Translate.vc / French → Turkish / Brighton
Brighton translate Turkish
454 parallel translation
Rien n'a la variété de l'été anglais. Quand il pleut...
Herneyse, Brighton'da geçirdiğim bir tatili hatırladım...
Ce n'est pas la fille Qui était avec toi à Brighton
Brighton'da seninle birlikte gördüğüm kız değil
- Voyons... Ma tante Matilda, de Brighton.
Şey, diyebilirim ki, benim Matilda adındaki teyzemi anlatıyor, Brighton'da oturuyor.
Enfant, j'habitais New Brighton.
Çocukken, Brighton'da yaşıyorduk.
"Un cadeau de Brighton"! "Un souvenir de Tunbridge"!
Bilirsiniz, "Brighton Hediyelikleri," "Tunbridge Wells Hatıraları."
Ligne de Brighton. La ligne n'est pas la question.
Ben... şey, beni bulmuşlar.
Me satisfaire?
- Evet. Brighton hattındaki.
Ligne de Brighton?
Son 40 yılın ordu listeleri burada.
Brighton.
Brighton'a.
Je suis arrivée de Brighton si vite que j'ai oublié de prendre de l'argent.
Brighton'dan acele bir şekilde geldim. Paramı diğer çantamdan almayı unutmuşum.
On vient d'arrêter le vrai coupable à Brighton.
Gerçek hırsız Brighton'da yakalandı.
Prenez le Brighton Express et descendez à Kings Highway.
Brighton Ekspres'le Kings Otoyolu'na çıkın ve otobüsle Ocean park yoluna girin.
Elle a pas dit qu'elle était allé seule à Brighton.
Brighton'a yalnız gittiğini söylemedi.
Betty Brighton
Betty Brighton.
J'y ai déjà envoyé le colonel Brighton, un soldat.
Albay Brighton'ı gönderdim. O bir asker.
Et s'il demande du renfort, on en enverra.
Brighton silah isterse göndeririz.
C'est le problème du colonel Brighton.
Bu Albay Brighton'ın işi.
Vous n'avez rien dit au colonel Brighton.
Ama sen Brighton'a söylemedin.
- Brighton?
- Brighton?
L'année va bientôt s'achever, Brighton.
Yıl bitiyor, Brighton.
Remerciez Dieu, Brighton. Il vous a fait idiot, avec une tête d'idiot.
Allah'a şükret, Brighton suratını da kendin gibi aptal yaratmış.
La bague n'en fait pas partie, c'est celle que vous m'avez achetée.
Yüzük kuyumcunun değil. Onu bana Brighton'da almıştın.
Et offrez un tour a Brighton a la patronne.
Hanıma selam söyle, Brighton'a gezmeye gidersiniz.
J'emmène des limonadiers aux courses de Brighton.
Nereye gidiyorum dersiniz? Bir grup meyhaneciyi at yarışlarına götürüyorum.
Je file à Brighton avec des rigolos.
Meyhanecileri at yarışlarına götürüyorum.
Mon cousin de Brighton :
Mutlu bir evliliği var.
heureux en mariage, huit enfants.
Kuzenim. Brighton'da yaşıyor. 8 çocuklu.
Vous aimerez peut-être savoir qu'il est à l'hôtel avec sa secrétaire, Fiona.
- Haber vereyim dedim. Sekreteri Fiona'yla Brighton'daki Cheeseborough Otel'e yerleşti.
L'argent reçu de Brighton s'élève à £ 15.000.
Brighton'dan gelen para £ 1 5.000.
Il y a environ cinq ans, nous étions en vacances à Brighton.
Her şey beş yıl önce beraber Brighton'a tatile gittiğimizde başladı.
Au Pavillon Royal de Brighton, il y a trois ans.
Brighton'daki kraliyet yazlık sarayında. Üç yıl önce.
Brighton, un jour, Birmingham, le lendemain...
Bir gün Brighton'da, diğer gün Birmingham'da...
ça a commencé quand on est allés ensemble en vacances à Brighton.
Tatile, Brighton'a gitmemizle başladı.
BRIGHTON, ANGLETERRE
Çeviri : Oktay Hanhan
Achète tout Brighton, si tu veux, mais demain.
İstersen Brighton şehrini alabilirsin.
Ton Altesse, il faut fêter ça!
Lort hazretleri, bir parti verelim : Brighton'da kaç kız tanıyorsun?
Dauphin vert, que toutes les unités convergent vers la gare.
Burası Yeşil Yunus. Brighton Merkez istasyonuna gidin.
Brighton, Worthing, Farnam, Chichester... La ligne d'Exeter.
Brighton, Chichester, Havant, Fareham...
Il l'a aussi organisé pour nous.
Ve geçen hafta sonu Brighton'da, sanırım bunu da bizim için o ayarladı.
Surtout pour le salon de Brighton. Elles sont moins sophistiquées là-bas.
Brighton mağazasında birazcık abarttık tabii.
Celle de Brighton presque autant.
Brighton'daki ancak masrafını karşılıyor.
Mets-lui un chapeau à plume... et elle éclipsera toutes les filles de Brighton.
Tüylü bir şapka giydirsen, Brighton'daki hiçbir kız onunla boy ölçüşemez.
De Soho jusqu'à Brighton j'ai joué à tous les flippers
Soho'dan Brighton'a hemen hemen her tarafta.
Brighton est superbe, en cette saison.
Brighton yılın bu zamanında çok güzel olurmuş.
Je croyais que vous fouilliez le Brighton.
Sen bana Brighton'a daldığını söylememiş miydin?
Quel âge as-tu?
Brighton hattı.
Ligne de Brighton!
Bu güzel kayıtlar benim sürekli çalışma alanım olmalıydı.
J'étais à Brighton.
Brighton'daydım.
Elles sont allées à Brighton chez son père. Très bien.
İyiler, iyiler.
Tu connais des filles, à Brighton?
- Ben diyeyim 100, sen de 50.
- Et le week-end dernier, à Brighton.
Ne?