Translate.vc / French → Turkish / Donne
Donne translate Turkish
114,439 parallel translation
- On ne lui donne pas le choix.
- Ona başka seçenek vermiyoruz.
D'accord, donne-moi le...
Tamam, ver bana...
Ok, donne-moi la borne.
Tamam, bana bir mil noktası verin.
Peut-être qu'il les mange, ou qu'il les donne à manger à ses amis velus de la forêt.
Belki de onları yiyor ya da besliyor Onun tüylü orman arkadaşlarına.
Ça donne un tout nouveau sens à "arbre généalogique".
Bu, "aile ağacına" tamamen yeni bir anlam kazandırıyor.
Ça vous donne un vrai sentiment de communion avec la nature.
Doğayla bir olmanın gerçek anlamını verir.
Allez, donne-moi des barres.
Birkaç çubuk çeksene.
Vois ce que ça donne.
Nasıl bir şeymiş gör.
Ça me donne de l'autorité.
Bana otorite veriyor.
On donne tout!
Hammer zamani!
Donne-moi un rêve
Lutfen beni bir ruyaya yolla
Emmène-moi Donne-moi de l'amour
Beni yanina al Bana sevgi ver
Donne-le-moi.
Haydi. Bana ver.
Je te donne tout Prends ce que tu veux
Sana bunu vereceğim Alabilirsin
Donne-la-nous, on la donnera au gosse.
- Onu bize ver, çocuğa götüreceğiz.
- Donne la balle ou elle t'explose.
- Topu ona ver. Senin canına okuyacak.
Donne-la-moi.
Ver şunu. Bana ver.
Donne-la.
Ver.
Donne-moi ça.
Ver onları bana.
C'est bizarre qu'elle ne nous donne pas de conso gratuite.
Bize hiç içki bileti vermemesi sence de tuhaf değil mi?
Alors donne-moi un ticket conso et va voir ailleurs.
O yüzden, bana o içki biletlerinden ver ve bir tur dönelim.
Il te donne quelle impression?
Hissiyatın ne?
J'ai utilisé celle qu'on nous donne avec une facture d'électricité.
Elektrik faturanla gönderdikleri bedava zarflardan birini kullandım.
Ça change la donne.
O zaman durum değişir.
J'observerai en silence jusqu'à ce que la rage bouille en moi et me donne des brûlures d'estomac qui m'empêcheront d'apprécier mes plats préférés.
Oturup sessizce izleyeceğim, ta ki nefret içimde kaynayıp ağır reflü yaparak, en sevdiğim yemekleri yememe engel olana kadar.
Une petite minute, ne quittez pas, ça me donne une idée.
Vintage telefonu tut, aklıma bir fikir geldi.
Je te donne trois secondes pour partir.
Gitmek için üç saniyen var.
Et ça donne au flic de la place pour courir.
Ayrıca, polise de koşması için yer açılmış oluyor.
Donne des exemples.
Spesifik ol.
Donne-lui une chance.
Ona bir şans ver.
Mon mal de tête me donne envie de vomir.
Kusacak gibi olduğum o baş ağrılarından biri başladı.
Va faire un tour. Vide-toi la tête. Et quand je te reposerai la question, donne-moi une meilleure réponse.
Biraz dolaş, kafanı dağıt sana bir daha sorduğumda bana daha iyi bir cevap ver.
Pourriez-vous nous expliquer comment leurs empreintes se sont retrouvées sur la même scène de crime où une de vos collègues a été tuée la nuit dernière, étant donné qu'ils sont morts depuis 6 mois.
Belki parmak izlerinin nasıl olduğunu açıklayabilirsin Aynı cinayet mahalline girdi Dün gece meslektaşının öldürüldüğü yerde,
Ce que tu m'as donné... je n'ai jamais rien vu de tel...
Bana vermiş olduğun Birşeye benzemeyen benim hiç görmediğim
Je pensais en avoir assez donné.
Ona yeterince verdiğimi sanıyordum.
- Et tu lui as donné?
- Ve sen de verdin?
Étant donné son age et son état, je pense qu'elle est morte de causes naturelles.
Yaşını ve durumu gözönüne alırsak, doğal sebeplerden dolayı ölmüş olabileceğini düşünüyorum.
Et où tu m'as donné la clé.
Ve bana anahtarını nereden verdin.
Nous pensions, puisque Mr Francis a donné des terres aux fidèles...
Biz de düşündük ki, Bay Francis evi din kardeşlerine hediye ettiğine göre...
Tu t'es présenté devant moi suppliant pour un emploi, que je t'ai donné.
Bir zamanlar seni işe almam için bana yalvarıyordun, seni işe aldım.
Père Walker m'a donné votre programme.
Peder Walker, bana ders programını verdi.
Ils nous l'ont plutôt donné.
Daha çok bize verdiler.
Désolé, mais j'ai déjà donné.
Kusura bakma, ben bunu zor yoldan ogrendim.
Oui, un oiseau et un bébé ont donné naissance à un ange.
Evet, bir kusla bir yavrunun melegi.
Tu pourras dire que c'était fou Je t'ai donné le frisson T'as les yeux qui pétillent
Bayilacaksin buna, evet cunku opecegim seni sampanya rengi gozleri
Tu lui as donné une raison d'être jalouse?
Ona kıskanç olması için sebep verdin mi?
Tu m'as donné les ingrédients, tu m'as laissé les assembler, et maintenant, je me brûle.
Tüm malzemeleri verdin, bir araya getirmemi sağladın ve şimdi de beni yakıyorsun.
Donne-moi ça.
Dur.
Tu m'as... donné un coup dans l'oreille.
Sen... Kulağıma vurdun.
J'ai tout donné et pour quoi?
Elimdeki her şeyi ona verdim ve ne için?
J'ai donné cette adresse à tout le monde. et se rincera l'œil avec cette foufoune.
Bu adresi binlerce kişiye verdim. ve tıraş olmuş kuku görecek.