Translate.vc / French → Turkish / Déjéunér
Déjéunér translate Turkish
17,465 parallel translation
Je t'ai préparé le déjeuner.
Sana kahvaltı hazırladım.
Quelques uns en fin de journée, deux au déjeuner si je suis stressée.
Akşam birkaç kadeh. Stresliysem birkaç tane de öğlen.
Dois-je amener son déjeuner au petit maître?
Genç efendimizin kahvaltısın götü reyi num i?
En train de déjeuner avec elle au Wok n Roll près de Malaysia Airlines.
Wok N'Roll'da onunla öğle yemeği yiyorum, Malaysia havayollarının yanında.
Les gens, je suis fatiguée, et j'en ai marre de la bouffe de l'avion, alors pardonnez-moi de vouloir un petit-déjeuner décent.
Millet, yorgunum ve uçak yemeklerinden bıktım. Düzgün bir kahvaltı istediğim için kusuruma bakmayın.
Un ragoût de thon ce n'est pas un petit-déjeuner.
Güveçte tonbalığı kahvaltı değildir.
Je vais te faire un bon petit déjeuner. Café.
Size düzgün bir kahvaltı hazırlayacağım.
De la part de la femme qui a failli tout brûler en essayant de faire un vrai petit déjeuner.
Düzgün bir kahvaltıya hazırlamaya çalışırken neredeyse evi yakan kadın diyor.
On se voit au déjeuner. Je ferai des gaufres.
Kahvaltıda görüşürüz.
Mon frère a préparé le déjeuner de mon coup d'un soir.
Kardeşim tek gecelik partnerim için kahvaltı hazırladı.
Rentre à l'intérieur pour préparer le déjeuner.
Gel içeri ve kahvaltı yap.
Je t'ai préparé le déjeuner pour quand tu seras dans le train.
Öğle yemeğini paketledim. Trende yersin.
A partir de maintenant tous les premières années doivent facturer 2800 heures et apporter leur déjeuner.
Birinci yıllar şu andan sonra 2800 saati faturalandırıp yemeklerini getirecek.
Bien, si tu ne peux pas me pardonner, qu'est-ce que tu dirais que j'emmène mon partenaire déjeuner?
Öyleyse beni affedebilirsen ben de ortağımı yemeğe götürebilir miyim?
Je dois juste te prévenir, que mon ventre est toujours plein de mon déjeuner avec Robert Zane.
Baştan söyleyim de Robert Zane ile yediğim öğle yemeği yüzünden midem hâlâ dolu.
Oh, sommes-nous en train de déjeuner?
- Öğle yemeklerine de çıkıyoruz demek?
Tu vas, euh... tu vas déjeuner, aujourd'hui?
Selam, dostum. Acaba sen bugün yemek yiyelim ister misin?
- Petit déjeuner de champions?
- Şampiyon kahvaltısı mı?
Rien à foutre du café ou du petit déjeuner au lit.
Kahveyi ya da yatakta kahvaltıyı boş ver.
Je vais déjeuner avec mon père.
- Evet. Kuşluk için babamla buluşacağım.
- Boîte à déjeuner.
- Öğle yemeği.
Quand va t on déjeuner?
Ne zaman yemek yiyeceğiz?
Écoute, et si tu partais de la ville ce matin et que je reste au restaurant jusqu'à après le déjeuner?
Sen bu sabah gitsen, ben de öğle yemeğine kadar lokantada kalsam nasıl olur?
Elle lui a dit qu'il aurait dû prendre un petit déjeuner au lieu de l'appeler.
Onu aramak yerine kahvaltı etmesi gerektiğini söylüyordu.
Passe à ma loge demain après déjeuner et réserve-toi pour le dessert, à cause des viennoiseries dont on a parlé.
Yarın öğle yemeğinden sonra karavanıma uğra. Tatlı için yer ayırmayı unutma. - Sözünü ettiğimiz Cinnabon'lar için.
On sort petit-déjeuner?
- Kahvaltıya gidelim mi?
Je pensais qu'on pourrait déjeuner ensemble.
Beraber öğle yemeği yeriz diye düşündüm.
Fitz, tu ne peux pas me convoquer ici pour un déjeuner... pas maintenant, pas quand Abby et une pièce remplie de la presse est juste en bas du hall.
Fitz, bizi buraya öğle yemeği için mi topladın. Abby koridorun sonunda basın mensuplarıyla dolu odaya girecek.
Ils ont un petit-déjeuner avec des pâtes... Tu dois... Ecoute ça.
Menülerinde içinde hem sosis hem pastırma olan kahvaltılık makarna var.
Des pâtes au petit-déjeuner avec des saucisses et du bacon. Tu dois arrêter de parler de nourriture.
- Yemeklerden bahsetmeyi kesmelisin.
Parce que c'est l'heure du petit déjeuner.
Kahvaltı zamanı da ondan?
Et le petit déjeuner est le repas le plus important de la journée.
Kahvaltı günün en önemli öğünüdür.
- Tu prendras un petit déjeuner.
Söyle. "Kahvaltı etmeniz gerek."
Je pouvais en sauver une avant le déjeuner.
Kahvaltı yapmadan önce bir kişiyi kurtarabiliyordum.
Entre deux activités, pendant le déjeuner, au champ de tir...
Etkinlikler arasında, öğle yemeği sırasında, atış poligonunda...
Carmella, on vient de perdre notre table pour le déjeuner.
Carmella, rezervasyonumuzu kesin iptal ederler.
Que dis-tu d'un déjeuner suivi d'un petit-déjeuner?
Öğle yemeğine ne dersin, ardından da kahvaltı?
Voici ton déjeuner.
Yemeğin.
Si vous rentrez à la maison pour déjeuner, c'est pas de chance.
Öğle yemeği için geldiysen kaynanan sevmiyormuş.
Le roi a demandé à ce que vous preniez le déjeuner avec lui.
Kral öğle yemeğinde kendisine katılmanızı istedi.
Je souhaitais le faire autour d'un déjeuner, mais vous semblez pressée...
Sabah kahvaltısında söylemeyi tercih ederdim ama aceleniz olduğunu görüyorum.
On échange au déjeuner?
- Öğle yemeğinde değiştirelim.
Une bière pour le petit-déjeuner?
Kahvaltı için bira mı?
C'est un bon petit déjeuner.
Güzel bir kahvaltı.
Je pensais passer dans le coin, t'inviter à déjeuner.
Bak, uğrayıp seni yemeğe götürürüm diye düşündüm.
Vous avez grandement manqué au petit-déjeuner, ma Dame.
Sabah kahvaltısında gözlerimiz sizi aradı hanımefendi.
Tu es trop en retard pour le déjeuner et trop en avance pour souper, mon époux.
Öğle yemeği için çok geç kaldın, akşam yemeği için de... -... çok erken geldin kocacığım.
Le truc c'est que, les enfants sont naturellement soucieux de leur apparence chaque jour de la semaine, Alors pour casser la routine, vous voyez, une routine qui est déjà compliquée à suivre pour certains juste pour les habiller et sortir et faire le snack et faire le déjeuner et mettre la crème solaire et les mettre dans la voiture et les amener ici à l'heure, et puis vous, en quelque sorte, ajoutez ce, euh, truc de fou avec les cheveux au mileu du tableau
Bu şey de çocuklar gerçekten herhangi bir günde kendi görünüşleri hakkında doğal olarak endişeliler bu şekilde rutinleri bozulacak bazılarımızın güç bela sıkıca tutunduğumuz sadece üstlerini giydirip kapıdan çıktığımız ve kovulduğumuz ve öğlen yemeği yaptığımız, güneş kremi sürdüğümüz ve onları arabayı bindirdiğimiz ve burada onlarla zaman geçirdiğimiz bir rutinimiz vardı....... ve sonra sen, ve onlar, delice tuhaf bükülen saçları planladınız.
Pour déjeuner.
Yemek yemiş.
Que diriez vous de déjeuner avant?
Önce kahvaltı yapsak?
Et... J'ai préparé ton déjeuner.
Ve yemek hazırladım.