Translate.vc / French → Turkish / Dragon
Dragon translate Turkish
3,443 parallel translation
Reste dans le dragon, d'accord? Dans sa bouche.
Ejderhanın içinde kal, olur mu Stuie?
Le soleil se lève, c'est le pays des dragons.
Burasi Dragon Land.
Où peuvent bien être les Dragon Balls?
Ejder Topları nerede?
Arrêtez vos bêtises, et cherchez les Dragon Balls!
Oyalanıp durmayın, Ejder Toplarını bulun!
C'est à cause de lui si je n'avais pas réussi à avoir les Dragon Balls!
Ejder Toplarını onun yüzünden elde edememiştik!
Les Dragon Balls cachées ici!
Ejder Topları için!
les 7 Dragon Balls! si vous les remportez, vous pourrez exaucer n'importe quel voeu!
Kazanırsanız istediğiniz şeyi dileyebilirsiniz!
Je me souviens qu'un dragon peut sortir de ces boules, et exaucer n'importe quel voeu.
Yanılmıyorsam o toplardan bir ejder çıkıp, bir dileği yerine getiriyor.
Il manque une Dragon Ball!
Bir tanesi eksik!
Bien, comme la Dragon Ball est de retour, le BINGO peut recommencer!
Tüm Ejder Topları burada olduğuna göre, Bingo başlasın!
Bulma, je t'emprunte les Dragon Balls.
Bulma, Ejder Toplarını kullanacağım.
Goku, que vas-tu faire des Dragon Balls?
Goku, Ejder Topları ile ne yapacaksın?
Je m'appelle Korra et je ramène ce dragon-oiseau chez lui.
Benim adım Korra ve bu ejderha-kuşunu evine götürüyorum.
Supertramp à un dragon de Komodo.
Komodo ejderine Supertramp'i anlatmak gibi olur bu.
Et en face de vous, le dragon de diamant, que faites vous?
Önünüzde Elmas Ejderha duruyor. Ne yaparsınız?
Quoi, contre le dragon en diamant?
Ne? Elmas Ejderha'ya karşı mı?
Non, je parlais du dragon en cristal!
Hayır, Kristal Ejderha ile karıştırdım!
Ah! Je perçois que c'était un fille avec un tatouage de dragon sur le mollet.
Baldırında ejderha dövmesi bulunan bir kız olduğunu hissediyorum.
Un dragon mangeant quelque chose de sanglant en forme de coeur.
Kanlı ve kalp şeklinde bir şeyi yiyen bir ejderha. - Kalp.
Elle est genre, gravée dans mes yeux- - un dragon cracheur de feu à un œil.
Aklıma kazınmış gibi. Ateş püskürten tek gözlü bir ejderha misali.
Tu sais, celle avec laquelle Tu tues le roi, ou le dragon, ou la sorcière.
- Hani, bilirsin, sahip oldugunda ona krali, ejderhayi ya da cadiyi öldürebildigin kilic.
Leurs embarcations à tête de dragon draguèrent de vastes nuages funestes qui s'abattirent sur tout ce que nous avions connu.
Ejderha gemileri bildiğimiz her şeyi kül etmek için uzak diyarlardan gelen kara fırtına bulutları taşıyorlardı.
Oh non, pas le vieux dragon.
Tanrım, o cadaloz olmasın!
Tout le monde m'a dit qu'il sautait son avocate, Miss Dragon.
- Kaç kişi tanıyorsun avukatlığını yaptığını söyledi, Çinli ejderha hanımın?
Ça n'explique en rien pourquoi Pullman et ma nièce ont tous les deux mentionné un soi-disant dragon.
Ama bunlardan hiçbiri hem Pullman'ın, hem de yeğenimin ejder denen bir şeyden bahsetmesini açıklamıyor.
Bienvenue dans l'Ordre du Dragon, Dr Chasseur.
Ejder Tarikatı'na hoş geldiniz, Doktor Chasseur.
On dirait des ufs de dragon. Cassons-les!
Ejderyumurtası gibi bişey. kır hepsini
T'as déjà entendu parler de l'Ordre du Dragon?
Ejder Tarikatı'nı duydun mu hiç?
Alors l'Ordre du Dragon trouverait une nouvelle aventure.
Böylece ejderha tarikatı yeni bir maceraya - yelken açacak. - Şeyimi ye!
Je ne nous ai jamais appelé l'Ordre du Dragon.
Bize, asla ejderha tarikatı demedim.
Aujourd'hui, j'ai vu le dragon.
Bugün ejderhayı gördüm.
Aujourd'hui j'ai vu le dragon.
Bugün ejderhayı gördüm.
Balle magique All Pro, jeu de voitures Ridley, dragon, guerrier ninja- -
Sünger top Ridley Race araba seti, ejderha Ninja savaşçı...
Va à la salle du Dragon, ils t'expliqueront.
Ejderha salonuna gidersen her şeyi açıklarlar sana.
"repose sur la tête du dragon." Sûrement la prophétie, non?
- Miras- kulağa kehanet gibi geliyor. - Kehanet.
Au-dessus de la salle du Dragon!
Ejderha salonunda olmalılar! - Ejderha salonu...
- La salle du Dragon...
- Bir dakika, burada başka bir şey var
Comme quand tu m'as dit que tu avais l'habitude de mouiller le lit, et désormais je te surnomme "Dragon Pipi".
Tıpke sana yatak ıslattığını söyleyip, "Sidikli Ejderha" demem gibi.
- tu aimes Benjamin comme je le veux... - Tu dois simuler sortir Dragon Pipi.
Ve Benjamin'i benim istediğim kadar seviyorsun, Seni -
Une fois que j'aurais fait la chose pour laquelle je suis venue, je quitte l'ordre du dragon.
Buraya yapmaya geldiğim işi bitirdikten sonra Kardeşlik'ten ayrılıyorum.
Il y a un chef de gang dans la ville fortifiée connu sous le nom de Dragon. il est apparu de nulle part et est resté au milieu de la cour.
Şehir surları içinde bir çete patronu vardı... Dragon olarak bilinir. Efsaneye göre, fırtınalı bir günde, bir anda ortaya çıkmış, avluda dikilmiş, bir bayrak tutup üç kez haykırmış.
Est-ce que le Dragon existe vraiment?
Dragon gerçekten var mı?
Je travaille pour Dragon.
Dragon için çalışıyorum..
Avez-vous demandé la permission à Dragon?
Dragon'dan izniniz var mı?
Je vais définitivement parier sur le Dragon.
- Ben paramı Dragon'a basacağım.
Avec mon sang, une plume d'ange, des larmes de dragon, une pincée de Sables du Temps.
Kanım, meleğin tüyü, ejderhanın göz yaşı, biraz zaman tozuna ihtiyacım var.
Une larme de dragon, une pincée de Sable du Temps.
Ejderin göz yaşı ve biraz zaman tozu istiyorum.
Bienvenue à l'Ordre du Dragon, Dr Chasseur.
Ejderha YoldaşIığı'na hoşgeldiniz, Dr. Chasseur.
Nous, les barons et les magnats de notre royaume devront porter et posséder... choisir et consentir de supporter et de porter un emblême à l'effigie du dragon recourbé en forme de cercle... la queue enroulé autour de son cou le dos divisé dans sa longueur marqué de sang formant une croix rouge.
Biz ve krallığımızın ileri gelenleri bir yüzünde kandan kızıl bir haç olan kuyruğu boynuna dolanmış ve çember şeklini almış ejderha sembolünü taşımayı ve boynumuza asmayı istiyor ve kabul ediyoruz.
Aujourd'hui, j'ai vu le Dragon. "
"Bugün ejderhayı gördüm."
"Sur la tête du dragon."
"Ejderhaların başlarının üzerinde"