Translate.vc / French → Turkish / Dês
Dês translate Turkish
67 parallel translation
Dês qu'il peuvent se faire une pépite, ils ne s'en privent pas.
Her zaman kayadan altın külçesini kanırta kanırta çıkartırlar!
Dês paiement des frais généraux indiqués ci-dessus, le tracteur vous sera livré à la coopérative...
Yukarıda bahsedilen genel masraflar ödendiğinde,... traktör kooperatifinize teslim edilecektir.
Dês qu'il s'agit de santé, le Dr Livingstone parle de fièvre jaune.
Birisi "sağlık" der demez Doc Livingstone "sarı humma" diye birden parlıyor ve, baston kırarcasına haykırıyor.
Dês le début, ma cliente a protesté de son innocence.
Sayın Yargıç, izniniz olursa müvekkilim ta başından beri suçsuz olduğunu söyleyip durmuştu.
C'est une honte. Dês qu'on est un peu coulant, vous en profitez.
Azıcık başıboş kaldığınızda hemen tepemize çıkıyorsunuz.
Dês que je lui ai parlé de Gabe, elle est partie comme une furie.
Telefonda Gabey'den söz edince sözümü bitirmeden kapattı.
Dês qu'on pourra, on portera une assiette à ton père.
Merak etme seni babana götürmeye çalışacağım.
Dês qu'ils seront enterrés, je prendrai le bateau vers l'Est.
Layık oldukları gibi gömüldüklerinde buradan geçen ilk gemiyle Doğu'ya döneceğim.
Dês que nos troupes auront été évacuées.
Tüm işgal birliklerimizin şehri boşaltmak için zamana ihtiyaç var.
Dês que le labo quitte la 634, tu verrouilles à double tour!
Delil toplama işi biter bitmez 634'ü kapatın. - Ama gerçekten kapatın Barney. - Peki efendim.
Il m'arrive de me sentir seule, mais... Dês que j'écoute de la musique, ça disparaît.
Şey, gene yalnızım tabi, ama- - müziği dinlerken, bu duygu kayboluyor.
Dês qu'il ira mieux, ils le renverront à la maison.
ayağa kalkar kalkmaz Willie'yi eve gönderecekler.
Dês que J'aurai fini de manger.
Yemeği bitirir bitirmez gideceğim.
Dês maintenant, Je Iêve l'état de siège sur Escondido.
Şu andan itibaren, Escondido kuşatmasını sonlandırıyorum.
Dês que son oncle a vu ma photo, il a appelé le metteur en scêne.
Amcası resmimi görür görmez yönetmeni aradı.
Dês qu'il y a un besoin, quelqu'un vient le satisfaire.
Nerede bir ihtiyaç varsa, bunu gidermek için birileri gelecektir.
Dês que je te demande des nouvelles, tu te fâches.
Sana ne zaman haberleri sorsam, sinirleniyorsun.
Dês que quelque chose sort de l'ordinaire, c'est que je vais avoir mes rêgles!
Hayır adet gününde falan değilim! Tanrım! Ne zaman anormal bir şeyler olsa adet gördüğümü söylüyorsun.
Dês que tu auras fini de lire cette lettre, jette-la aux toilettes.
İlk şey, bunu okumayı bitirdiğinde, tuvalete at ve sifonu çek, tamam mı?
Dês que tu le vois, tire-lui entre les yeux.
O şeyi gördüğün an iki gözünün ortasından vur.
Dês que j'aurai mes 500 roupies.
Elbette, 500 rupi biriktirir biriktirmez.
Dês qu'il en avait envie, il me battait.
Canı isteyince beni döverdi.
" Dês que j'ai 500 roupies, je rentre.
500 rupim olur olmaz döneceğim.
Dês que j'aurai de l'argent je te rachêterai à la patronne.
Biraz para bulur bulmaz seni Madamdan satın alacağım.
Dês demain, vous serez accompagnés par une tierce personne.
Yarından itibaren çocuklar yanınızda bir kişi daha olacak.
- Dês que tu auras fini.
Dersini bitirdiğin zaman.
- Dês que j'aurai fini. - Fini quoi? - Mes leçons.
Dersimi bitirdiğim zaman.
Dês que j'ai fini mes leçons, je vous rejoins.
Dersimi bitirdiğimde, aşağıya geleceğim!
Dês qu'il se sent éclipsé, il te met sur la touche.
Eğer herhangi biri ya da bir şey onu gölgelerse önlerini tıkıyor. Benim gibi.
Dês que tu ne sais pas quoi dire, tu prends ta trompette.
Ne zaman başın sıkışsa trompete sarılıyorsun!
Dês que je trouve Phyllis...
Phyllis'i bulduğumda...
Dês qu'on en cherche un, il le comprend et il se cache.
Onları aradığında, gizlenirler.
Dês que j'ai pu, j'ai pris ma pension et j'ai filé.
Günüm dolar dolmaz, emekli oldum ve ayrıldım.
Dês que je vous l'aurai donnée, je veux être protégé
Kaseti verdiğimde, beni ihtiyati göz altına alacaksın.
Dês ce lundi, de 15h à 18h30.
Pazartesiden itibaren saat 3'ten, 6.30'a kadar.
Celle qui donne le jour n'est plus la mêre de celui qui l'a reçu. Dês lors qu'elle a Ôtë ce qu'elle a donné.
Hayat veren, verdiği hayatı alırsa... anne sayılamaz!
Dês que nos actions montent, je vends.
Baktım hisseler artışa geçti, hepsini satarım.
Dês le début.
Hemen yaptım.
Dês lors, je suis allée à New York régulièrement.
Ondan sonra New York'a sürekli gidip gelmeye başladım.
Dês qu'il mettait le pied dans un labo de physique, quelque chose se déréglait ou se cassait et généralement, du matériel de la plus haute importance.
Ne zaman fizik laboratuarına adımını atsa, bir şeyler ters gidermiş veya genellikle, çok pahalı bir donanım parçası bozulurmuş.
Dês que je leur ferai comprendre.
Anlamalarını sağladığımızda.
Dês que vous saurez où ils sauteront dans notre espace... nous enverrons autant de White Star que possible dans ce secteur.
İttifak'ın bölgesine ne zaman sıçrayacaklarını öğrenince bana bilgi ver. Bölgeye Ak Yıldızları yığacağım.
Dês qu, on approchera quelqu, un on risque de se faire tuer.
İçeriden herhangi birine yaklaştığımız anda vurulabiliriz.
Dês ce soir. Pas demain.
Hemen bu gece, yarın değil.
"Et le pouvoir de ta beauté m'oblige " Dês le premier regard à dire, à jurer
Saf erdeminin gücü beni daha ilk görüşte söylemek zorunda bıraktı ki yeminle...
Quand? Dês que je l'ai reconduit, j'en rapporte un.
Onu geri götürür götürmez, başka birini getiririm.
- Dês que c'est fini. Sois sage.
- Biter bitmez gideceğiz.
Dês que j'aurai repris du poil de la bête.
Toparlanır toparlanmaz...
Dês que j'ai appris ce qui arrivait â cette fillette, j'ai su que je devais venir.
Küçük kıza ne olduğunu duyar duymaz burada olmam gerektiğini biliyordum.
Dês le petit matin, ce dimanche...
Pazar sabahında Günün ilk ışıkları...
Dês que je me serai lavé.
Bizimle gelecek misiniz Bay Malechie?