki, üç. Pas de bourree.
Des hormones... Cette moisissure est bourrée d'hormones.
Yumurtaların içi hayvansal hormonlarla dolu.
Sa femme est dopée et bourrée et ne sait plus avec qui elle baise.
Aldığı uyuşturucu ve kokainden o da kimin ne yaptığını bilmez.
Et en plus elle est bourrée.
Sarhoşluğuna aldırmayın.
Et bourrée.
- ve sarhoş.
Main, main, tête, tête, en l'air, pas de bourrée, grand tour, rond de jambe, saut, glissé, enjambée, et mains jazzy!
Bilirsin, el, el baş, baş yukarı, ayaklar yakın, ayaklar yakın büyük dönüş, ayak yana... kay, adım, adım.. ... ve jaz eller!
T'étais bien bourrée.
- İşte, biraz sarhoş gibiydin. - Biliyorum.
Vous voulez donc une émission qui soit réaliste, complètement loufoque, et bourrée de robots magiques?
Yani siz, ayakları yere basan gerçekçi, aynı zamanda uçuk kaçık ve içinde büyülü robotlar olan bir çizgi film istiyorsunuz.
Suffit pas de réunir une truie bourrée et un éléphant saoul pour qu'ils fassent l'amour.
Çocuklar, sarhoş bir domuzla sarhoş bir filin, hemencecik yatakta mambo yapmalarını, bekleyemezsiniz.
On peut la garder bourrée... puis vendre son cul au congrès.
Biraz onu yükleriz sonra da uyuşturucu bağımlılığıyla kıçını satarız.
Dans quelques heures, elle sera assez sobre... pour piquer une sainte rage au vague souvenir... d'avoir été séduite par un grossier Samoan... qui l'a bourrée d'alcool et de LSD et l'a emmenée à un hôtel... où il a pénétré sauvagement chaque orifice de son petit corps... avec son membre non circoncis.
Birkaç saat içinde, muhtemelen onu likör ve LSD'yle doldurup Vegas'ta bir otel odasına sürükleyen ve sonra o küçük vücudundaki tüm deliklere zonklayan sünnetsiz organını sertçe sokan vahşi bir Samoan tarafından baştan çıkarıldığını anlayabilecek kadar kafası yerine gelir ve o silik anılara büyük bir Hristiyan nefreti duymaya başlar.
Je me souviens m'être dit... quelle chose affreuse à dire à une jeune bourrée d'acide.
"Tanrım, kafası asit dolu birine güvenmek ne kadar kötü bir şey" diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Et tu te balades avec une fille bourrée et un sac d'engrais.
Ve sen harcanmış bir kız ve bir çuval gübre taşıyorsun.
Elle est bourrée de tric.
- Kadının derin ilişkileri var.
J'me tais, j'suis bourrée.
Beni boş ver.
On va faire la fête! Je suis bourrée!
Ben sarhoşum, eğlenmeye gidiyoruz.
Je dirige une usine bourrée d'hommes.
Bir fabrikada çalışıyorum. Erkeklerle dolu bir yer ve ben yöneticiyim.
Sa famille est bourrée aux as.
Ailesi deli gibi zengin. Bir uydu antenleri var.
Il m'a vue et m'a bourrée de cidre et de gâteaux.
Ama beni yakaladı ve zorla kurabiye yedirip elma suyu içirdi.
Samantha est complètement bourrée.
Samantha kesinlikle sarhoş oldu.
La Pelle est bourrée!
Kürekçi çeker kürekleri!
Theresa, bourrée de somnifères, était morte avant notre arrivée.
Therese, biz oraya vardığımızda uyku haplarından gitmişti.
Un soir, en boite, chandler était raide bourrée.
Bir gece klüpteydik, Chandler derslerden çakmıştı... ve dans pistinde yaşlı adamla yaklaşık 20 dakika beraber kaldı.
Calme-toi, tu es bourrée.
- Sen sarhoşsun Liva.
Ça, oui! Raide bourrée.
Evet, acayip sarhoşum.
"Les enfants... La tête bourrée de choses inutiles."
Çocukların kafaları bu gereksiz bilgilerle dolu.
Tu es bourrée.
Senin sıran.
À l'école, la première page que j'aie apprise en français était bourrée de trucs impossibles à placer dans une conversation.
Okulda, Fransızca olarak öğrendiğim ilk sayfa... muhabbete girmenin, çok zor olduğu şeylerle doluydu.
Bourrée?
Sarhoş muyuz?
"Bourrée"...
Sarhoş mu?
Et quand tu seras bourrée, tu nous montreras tes tatouages, hein?
Sarhoş olup bize dövmelerini göstereceksin, değil mi?
Je suis complètement bourrée et je déteste ma vie.
Kafam çok iyi ve hayatımdan nefret ediyorum.
Je suis vraiment trop bourrée.
Kafam çok iyi.
Ca, elle est bien bourrée et excitée, la pom-pom girl!
Dostum, bir içki işte. Ve bir sürtük amigo kız.
Pas de bourrée, soufflé...
- Sıra sen de, Jackie. - Ayak değiştir ayak değiştir ve dön.
Elle est bourrée.
Kafası yerinde değil.
Quoi d'autre? Une baraque insensée à South Fork, bourrée de gadgets.
South Fork'ta abartılı bir evim var.
- Faut que je sois bourrée.
- İyice sarhoş olmadan uçmam.
La cave est bourrée
Mahzen dolu.
Je t'aimais vraiment mieux bourrée
Birkaç içki içtiğin zamanlar senden daha çok hoşlanıyordum.
Tu me laisses rester seulement quand je suis bourrée.
Kalmama yalnızca ben sarhoşken izin veriyorsun.
Es-tu bourrée?
Sarhoş musun?
- Bourrée.
Sarhoşsun.
En fait, elle sera sous calmants, je serai bourrée... ça sera comme au bon vieux temps.
Aslında, o ilaçların etkisinde olacak, ben sarhoş olacağım... Aynı eski günlerdeki gibi olacak.
J'ai beau être bourrée et peu te connaître ce n'est pas ton genre.
Bunu komik mi buluyorsun? - Sarhoş olabilirim, seni tanımıyor olabilirim. Ama bu sen değilsin.
Profiter d'une fille bourrée, vulnérable et déçue par l'amour?
Sarhoş, savunmasız ve hayal kırıklığı yaşayan bir kızdan yararlanmak için.
Je suis un peu bourrée.
İlgiden biraz sarhoş oldum.
Elle est un peu bourrée.
Biraz sarhoş.
Et suis-je bourrée ou est-ce que je viens de prendre une bombe de crème fouettée pour faire ça : ssshhhhhhhh.
Sarhoş muyum yoksa balonun mu söndü?