Translate.vc / French → Turkish / Dublin
Dublin translate Turkish
452 parallel translation
Dublin déchirée par les conflits, une nuit de 1922.
Çatışma Dolu Bir Gece Dublin - 1922
Qu'est-ce qui te fait rentrer de Dublin aussi tôt?
Seni Dublin'den buraya bu kadar çabuk ne getirdi?
J'ai rêvé que j'étais de retour en Irlande.
- Biraz önce Dublin'e geri dönmüştüm.
C'est là que j'étais, à Dublin.
Dublin'e geri dönmüştüm.
Oui, nous aimons beaucoup le soleil.
Evet, güneşi çok seviyoruz. Dublin'dir adı bu diyarın.
Jusqu'à cette foire équestre, à Dublin.
Bir keresinde o Dublin'e at gösterisine gidecekti.
Je garde la maison pendant que vous vous amusez à Dublin?
Burada oturup eve bakacağım. Ve senin Dublin'de oyuna katılmana izin mi vereceğim?
Je serai le premier à revenir d'ici sans fortune, la risée de Dublin!
Ben serbest yapmak için eski ülkeye geri dönen ilk adamım. Dublin de zengin olacağım.
A temps pour le train de Dublin.
- Dublin trenini beklerken.
Diplômé de Trinity, à Dublin, en 1880.
Dublin, Trinity Koleji, 1880 mezunuyum.
Excellentes. Madame, merci de ne pas insulter les crevettes irlandaises qui viennent de la Baie de Dublin.
Madam, Dublin Körfezi'nden toplanmış sıcak kanlı İrlanda karideslerini aşağılamadığınız için teşekkür ederim.
Elle n'aurait la malheureuse jamais dû quitter Dublin
Eğer yaşadığı yen terk etmeseydi hiç mutsuz olmayacaktı. "
Je suis née à Dublin. Dans la prison centrale.
Ben Dublin'de Merkez Hapishanesi'nde doğdum.
Brebis galeuse d'une bonne famille de Dublin.
Kara koyun yada Dublinli saygın bir aileden.
- Vous vous êtes amusé à Dublin, alors?
- Demek Dublin'de eğlendiniz. - Hem eğlendim, hem eğlenmedim.
Alors, qu'as-tu vu à Dublin?
- Sağ olun. - Eee, Dublin'de neler gördün?
Deux semaines à Dublin.
Dublin'de 15 gün kaldı.
On retourne à Dublin?
Dublin'e mi döneceksin? Yarın.
Et lui, sans aucun doute, qui marche en ce moment dans les rues de Dublin.
Kendisi hiç şüphesiz şu anda Dublin'in geniş sokaklarında dolaşıyordur.
Je vais devoir t'envoyer des durs de Dublin, quand le moment sera venu.
Dublin'den dişli adamlar getirtmek lazım buraya. - Zamanı gelince.
- Oui. J'ai hâte d'arriver à Dublin.
Dublin'i görmeye can atıyorum.
Vous n'avez pas encore d'adresse à Dublin, je suppose.
Herhalde Dublin'de gideceğiniz belli bir yer yok.
Vous ne trouverez pas mieux, pas à Dublin.
Bundan iyisi can sağlığı! Hele Dublin'de!
À Dublin, cité bénie
Dublin'de kutsanmış kentte
Alors, comment c'est, Dublin?
Söyle, Dublin'de durum nasıl?
Comment c'est à Dublin?
- Dublin nasıldı?
Comment c'était à Dublin, Eamon?
Dublin nasıldı, Eamonn?
On voulait juste résoudre un problème de circulation... avec un métro comme à Munich ou Dublin... mais ici, le sous-sol a huit couches... et on doit devenir archéologues, spéléologues.
Bizim işimiz Münih ve Dublin'deki gibi trafik problemini çözmek için metro yapmak. Ama burada toprak sekiz kat olduğu için arkeolog olmaya zorlandık.
Je n'en avais jamais fait mais je me présentai comme une "star" de Broadway on me crût :
Daha önce hiç sahneye çıkmamıştım, fakat Dublin'dekilere... New York'ta ünlü bir yıldız olduğumu söyledim, ve bir şekilde onları inandırdım.
Pour Dublin, ça vous coûtera 14,50 $.
14,50 pound ödemeniz gerekiyor.
Or, Dublin est une belle ville.
Bak, Dublin güzel bir yer.
Oui, si M. Barry fait des excuses et part pour Dublin... je considérerai l'affaire comme honorablement réglée.
Evet, eğer Bay Barry özür diler ve Dublin'e giderse... bu meseleyi onurlu biçimde halledilmiş kabul edeceğim.
J'ai autant envie d'aller à Dublin qu'en enfer!
Hem Dublin'e gideceğime, cehenneme giderim.
Il peut rester à Dublin, jusqu'à ce que l'affaire soit oubliée.
Dublin en uygun yer. Bu iş unutulana kadar orada kalabilir.
Dublin est à 5 jours de randonnée d'ici.
Dublin buradan atla beş gün mesafede.
Rien ne peut m'arriver à Dublin, Mère.
Dublin'de bana bir şey olmaz anne.
Barry chevauchait vers Dublin, songeant non pas tant... à la tendre mère restée seule, et au foyer déserté... qu'au lendemain, et aux merveilles qu'il apporterait.
Barry Dublin'e doğru yol alırken, kafası... tek başına kalan tatlı annesi ve geride bıraktığı evinden çok... bir sonraki gün ve günün getireceği sürprizlerle meşguldü.
J'ai tué un officier anglais en duel, et je pars me réfugier à Dublin.
Düelloda bir İngiliz subayını öldürdüm, ortalık duruluncaya kadar Dublin'e gidiyorum.
Je viens de dublin. J'ai assisté au mariage de ma sœur, mais Ia mission me manque.
Ben Dublin'liyim, kardeşimin düğünü için gelmiştim, gönüllü misyoner olarak kaldım.
Il doit aller á Dublin.
Dublin var.
Ils l'ont pendu avec sa ceinture à 5 miles de Dublin.
Onu kemeriyle astılar..... Dublin'in 5 mil dışında.
A 21 ans, il a fait le Feis Ceoil.
Dublin'deyken 21 yaşında Feis Ceoil'e girmiş.
ECOLE DUBLIN
DUBLIN OKULU
Vous êtes Charles Kinnear... né à Dublin?
Sen Dublin'de doğmuş, Charles Kinnear mısın?
Aux beaux jours du bel canto, quand les opéras italiens venaient à Dublin.
Eski İtalyan opera kumpanyalarının Dublin'e sıkça geldiği günleri.
On peut dire qu'on entendait chanter à Dublin!
O zamanlar Dublin'de gerçek şarkılar söylenirdi.
Les trois Grâces du monde musical de Dublin.
Dublin müzik dünyasının Üç Güzelleri.
Il va attirer tous les cochers de Dublin!
Dublin'deki tüm arabaları buraya toplayacak.
Vous n'êtes pas de Dublin, cocher?
- Dublin'li bir sürücü değilsiniz demek. - Hayır bayım.
Moi, de Dublin.
- Ben de Dublin'liyim.
Lorsque j'atteignis Dublin, il ne me restait plus qu'à vendre l'âne, j'avais déjà donné mes toiles aux fermiers contre de la nourriture et un peu d'argent.
Sonraları Dublin'e vardığımda... eşeği satmak zorunda kaldım. Ben de öyle yaptım. Resimlerim de gitmişti...