English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / French → Turkish / Cello

Cello translate Turkish

309 parallel translation
La cravate est de Challow? Bien sûr.
Kravatı Cello ve Cello'dan mı aldınız?
Violoncelle
Cello, Dördüncü yaylı...
- Je n'ai jamais jugé votre façon de jouer du violoncelle.
Doktor, çello çalmanızı hiç eleştirmedim!
Regardez la violoncelliste!
Şu çello çalana bir bakar mısınız?
Je regardais la violoncelliste si comique la semaine précédente.
Çello çalan bayana baktım. Geçen hafta çok komikti ama bugün, artık komik görünmüyordu.
Les violoncelles doivent chanter à tout rompre.
Çello ve baslar gürül gürül olmalı!
L'argent dans l'etui de M. Lawson vous intrigue?
Sanırım Bay Lawson'un çello çantasındaki parayı merak ediyorsunuz.
Il s'en va. Toutes ses affaires sont la. Et pas de violoncelle?
Evet, o bir turneye çıkıyor ama o çantanın içindeki tek şey para ve çello yok.
D'où vient cet etui?
O çello kutusu da nereden çıktı?
L'etui a violoncelle a disparu.
Çello kutusu gitmiş.
Si le violoncelle est à la place du manteau... d'après toi, où est le manteau?
Eğer çello kürk mantonun yerindeyse..... acaba kürk manto nerededir?
Surtout si l'on ajoute à cela la fleur dans le frigo, le manteau dans la caisse du violoncelle et, plus important, l'indice sur-le-ventre-sur-le-dos.
Özellikle buzluktaki çiçeği de bu olaya eklersek,.. .. çello çantasındaki kürk manto ve hepsinden önemli ipucu..... midenin tepe taklak olması.
Elle joue du violoncelle.
Çello çalıyor.
Du violoncelle?
Çello mu?
Je suis excellente au bridge et je joue très bien du violoncelle.
Briçte mükemmelim. Çok iyi çello çalarım.
À l'âge de 15 ans, parmi la violence et la misère des taudis, Virgil reçoit un violoncelle.
15 yaşına geldiğinde, varoşların zorbalık ve yoksulluğunun ortasında Virgil'e bir çello hediye edilir.
Son premier et seul professeur de violoncelle.
İlk ve tek çello hocası olan Bay Torgman'la görüştük.
Il n'y a pas grand-chose à dire. Il jouait effroyablement mal.
Aslında söyleyecek fazla bir şey yok ; çünkü çünkü berbat çello çalıyordu.
Virgil vole pour payer ses leçons mais malgré un piètre résultat, il joue dans une fanfare locale.
Virgil çello dersleri için hırsızlık yapar. Ve bu müzik aletinde bir beceriye ulaşamamasına rağmen yerel bir bando takımında çalabilecek kadar da iyidir.
Je joue du violoncelle.
Şey... Çello çalarım.
Il évite soigneusement de parler de violoncelle.
Ne zaman çello çalması hakkında soru sorsa konuyu değiştirir.
Le conflit réside dans le choix même, le violoncelle étant reconnu comme un symbole phallique.
Şekillendiği yıllardan geliyor ama çatışma seçiminde. Çünkü genelde çello erkeklik organını sembolize eder.
Un violon ou un violoncelle, quelque chose dans le genre.
Keman ya da çello gibi bir şey.
Alors on avait un violoncelliste, une contrebasse et un harmonium, parfois même une batterie.
Mesela çello, bas keman ve harmoni. Ya da bazen davullar ve simballar.
Se rencontrent un soir, entendent ce violoncelle
# Bir akşam buluşurlar, çello sesi işitilir.
Entendent ce violoncelle
# Çello sesi işitilir.
- Pas une guitare, un violoncelle.
Bu gitar değil Çello.
- Entrée du violoncelle.
Çello bölümüne geliyorum.
- Et vous avez étudié le violoncelle?
Ve sen çello dersleri aldın.
Alors, elle m'a fait apprendre le violoncelle.
Ve bana çello dersleri verdi.
- Qui d'autre l'a déjà répété?
Başka biri çello provası yapmışmıydı.
- C'est marrant mais quand c'est arrivé... je voulais n'appeler que toi.
Çok garip, çello kırıldığında Aramak istediğim tek kişi sendin.
Les filles, c'est toutes des boudins intellos avec des pansements aux genoux à cause du violoncelle.
Oralarda sadece çirkin, entelektüel, çello çalabilmek için... dizine sargı takmış kızlardan vardır. Hayır, kalsın.
Et un violoncelle.
Ve bir de çello arıyorlar.
Ravi d'avoir insisté pour le prendre.
İyi ki Çello'nu getirmeye ısrar ettin.
- Un violoncelle avec un nom?
- Adı olan bir çello mu?
C'est vous qui jouez du violoncelle?
- Demek çello çalıyorsunuz? - Evet.
Solfége et violoncelle.
Müzik kompozisyonu ve çello.
Coche, j'aurais préféré un violoncelle.
Coche, keşke çello çalsaydın!
J'espère que tu viens toujours à mon récital.
Çello resitalimden önce buluşuyoruz, değil mi?
Ma mère a appelé et je rencontre une amie avant son récital de violoncelle.
Annemin öylesine aradığını ve bir arkadaşımla çello resitali öncesinde buluşacağımı.
Un homme nu très repoussant joue du violoncelle!
Karşıda çello çalan çıplak sevimsiz bir adam var.
- Ce n'est pas dur à jouer.
Çello'lar çok kolaydır!
On lui a cassé son violoncelle.
Biri parçalayana kadar çello çalardı.
Si on soigne pas Dobbins, on lui jouera un requiem!
Eğer Dobbins hemen hastaneye gitmezse, artık çello yerine arp çalacak.
Ce violoncelle était tout pour lui, comme ce fauteuil pour moi!
Dobbins ve çello... tüm elinde olan bu, benim ve sandalyem gibi.
Ce violoncelle a été fabriqué en 1744 par Johannes Cuypers à Amsterdam.
Bu çello 1744 yılında Amsterdam'da Johannes Kuypers tarafından yapılmış.
Comment un violoncelle peut être seul?
Yalnız mı? Bir çello nasıl yalnız olabilir?
Un violoncelle tout seul, c'est pas pareil.
Tek başına bir çello aynı olmuyor.
Je faisais des études d'ingénieur. Elle étudiait la musique.
Ben mühendislik üzerine okuyordum, ve O da müzik- - Çello.
Un splendide violoncelle français.
Döner tabloda görünecek olan Fransız yapımı bir çello.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]