Translate.vc / French → Turkish / Doré
Doré translate Turkish
697 parallel translation
M. Zanfield, je n'ai pu trouver ce tissu qu'argenté, pas doré.
Bay Zanfield, bu kumaş altın işlemeyle güzel olmaz. Buna gümüş yakışır.
Trouvez-le en doré.
Altın olsun.
- Je veux le doré.
- Unutma kumaş altından olacak.
Je ne voudrais pas ternir son rêve doré.
Yatıya gidip de cam fanusunu pisletmek istemem.
Ma tâche est d'enseigner le crime à ces jeunes au cerveau doré.
Şu yeni bebelere suçun tanımı yapmakla meşgul olacağım.
Le doré jaune!
Levrek!
Il a ferré le doré jaune!
Levrek yakaladı!
Le doré jaune! Vous avez le doré jaune.
Levrek yakaladınız!
- Le doré jaune.
- Levrek.
Au doré jaune, roi des sandres!
İşte. Levreğe içelim. Alabalıkların kralına.
- Je l'ai laissée sur son trône doré.
- Onu altın tahtında bıraktım.
Oh! Donnez-moi le temps de bénir. Le coucher de soleil doré D'un jour d'été.
Bana durmak için ve bakmak için zaman ver bir yaz günü altın sarısı gün batımı
Á trois heures d'ici, le long d'un chemin secret il y a un temple doré qui attend qu'on le découpe et qu'on l'emmène.
Şu an olduğumuz yerden üç saat uzakta, gizli bir yolun üzerinde... yerinden sökülüp taşınmayı bekleyen altından bir mabet var.
Qui? Dans temple doré, eux attraper sergent Cutter.
Altın tapınakta, Çavuş Cutter'ı yakaladılar.
Nous sortirons Cutter de ce temple doré sans tirer une balle, juste par stratégie.
Cutter'ı o altın tapınaktan, tek bir atış bile yapmadan, sırf stratejiyle çıkaracağız.
Et ainsi, alors que le soleil tropical disparaît à l'ouest, nous quittons le petit Pablo, oiseau de paradis, l'image même de la santé dans son nouvel habit doré.
Güneş batıda yavaşça batarken küçük Pablo'yu bu cennette bırakıyoruz. Yeni esmer giysisiyle birlikte.
Le doré, ça fait classe.
Altın harfler daha dikkat çekici.
Le doré, ne va pas avec Café pour le peuple.
Altın harfler çok banal.
Ici gisait Duncan, sa peau d'argent brodée de son sang doré, et ses plaies béantes, brèches ouvertes à la dévastation.
Duncan uzanmış yatıyor önümde, gümüş teni altın kanıyla çizik çizik... Göğsünde hançer yaraları ; varlığını talan etmeye gelmiş yıkıcı gücün açtığı gedikler gibi.
Quelque chose de simple. Par exemple... du faisan doré.
Basit bir şey mi, Tarzan altın sülün gibi mi?
Faisan doré pas faire repas.
Altın tüylerden yemek olmuyor.
Le bandit au chapeau doré, j'aurais pu l'avoir, mais le train a fait une embardée.
Şu sarı şapkalı haydut tam menzile girmişti. Tren sarsılınca onu ıskaladım. Keşke vurabilseydim.
Le type au chapeau doré. Tu te souviens?
Şu sarı şapkalıyı hatırladın mı?
- Le type au chapeau doré...
- Şu sarı şapkalı adam- -
Il la rejette et elle réclame sa tête sur un plateau doré.
Adam onu reddediyor ve o da altın tepside kellesini istiyor.
et un lit doré pour que je puisse me reposer.
Ayrıca yan gelip yatacağım bir de altından yatakları.
Je sais de quelle robe vous parlez. Celle au col doré.
Sanırım o elbiseyi biliyorum, hani şu altın yakalı olan...
As-tu déjà vu plus fier coquelet doré?
Hiç bu kadar görkemli horoz gördünüz mü?
Je voudrais suggérer à Bartlett de muter Cooney dans un placard doré.
- Söyleyeceğim Bartlett'ın durumu anlamasını sağlayacağım, Cooney'in işini bitirteceğim.
Vous voulez voir Erskine dans un placard doré?
Erskine geri çekmemi istiyorsun, değil mi?
Une sorte de nuage doré.
Bir tür altın yumurta.
Tu n'as qu'à trouver autre chose, toi le proxénete doré!
Daha iyisini bul bakalım seni yaldızlı pezeveng!
Dans du papier doré.
Yaldızlı kağıda sarılı olanlardan.
Le pelage tout doré et par endroits violet.
Her yeri altındandı.
Ce sera un jour d'or, un jour rouge doré avec la promesse de notre bonheur futur...
Altından bir gün olacak, kızıl bir gün. Altın bir gün çünkü mutlu geleceğimiz bize vaad edildi...
Le toast, légèrement doré et sans beurre.
Tost tereyağlı ve yanmamış olsun.
Un œuf poché, du thé, un toast légèrement doré et...
Haşlanmış yumurta, çay, az kızarmış tost ve...
Je sais, un toast légèrement doré...
Biliyorum, tost, az kızarmış...
Ré, une goutte de soleil doré
"Re", masmavi bir dere
- Une goutte de soleil doré
- Masmavi bir dere
Ré, un rai, une goutte de soleil doré
Re, masmavi bir dere
Ré, un rayon de soleil doré
Re Masmavi bir dere
Laisse-moi, ne fût-ce qu'un instant, m'asseoir dans ton rayonnement doré.
Bırakta altın sarısı ışığından bir nebze olsun aydınlanayım.
"Il vit, dans un rayon de lune " qui faisait de sa chambre un paradis, "un ange écrivant dans un livre doré."
"Ve çevresine bakınca gördü ki odada... altın bir kitaba yazıyordu bir melek..."
La justice ne voit pas la bande rouge ou le galon doré, mais elle entend parfois les cris d'une victime.
Adalet kırmızı şeridi ya da apoletleri görmez, ama bazen öldürülen bir kadının çığlığını duyabilir.
Cet espoir doré sur les plateaux...
Plato'daki bu altın umut.
Il a une veste noire, un pantalon en velours vert, un pull jaune doré et une tête chevelue.
Üzerinde siyah ceket, yeşil kumaş pantolon sarı süveter var, saçı da epey uzun.
Un console en bois doré dessus marbre.
- Orada.
On coule le plomb, on laisse durcir, on dore et c'est prêt à partir pour la France.
Erimiş kurşun kalıba dökülür ve sertleşmesi beklenir. Soğur soğumaz altın yaldızla boyanır... Ve Fransa'ya gönderilmeye hazırdır.
Regardez cette tortue qui se dore au soleil.
Bay Allison, kaplumbağaya bakın, güneşleniyor.
- Je monte au Mont-Dore dans une demi-heure.
Yarım saate yola çıkacağım.