Translate.vc / French → Turkish / Elbow
Elbow translate Turkish
50 parallel translation
Je crois avoir un tennis-elbow.
Galiba dirseğimi incittim.
- Un tennis-elbow, en effet.
- Tenis dirsek incinmesi.
Il a été conçu pour amortir toutes les vibrations. Vous n'aurez plus jamais de tennis-elbow.
Tüm titreşimleri emmek üzere tasarlanmış böylece bir daha tenis dirseğin olmayacak.
Un tennis-elbow.
Dirseğim, tenisten.
Le fleuriste n'a plus de tulipes... et le violoniste a un tennis-elbow.
Sonra çiçekçi aradı ve lale olmadığını söyledi. Ayrıca Çellocunun bileğinde sinir sıkışması olmuş.
C'est à ce club où tout un tas de personnes de la musique sortent appelé le Elbow Room.
muzisyenler filan takılıyor
- Un tennis elbow.
Tenisçi dirseği.
- Un tennis-elbow?
Tenis dirseği mi?
Comme nous toutes, et on joue au Bent Elbow.
- Hangi grup bu?
C'est assez monumental, c'est pour ça qu'on a besoin d'une nouvelle chanteuse, une avec le talent sans le drame.
- Hepimiz seviyoruz. The Bent Elbow'da çalacağız. - Orası çok ünlü bir yer.
* Elbow "Fallen Angel" *
Bütün düşkün melekler
Des billets pour les Bermudes. L'hôtel Elbow Beach.
Bermuda'ya iki bilet ve Elbow Beach otelinde konaklama.
Penis elbow?
Penis Sakatlığı mı?
Au tennis, c'est le tennis elbow, nous, c'est le penis elbow.
Evet, tenisçilerde Tenis Sakatlığı olur, bizde de Penis Sakatlığı.
Un reste de penis elbow.
Penis Sakatlığı.
Penis elbow?
Penis Sakatlığı mı? Evet.
Un "elbow".
Bir de dirsek.
Le Elbow Room, * un vieux club de punk rock, est devenu un drugstore ;
The Elbow Room, eski punk-rock klübü eczane oldu.
Oui, mais c'est moi qui ai un tennis elbow.
Aramızda tenisçi dirseği olan sadece benim.
Mon amie Viv - il a soigné son tennis elbow et sa costipation en une visite.
Arkadaşım Viv'in tenis dirseğini tek vizitede tedavi etti.
On est allés les voir à la Elbow Room.
Elbow Room'a onları izlemeye gittik. - Evet?
♪ My elbow from my ear ♪
# Tepeden tırnağa
On a le tennis-elbow et le fric.
Yapma. Biz tenisçi bileğini ve tüm parayı aldık.
Parfois, c'est pas la fièvre hémorragique, mais un bon vieux tennis-elbow.
Ama bazen işte hemorajik ateş olmuyor. Bu sadece iyi eski kafalı "tenisçi dirseği" oluveriyor işte.
En zone rouge pour les maladies infectieuses, comment on se fait un tennis-elbow?
Bulaşıcı hastalıklar için en büyük sıcak alanlardan birindeyiz. Biri nasıl oluyor da tenisçi dirseği oluyor?
On parlerait d'autre chose, si je n'avais pas un tennis-elbow.
Çok daha farklı bir Konuşma yapacaktık.
Allez, mon pote. T'es un tennis elbow vivant.
Hadi dostum.
Je le ferai, tennis-elbow ou pas.
Ben yaparım. Tenisçi dirseğime tüküreyim.
On va boire un coup au Coude Levé?
Bent Elbow'da bir şeyler içelim mi, ne dersiniz?
- C'est qui ce elbow cannoli?
- Elbow Cannoli de kim?
je l'ai enlevé de la gorge de Maura Thatcher le jour où elle a agressé ta famille
Bent Elbow'da sizin karşınızda çıldırdığı gün Maura Thatcher'ın boğazından çıkardım.
Je suis entré dans le Blent Elbow
Bent Elbow'a girdim.
Reste au Bent Elbow.
Bent Elbow'da kal.
Quelque chose qui vous donne envie de faire des saltos et chanter One Day d'Elbow, même si vous trouvez Elbow très surestimés.
Havada taklalar atmayı istemeye sebep olan ve Elbow'un fazla abartıldığını düşünseniz bile, Elbow'dan'One Day'i söylettiren o şey
Et à cause du tennis elbow de Will, je n'ai pas de partenaire.
ve Will'in "tenis sakatlığı" sağolsun bir partnerim yok.
Je suis tellement heureux que Will ait un masturbation elbow.
Will mastürbasyon yaptığı için çok mutluyum.
- Ça va, ils écoutent des chansons.
Bir şey olmaz. Elbow şarkısını dinliyorlar.
J'ai besoin de prendre une douche parce que je dois voir des gens plus tard au Bent Elbow pour des boissons.
Duş almalıyım çünkü daha sonra içki içmek için Bent Elbow'da birkaç arkadaşla buluşmam gerek.
- Il m'a dit qu'il avait été au Bent Elbow rencontrer de nouveaux amis.
- Bana bazı yeni arkadaşlarıyla buluşmak için Bent Elbow'a gittiğini söylemişti.
Autant Bali que tu ne peux l'avoir depuis la réserve du Bent Elbow.
Bent Elbow'un deposundan ne kadar Bali olabiliyorsa artık.
Rejoins-moi au Bent Elbow à minuit.
Geceyarısı benimle Bent Elbow'da buluş.
Parce que le Dr Elbow qui téléphone là-bas est le médecin légiste en chef du Commonwealth du Massachusetts?
Çünkü şurada duran Doktor Elbow... Massachusetts eyaletinin baş otopsi uzmanı.
T'es censé sortir de derrière le poteau avec le atomic elbow.
Gelip dirseğimi çevirecektin!
Pire encore que la fois où je n'ai pas su qui était Idris Melba.
Idris Elbow mu neyse işte onunkinden daha kötü bir kavga oldu.
J'ai bu avec Stevie à l'Elbow.
The Elbow'da, Stewie ile birkaç kadeh atmıştık.
Le fleuriste n'a plus de tulipes... et le violoniste a un tennis-elbow. Emily, trésor.
Bak, yüzleş, babam yapılan barbeküyü ödemeyecek ve kendini çardakta öpüp güle güle diyebilirsin.
Je t'ai obtenu un concert.
Sana bir yer buldum.Elbow Room.
Penis elbow.
Penis Sakatlığı.