Translate.vc / French → Turkish / Dawson
Dawson translate Turkish
2,430 parallel translation
Alors au-revoir, Dawson.
Ama Hollywood'da yaparlar. Hoşça kal Dawson.
Dawson?
- Evet.
Dawson Leery.
- Kim? Arkadaşın mı?
Je suis un peu en délicatesse avec lui en ce moment, alors si tu arrive sà te taire à propos de drogue pendant la prochaine demie-heure...
- Dawson. Dawson Leery. Bu aralar arkadaşlığımız pamuk ipliğine bağlı diyebilirim.
Et je vais bien me comporter à partir de maintenant, Dawson, je le jure.
Bundan sonra iyi olacağım Dawson.
De rien, mais Dawson...
Rica ederim, sanırım. Hadi Dawson. Hepimiz bunu yapacağını biliyorduk.
Dawson, tu as toujours été la seule personne avec qui j'ai voulu être.
Ya da rastgele seks yapmamak gibi. Dawson, çok uzun bir süre birlikte olmak istediğim tek kişi sendin.
Ça te va, Dawson. Oui, bien sûr.
Olur mu Dawson?
- Je sais, Dawson.
- Biliyorum Dawson.
Dawson, tu es venu à moi avec ton rêve parce que tu pensais que je pourrais t'aider à en faire quelque chose, et d'une manière ou d'une autre, on en revient au fait que j'ai t'ai laissé tomber?
Dawson, bana hayalinle geldin bunu gerçekleştirmen için yardım etmemi istedin ama bir şekilde bu sana kazık attığım gerçeğine mi dönüyor?
Cet échange entre toi et Dawson n'est qu'un échange d'affaires, et je crois qu'on doit s'en tenir à ça.
Bence bunu unutmamalıyız! Haklı.
Non. Là tu réécris l'histoire, Dawson.
Hayır, geçmişi yeniden yazıyorsun!
Je sais que tu préfèrerais être avec Dawson, alors pourquoi ne le rejoins-tu pas pour panser ses blessures?
İçinde Dawson'la olmayı tercih ettiğini biliyorum.
Pacey est tombé en disgrâce, les rêves de Dawson ont été brisés, et j'étais encore une fois quelque part au milieu de tout ça.
Pacey gözden düşmüş, Dawson'ın hayalleri yıkılmış ben de nasıl olduysa yine arada kalmıştım.
Dawson, tu as la chance de faire quelque chose de génial, et je ne peux pas te laisser louper ça.
Dawson, harika bir şey yapma fırsatın var. Bu fırsatı tepmene izin veremem. Gerekirse güç kullanmaya yetkim var.
Dawson Leery, tu vas laisser ces détails se mettre sur ton chemin?
Dawson Leery, bütün bu detayların seni durdurmasına izin mi vereceksin?
Je n'arrive pas à croire que tu sois de son côté.
- Ben hiç kimsenin tarafını tutmuyorum, Dawson.
Non, je ne suis du côté de personne, Dawson.
Senaryona bayıldım.
Je veux que tu m'aide pour permettre à Dawson de faire un film avec 10 $ et du rêve.
Dawson'ın filmini on dolar ve bir hayalden yola çıkarak nasıl çekebileceğimizi bulmamama yardım et.
Je viens juste de ruiner tout ça, et Dawson le sait, je le sais, et au fond de ton cœur, tu le sais aussi.
Her şeyi mahvederim. Bunu Dawson da, ben de biliyoruz. Aslında sen de çok iyi biliyorsun.
Dawson a besoin de toi. Voilà la chose cruciale qu'il va falloir que tu te mettes dans ta jolie petite tête.
Güzel ama küçük kafana sokman gereken önemli bir şey var.
Les choses ne seront plus jamais les mêmes entre Dawson et moi.
Dawson'la ilişkim asla eskisi gibi olamaz.
On en discutera plus tard.
Ne diyorsun, Dawson?
Comme tu le dis, Dawson, es-tu prêt à endosser la robe et monter sur le plateau?
Artık bu işe soyunacak mısın?
Oui, Dawson, tu n'as aucune idée de ce que j'ai fait pour avoir tout ça.
Evet Dawson, bunları almak için neler çektiğimi bilemezsin.
Il n'y a pas de mais, Dawson. Tout ce que tu as à faire, c'est tourner ce film, comme tu voulais le faire il y a une semaine.
Tek yapman, gereken geçen hafta yapmayı planladığın gibi filmi çekmek.
- Quoi?
Restoranın sahi benim, Dawson.
- Et si je montrais juste une petite épaule?
Dawson, sadece biraz omuz göstersem yeterli olur mu?
- Corruption. Dawson, on n'a pas d'argent.
- Dawson hiç paramız yok.
On doit encore finir cette scène, on perd la lumière, on perd le magasin.
Dawson, sahneyi hala çekmedik. Işığı ve mekanı kaybediyoruz.
- Non, en fait, c'est juste que vous êtes... dans mon champ. - Comment allez-vous?
- Merhaba, Dawson.
Alors j'espérais que tu pourrais juste remettre ceci à Dawson.
O yüzden bunu Dawson'a senin götürmeni umut ediyordum.
Viens voir ce que ça fait de poser tes mains sur un vrai réalisateur. Dawson avait raison.
Gerçek bir yönetmene dokunmanın nasıl bir şey olduğunu gör.
Tu es un petit bâtard arrogant.
Dawson çok haklıymış. Sen kibirli pisliğin tekisin.
Ferme tes yeux, Dawson.
Gözlerini kapat.
Et je lui ai dit : "Écoute, Jo, les choses ne seront plus jamais les mêmes entre Dawson et moi".
Ona "Bak Joey, Dawson'la aram hiçbir zaman eskisi gibi olamaz." dedim.
Je veux qu'elle sache que de rencontrer des gens qui vous apprécient, qui vous comprennent, qui vous acceptent telle que vous êtes, sont des gens de plus en plus rares.
Seni seven, anlayan ve olduğun gibi kabul eden insanlarla karşılaşma olasılığının ileride daha az olacağını ona söylemek istiyorum. Jen, Jack, Audrey, Andie, Pacey ve Dawson.
- Dawson! Salut!
Drakar Noir gibi kokuyorsa o zaman evet.
Quelle heure, Dawson? 12h07.
- Bitirme zamanı lütfen Dawson?
Du feu, s'il te plait, Dawson.
Lütfen ateş bul Dawson.
L'année perdue de Dawson et Joey.
- O zaman birlikte parçaları yerine koyarız, değil mi?
- Ce n'était pas facile.
Dawson ve Joey'nin kayıp yılı. - Hiç kolay değildi.
Tu as grandi, Dawson.
Büyüdün, Dawson.
Tu as raison cette fois, Dawson.
Bu sefer doğruyu yakaladın Dawson.
Souviens-toi.
Şunu unutmayalım, Dawson'la aranızdaki alışveriş tamamen işle ilgili.
Personne ne nie ça.
Ama bunu kasten yapmadı, Dawson.
J'ai besoin de toi.
Sana ihtiyacım var. Dawson'ın sana ihtiyacı var.
- Mais?
Aması yok, Dawson.
- Dawson...
- Dawson...
Jen, Jack, Audrey, Andie, Pacey et Dawson. Ces gens qui ont contribué à ce que je suis, ils sont avec moi où que j'aille, et comme l'histoire est réécrite à chaque jour qui passe, mon amour pour eux ne fait que grandir.
Bu insanların benim ben olmamda büyük etkileri oldu ve nereye gidersem gideyim yanımda olacaklar.
Je te verrai là.
- Dawson, merhaba!