Translate.vc / French → Turkish / Col
Col translate Turkish
2,940 parallel translation
Il touchera d'abord New York, puis Paris et le col de Jiayuguan, en Chine.
Önce, New York'u vuracak sonra Paris'i sonra da Çin'in doğusu olan Jiayuguan Pass'ı vuracak.
- On laisse le col relevé ou baissé?
Yakası kalksın mı, insin mi?
- Le col relevé.
- Yaka yukarı.
- Le col baissé.
Hayır, yaka yukarı.
Jamais un délinquant en col blanc n'avait été si lourdement condamné.
O tarihte beyaz yakalı çalışanlardan birine verilen en yüksek cezaya çarptırıldı.
Maintenant, je vais positionner un instrument de façon à maintenir le col de l'utérus ouvert.
Bu âleti de rahim boynunu tutmaya devam etsin diye uygulayacağız.
- mais votre col de l'utérus.
Tamam.
Alors, j'ai attrapé la vie... euh... au col et j'ai fait ce que j'avais à faire.
Ben de hayatı tuttuğum gibi ne yapmam gerekiyorsa onu yaptım.
Vos ovaires semblent en santé. Votre col est légèrement rétroversé.
Yumurtalıklarınız iyi görünüyor ve rahminiz biraz çarpık.
N'importe qui peut se prendre en col roulé et se coller un nom.
Herkes boğazlı kazak giyip fotoğraf çektirdikten sonra istediği ismi yazdırabilir.
Rends nous ça, col roulé.
Şunu bize geri ver, kaplumbağa boyunlu.
Remonte ton col comme ça.
Bunu da böyle giy.
Les poignets en sont tout élimés Et le col est tout râpé
Manşetleri yıpranan ve yakası kopuk olan
Va chercher mon col.
Boo Boo bana kravatımı getir.
Me faire violer par un branleur au col relevé?
Tasmalı biri tarafından tecavüze uğramamı mı?
J'ai un accord avec le Col. Stonehill qu'il honorera demain, dès qu'il sera avalisé.
Albay Stonehill ile anlaşmam var, yarın ya da ertesi gün ödeme yapacak.
- Jusqu'au col du Serpent.
- Yılan Geçidi'nde, yarışalım.
Le col de Kiso ou le col de Kamisaka.
Ya Kiso yolu ya da Kamizaka yolu.
C'est gentil de passer, Col Chikaraishi.
General Luc Thach, geldiğinize sevindim.
Quatre escrocs, criminel en col-blanc un violeur, un meurtrier.
Dört tanesi zimmetine para geçirenlerde veya beyaz yakalı suçlularda. Bir tanesi bir tecavüzcüde biri de bir katilde.
Tout ce qu'il faut, c'est un joli ruban, autour du col de la bouteille. Voilà.
Ve şimdi yapılması gereken, hediye paketi şeridini şişenin ağzının etrafına böylece sarmak.
Et son père avant lui, et mon oncle Col.
Ve onun babası gibi. Amcam Col gibi.
Deux semaines, il a dit, et nous serons au col.
İki hafta geçtikten sonra, varacağımızı söylemişti.
Alors Nelson l'a attrapé par le col... "Où Il est, ce portable?" Frankie l'a cogné, Il en avait assez.
Sonra Frankie Nelson'a bir tane çakınca masaların üzerine uçtu.
Des renforts écoutent notre conversation par le microphone attaché à mon col.
Şu an yakamdaki küçük mikrofondan herşeyi dinleyen.. ... meslektaşlarım var.
Ce gars est un col blanc, pas un écrivain.
Herif iş adamı, hikaye yazarı değil.
Tempête du désert, Bouclier du désert.
- Çöl Fırtınası ve Çöl Kalkanında savaştım.
Durant la Tempête du désert, y avait des bateaux avec de jolies putes des Philippines,
Çöl Fırtınası dersen, Filipinli fahişelerle dolu eğlence gemilerimiz vardı.
Tacot bougnoul.
Çöl Arabı servisi.
Satané serpent à sonnette.
Lanet olası çöl.
Non, pas s'il a été centré dans le désert.
Tabii merkez üssü çöl değilse.
Sacré le désert!
Kutsal çöl!
Nous avons passé le désert au tamis, et risqué nos vies,
Biz çöl kumlarında araştırıp, hayatımızı tehlikeye attık.
Dans le désert mystique se trouve un désert qui est mystique
Gizemli çölün ötesinde... Gizemli bir çöl var...
Tempête du désert.
Çöl Fırtınası.
Bien que cette île semble déserte... - inhabitable et presque inaccessible,
Bu ada çöl gibi görünse de ıssız ve yaşanmaz görünse de...
LA est dans un désert.
LA bir çöl.
Je veux que vous emmeniez cet attardé loin dans le désert, et que vous l'enfouissiez bien profond!
Bu ışık aptal istiyorum çöl için ve onu gömmek...
C'est le Sahara. Quelle journée.
Çöl.
Ouais, ou le tirer dans le désert.
- Evet. Veya çöl onları çekin. - Mm.
Que des déserts.
Sadece uçsuz bucaksız bir çöl.
Voici la célèbre Lame Numéro Un, alias le Juge du désert.
O çok ünlüdür. Liderimiz, Çöl Yargıcı.
Puisque j'ai la chance de rencontrer Qinglong, moi, le Juge du désert, je dois voir s'il est vraiment fort.
Madem bugün Qinglong'la karşılaşma şansım var ben Çöl Yargıcı, onun hünerlerini görmeliyim.
Le ciel est haut et la terre est vaste.
Uçsuz bucaksız çöl manzarası ve masmavi gökyüzü.
Juge du désert, je pensais que tu n'étais qu'un voleur.
Çöl Yargıcı... Sadece hırsızlıktan anlarsın sanırdım.
Ton père est un héros. Pas seulement pour son combat en Irak, mais c'est un héros pour toi.
Baban bir kahramandı sadece Çöl Fırtınası'nda yaptıkları nedeniyle kelime anlamı olarak söylemiyorum ama o senin kahramanın.
Il est parti au Koweït, et quand il est rentré quelques années plus tard, il a arrêté de payer ses impôts. Il s'est déclaré citoyen souverain, alors le procureur l'a envoyé en tôle.
"Çöl fırtınası" operasyonu için Kuveyt'e gitmiş, bir kaç yıl sonra geri döndüğünde, vergilerini ödemeyi bırakmış, kendini bağımsız ilan etmiş, sonunda savcılık da onu, Alderson'a göndermiş.
- Oui. Enfin, t'as traqué ton pote comme un renard, et tu as maquillé le meurtre en suicide.
Son olarak, çöl tilkisi gibi arkadaşının izini sürdün.
- l'immensité du désert?
Uçsuz bucaksız.. ... Çöl gibi, uçsuz bucaksız bir yerde?
Elles continuent à passer le désert au crible.
Çöl elekten geçirmeye devam ediyorlar.
Alors que ces femmes touchaient la matière du désert, les astronomes ont constaté que la matière de la Terre était la même dans tout le cosmos.
Bu kadınların çöl cisimlerini işlerken... astronomlar, kozmosun her yerinde aynı olan, dünyayı oluşturan şeyleri keşfediyor.