Translate.vc / French → Turkish / Dém
Dém translate Turkish
325 parallel translation
Pour porter les valises? Je file ma dém'à ces tarés!
İğrenç tipler için çalışmaktan bıktım.
Ils doivent profiter de leurs dernières heures avant le départ du train.
Babamın treni kalkmadan önce, kalan son saatlerinden dem vurarak muhtemelen muhteşem bir zaman geçiriyorlar. Eğlenceli değil mi?
Tu parles toujours du devoir des médecins envers l'humanité.
Fred, sen her zaman doktorların insanlığa olan yükümlülüklerinden dem vurursun.
Qui dorment toute la nuit l'œil ouvert,
" Uyanık tutar onları işte o dem...
- Et ils vous ont laissé revenir - avec une telle expérience?
Bu kıdem ve tecrübeyle geri dönmenize izin mi verdiler?
Et que ta "montagne" grimpe jusqu'aux cieux!
Dağlardan dem vuruyorsun madem, milyonlarca dönüm toprak atsınlar üstümüze!
Quand te maries-tu, Jim?
Benim hanım her dem yalnız kalmayı hiç sevmediğinden yakınıyor.
Voyez-vous, c'est une question d'ancienneté.
Afedersiniz. Burada masa ve... kıdem söz konusu.
Et te voici ici, la bouche frémissante de vertu.
Benim emrim sayesinde burada erdemden dem vurabiliyorsun.
Vos politiciens parlent de cohabitation pacifique, mais dans notre milieu, on la met en pratique.
Sizin devlet adamlarınız ve politikacılarınız, huzurlu bir şekilde bir arada yaşamaktan dem vurup vursunlar. Biz burada bunu gerçekten yaşıyoruz.
Avant de citer la loi, respectez-la vous-même.
Yasadan dem vuracaksanız önce siz uygulayın.
Gehen wir mit dem Schiessgewehr!
Gehen wir mit dem SchieBgewehr!
Naturellement, il n ´ obtiendrait pas de promotion à l'université, parce qu'il était un Unitarien, donc il ne pouvait pas devenir pasteur, donc il ne pouvait probablement pas devenir maître d'une université.
Tabii ki Uniteryan olduğu için üniversitesinden kıdem almadı,... bu yüzden de kilisenin onayını alarak,... üniversite dekanlığına yükselme ihtimali olmamıştı.
Mais un esprit encore candide.
Ama hala hislerine dem vuruyorsun.
Le truc qui vous élève au rang de Capitaine.
Bana kıdem vermeleriydi...
Ancienneté.
Kıdem olayı.
Tu sais, entre mon indemnité et les droits du bouquin, je crois qu'on pourra se le payer, notre voyage de noces au Pérou. Voir les temples du Soleil.
Biliyor musun, kıdem tazminatımla ve kitabımdan gelecek avansla Peru balayımızı gerçekleştirebiliriz şu güneş tapınaklarını görmeye gideriz, ha?
Dans notre métier, ça porte malheur.
İyi şanslar dem, bu kötü şans getirir. - Onun yerine ne dersiniz?
Même les sapins ont besoin d'être élagués.
Her dem taze ağaçların bile budanmaya ihtiyacı vardır!
Il a parlé de votre amitié.
Dostluğunuzdan dem vurmuş.
Au lieu de "22 juillet 1942", il écrit "22 juillet 1940".
Yazdığı her sayfada artan endişesinden dem vuruyor.
Und wir muss gehen zu dem Hause, bitte, pour es gehe eine Freunde sind là dans la appelsauce, ou in der Flugplatz.
Bu kürkler yüzünden biz de mecburen eve gitmek üzereydik içinde elma suyu ve hintli hava alanı var.
La Cour a dit que l'ancienneté des employés devait prévaloir sur les droits liés à la discrimination positive.
Kararı veren mahkemeler azınlık işçilerinin haklarını korumak için geçerli kıdem sistemlerini bozmamıştır.
- Quelle taille de bonnet?
Ne demiştin? Kupu ne demıştım?
Ecoutez, je me dem...
Dinleyin, ben...
- Non, j'ai été augmenté.
- Hayır, hatta kıdem aldım.
- "Dem bones, dem bones..."
"Dem Bones, Dem Bones!"
Vérification autorisation prioritaire.
Onaylanmış kıdem izni.
Les gens ne s'arrêtent pas de parler de sexe mais ne le comprennent pas.
İnsanlar hep seksten dem vurup durur, ama aslında seksi yaşayamazlar.
Mais les restrictions, l'ancienneté...
kesintiler ve kıdem olayı.
C'est la deuxième fois que vous parlez d'amoureux.
Ne olmuş yani? İkinci kezdir birbirine aşık çiftlerden dem vuruyorsun.
Plusieurs Lurkers se sont plaints à des journalistes... de leurs conditions de vie ici et sur leur planète.
Evsizlerden bazıları üyelerimize buradaki ve anavatandaki yaşam koşullarının yetersizliğinden dem vurmuşlar.
Du coup, j'ai filé ma dem'.
Ben de istifa ettim.
Déjà 7 mines ont accepté les généreuses propositions et ont fermé.
Geçtiğimiz haftalarda, 7 madene 7 ayrı kıdem tazminatı teklif edildi. Hepsi kabul edildi, dolayısıyla tüm madenler kapandı.
Les délégués syndicaux et la direction discuteront de l'offre faite aux mineurs de Grimley.
Sendika temsilcileri ve yönetim..... bu akşam Grimley'e sunulacak kıdem tazminatını konuşmak için buluşacaklar.
Soit vous choisissez l'argent.
Veya, iki : - Kıdem tazminatını alırsınız.
Selon eux, la prime de licenciement a augmenté de 3 000 £.
Dinleyin, dinleyin. Bize dün.. .. kıdem tazminatının üç bin pound daha..
Je parie qu'ils choisiront le fric.
Kıdem tazminatı isteyecekler.
J'ai voté pour le fric. Vous le saviez?
Kıdem tazminatı için oy verdiğimi biliyor muydunuz?
On parle toujours du pentamètre iambique de Shakespeare.
Herkes Shakespeare'in iambik pentametre ile yazmasından dem vuruyor.
Qui a parlé de fraternité?
Kim kardeşlikten dem vurdu?
Qui a parlé d'amour?
Sevgiden dem vuran kim?
C'est pour ça qu'on a embarqué. T'es mal placé pour parler d'équipe.
Tayfa olmaktan dem vuracak en son kişi sensin.
Le combat décisif!
Dem bu demdir!
Il est tourmenté par des sentiments de trahison... provenant de vous difficultés conjugales.
İhanet şüphesi içinde kıvranıyor biraz evliliğinizdeki sorunlardan dem vuruyor.
Je file ma dém.
İşi bırakıyorum.
Non, j'ai fait allusion au fait que j'étais un peu fauchée ces temps-ci.
Hayır. Bu aralar biraz nakit sıkıntısı çektiğim gerçeğinden dem vurdum.
Ecoute, tout ce que j'essaie-- -
K-a-a-p-a. Bak, tüm dem- -
Les feuilles de thé colorent l'eau, Meïr.
Dem suyun rengini değiştiren unsur burada.
Ils ont déjà reçu de larges indemnités.
Şimdiden son derece cömert bir kıdem tazminatı aldılar.
Quand tu liras ton journal, quand tu feras la sieste, quand tu regarderas le foot, je serai là, à causer, causer, causer!
Her gazetenin ortasını okuyorsun her dem uykunu uyuyorsun, her futbol maçını seyrediyorsun ben de burda durup konuşuyorum.