Translate.vc / French → Turkish / Doug
Doug translate Turkish
5,091 parallel translation
Doug disait "vérifions les niveaux" avant un examen pelvien.
Doug pelvik muayenesi yapmadan önce hep "şu yağı bir kontrol edelim" derdi.
Doug Pierce.
Doug Pierce.
Donc Doug Pierce est Michael Leahy.
Aynı adam bu. Doug Pierce, Michael Leahy yani.
Doug Pierce est remarié,
Doug Pierce yeniden evlenmiş.
Je me rappelle de Doug Pierce.
Doug Pierce'i hatırlıyorum.
Regarde si Doug Pierce est propriétaire d'un bateau.
Bakalım Doug Pierce'in teknesi var mı?
Calme toi Doug.
Sakin ol Doug.
Doug Allen, le père du gamin, est le PDG de Tranzer Pétrole Gaz...
Neden Noah'ı kaçırsınlar? Doug Allen, çocuğun babası, Tranzer Benzin ve Yağ'ın Ceo'su...
Ici Doug Allen.
Ben Doug Allen.
C'est leur boulot.
Gidelim. Doug, onların işi bu.
Liz, pourquoi ne pas rentrer et aider Doug à obtenir la rançon.
Liz, neden eve gitmiyorsun? Doug'a fidye parasını toplamaya yardım edersin.
Salut, Doug.
Merhaba Doug.
Tu es toujours divorcé?
Doug hala boşanmış mısın?
Doug n'est plus dedans désormais.
Doug artık içinde değil.
Bedbug Doug.
Tahtakurusu Doug!
Doug.
Hiçbir mantığı yok Doug.
Qu'est-ce qu'il y a?
- Ne? Sorun nedir? Tribün'den Doug Fletcher ile konuşuyordum.
C'était Doug Fleitcher de La Tribune. Alicia a été renvoyée aujourd'hui.
Alicia'nın bugün işten kovulduğunu söyledi.
Euh, Doug Henderson.
Doug Henderson.
Non, Doug.
- Hayır, Doug.
Ecoute, Doug.
Dinle Doug.
Désolé, Doug.
Üzgünüm, Doug.
Trés bien, Burt... Voici la brochure pour mon nouvel hétel de marque, Doug.
Pekala, Burt bu yeni marka otelim Doug'ın broşürü.
- Doug.
- Doug.
Doug Munny m'a demandé d'animer la féte de son gargon.
Doug Munny oğlunun partisinde gösteri yapmamı istedi.
la féte d'anniversaire du fils de Doug Munny.
Doug Munny'nin oğlunun doğum günü partisi.
Comme vous le savez, mon nouvel hétel ouvrira bientét ses portes.
Çoğunuzun bildiği gibi, yeni otelim Doug yakında açılacak.
Celui qui m'éblouira le plus obtiendra un contrat de cinq ans en téte d'affiche 2': l'hé tel Doug.
Hangi şovmen beni en çok etkilerse Doug'ın baş şovmeni olarak beş yıllık sözleşme yapacağım.
- Parce que je veux ce show 2': l'h6tel.
- Çünkü Doug'daki işi istiyorum.
- Merci, Doug.
- Teşekkürler, Doug.
Juste une petite chose : faites-les réapparafire de nouveau au théétre.
Bir tek şey. Seyirciyi yeniden Doug'da ortaya çıkaracaksınız, değil mi?
- Doug, c'est pas le week-end.
- Doug, bu gün işgünü.
Mais pour Doug Varney, ce genre de dicton est totalement bidon.
Ama Doug Varney'e göre, böyle laflar şans kurabiyesi saçmalıklarından farksızdı.
Nous devons le soutenir, même si ses intérêts sont différents des nôtres.
Bence, ilgi alanlarımız farklı olsa da, onu desteklemeye devam etmeliyiz, Doug.
À la pharmacie, Doug ne travaillait plus sous les ordres de son beau-père, à apprendre la gestion d'une petite affaire.
Doug, kayınbabasının yanında çalışarak ve küçük bir işletme çalıştırmanın ayrıntılarını öğrenerek Bishop'ın Eczanesi'nde zamanını geçirdi.
Doug avait appris à cacher ses déceptions, mais ça ne l'empêchait pas d'en souffrir.
Yıllar geçtikçe Doug hayal kırıklığını saklamada ustalaşmıştı ama demek değildi ki bu kalbini kırmıyor.
Doug aimait le travail de pharmacien.
Doug eczacı olmada büyük bir rahatlama buluyordu.
Mais je voyais aussi que Doug Varney aspirait à davantage. Il n'aurait sûrement pas su dire quoi, mais c'était peut-être lié au fait qu'il trouvait des solutions pour tout le monde sauf pour lui.
Fakat Doug Varney'nin daha fazlasını istediği de belliydi, ve hiç kelimelere dökemese de, belki kendi hariç herkesin sorununa çözüm bulan, biri olmasıyla ilgiliydi.
Doug étant le seul pharmacien en ville, il savait des choses sur tout le monde, mais il se montrait toujours professionnel, il ne jugeait jamais, et ses clients l'écoutaient toujours, comme Donald Zucker.
Küçük bir kasabadaki tek eczacı olarak, Doug birçok insan hakkında az buçuk bilgiliydi, ama her zaman bir profesyonaldi, asla yargılamazdı, ve müşterileri her zaman onu dinlerdi, Donald Zucker gibi müşterileri.
Doug lui délivrait du Lipitor et des conseils en diététique, mais Donald ne savait pas bien écouter.
Doug ona bazı diyet tavsiyeleriyle birlikte Lipitor verdi, fakat öte yandan Donald asla iyi bir dinleyici olmamıştı.
Doug avait toujours ce qu'il leur fallait.
Neye ihtiyaçları varsa Doug ordaydı.
Doug avait du Xanax.
Doug Xanax ile ordaydı.
Doug voulait ouvrir la porte et parler à Ethan, mais pour lui dire quoi?
Doug kapıyı açıp Ethanla konuşmak istedi ama ne söyleye bilirdi ki?
Kara s'était aperçue que le cyclisme lui permettait de perdre du poids et Doug s'était montré enthousiaste.
Kara bisiklet sürüşünün bebekten kalan kilolardan kurtulmak için muhteşem olduğunu keşfetti, ve Doug da işin bir parçasıydı.
Et le fléau de la vie de Doug.
Ve Doug'un varlığının felaketi.
Doug, tu as réussi.
Doug, başardın.
On t'a attendu trois quarts d'heure.
45 dakika seni bekledik Doug.
Doug?
Doug?
Doug, je peux vous poser une question?
Doug, sana bir şey sorabilir miyim?
Doug, c'est ma première conversation depuis des mois.
Ciddiyim, Doug, galiba aylardır biriyle ettiğim tek gerçek sohbet bu.
- Ce n'était pas ta faute.
- Hayır, Doug.