English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / French → Turkish / Encourage

Encourage translate Turkish

1,422 parallel translation
.. de créer des logements pour Ies gens déshérités. Et iI y a une seule personne qui encourage tout cela.
Gerçek şu ki, muhtaçlara ev sağlama kisvesi altında, zorbalık beslenmekte ve desteklenmektedir.
La mère encourage son petit pour qu'il apprenne à manger et courir.
Anneler, yemeklerini güzelce yeyip, daha iyi koşabilmeleri için yavrularını özendirirler.
On l'encourage tous!
Onu biraz cesaretlendirelim ey ahali!
Je vous encourage à interpréter vos découvertes d'une manière...
Sadece seni bulgularını yorumlarken bir şekilde- -
Ça encourage une certaine religion.
Belirli bir dini yüceltiyor.
Je ne fais pas que regarder, je les encourage, ces femmes extraordinaires.
Onları sadece izlemiyorum, aynı zaman da onlara umut da veriyorum. bu inanılmaz kadınlara.
Elle disait que la seule chose qui l'encourage à vivre, c'est qu'un jour elle ira au Paradis et que tout ira bien.
Yani bir gün cennette her şeyin düzeleceğine olan inancının onu hayata bağladığını söyledi.
Mais on encourage les gens à faire un don généreux à nos soldats. - Bravo.
- Ama yine de çocuklarımıza sağlam bir bağış yapmaları için onları teşvik ediyoruz.
Que vous croyiez que ce soit un don de Dieu, ou, ne vous vexez pas, mon Père, juste un coup de chance... on vous a tous donné une seconde vie, et je vous encourage à ne pas la gaspiller en vous demandant pourquoi vous avez été choisis.
İster bir armağan olarak görün, peder bozulmasın ister şans deyin... hayatta ikinci bir şansınız oldu, ve benim diyeceğim nedenini umursamayın.
On vous a tous donné une seconde vie, et je vous encourage à ne pas la gaspiller.
Hepinize yeni bir şans verildi, bunu ziyan etmeyin.
Allez, encourage-la un peu, T.
Ona biraz cesaret ver, T.
- Avec une psy qui l'encourage à faire ça?
- Terapistin zoruyla olanlar mı?
Ne l'encourage pas, Roger.
Aferin. Sen de ona gaz ver, Roger.
Ne l'encourage pas, Julia.
Onu cesaretlendirme Julia.
Je vous encourage vivement.
Senin adına sevindim.
Cependant je n'aime pas trop qu'on encourage la fraude.
Toplu bir komploya göz yummayı uygun bulmasam da.
C'est pourquoi je vous encourage à voter pour cette jeune femme qui n'a pas eu peur de dire :
İşte tüm bu sebeplerden mütevellit, bu genç hanıma oyunuzu vermenizi istiyorum.
- Peyton! Ne l'encourage pas.
Peyton, Dim'i cesaretlenirme!
Bien sûr, tout, à part un vote écrasant, encourage César à penser qu'il a encore des amis et de l'espoir.
Elbette, ezici oy farkı olmadan çıkacak her sonuç Sezar'ın hala destekçileri olduğunu düşünmesine neden olacak ve onu cesaretlendirecektir.
Ce n'est pas que j'encourage de tels agissements, mais on leur a sauvé la vie.
Bu çeşit davranışları cesaretlendirmek istediğimden değil, fakat muhtemelen onların hayatlarını kurtardın.
Veronica... Je sais que tu admires ce gars, et je t'encourage à garder tes convictions quand tu penses avoir raison.
Veronica....Bu adama taptığını biliyorum, ve seni doğru bildiğin şeyleri savunman için cesaretlendirdiğimi de biliyorum.
Je fais ça au lieu de faire un examen, parce que ça les encourage à...
Final sınavı yapmak yerine genelde bunu yaparım, çünkü bu onları- -
Se comporter de manière délirante encourage un Père Noël à agir de même.
Kudurmuş bir deli gibi davranmak Noel Baba'yı da kudurmak için teşvik etmeye yarayacaktır.
Ca l'encourage.
Bu yüzden cesareti arttı.
Ecoute, Je respecte mes étudiantes, et je vous encourage toutes à vous faire votre propre opinion -
Bak, öğrencilerime saygı duyarım ve hepinizi kendinize ait fikirlere sahip olmaya teşvik ederim.
Un seul taux d'imposition permet d'éviter les confusions, les fraudes et les montants non imposables, et cela encourage les paiements par le biais de taux d'intérêts bas, ce qui, théoriquement, pourrait entraîner un boom économique.
Tek bir gelir vergisi oranı, vergi kanunundaki açıkları,... muafiyet, istisnalar ve teşvikleri engeller. Düşük faiz oranı, teoride, ekonomik patlama yaratır.
Encourage-moi! Je t'aime.
Sadece bana biraz destek ol, tamam mı?
Elle se prostitue pour acheter le Conseil messieurs, pendant que son mari encourage l'anarchie et part guerroyer.
Kocası, anarşi ve savaşa prim tanırken, kendisi de rüşvet olarak etini pazarlıyor, baylar!
C'est toi qui l'encourage, en défendant le "cul-vers-bouche".
Onu cesaretlendiren, götten sonra ağza verme konusunda ona arka çıkan sensin.
Et j'encourage tout le monde à participer.
Ve hepinizi bu mücadeleye davet ediyorum.
Je t'encourage à ignorer cette trahison.
İhanet duygusunun ötesine bakmanı istiyorum.
- L'encourage pas.
- Lütfen, onu cesaretlendirme.
Elle est capable de décider ce qui lui convient. J'encourage la cour à considérer sa perspective dans sa décision.
Kendi için neyin iyi olacağına karar veriyor ve ben mahkemeden onun bu yetisini göz önünde bulundurmasını istiyorum.
Il m'encourage toujours à essayer de nouvelles choses, et, bien sûr, je dis toujours : "Non, merci."
Her zaman yeni şeyler denemem için beni cesaretlendiriyor....... ve ben de tabi ki süreki "hayır, teşekkürler" diyorum.
Si tu me demandes par là si je suis le grand patriarche au c œ ur d'or qui exauce les v œ ux, encourage les gens à se réaliser et rend la joie de vivre à ceux qui souffrent, alors, oui, Augusten, je suis le Père Noël.
Dilekleri yerine getiren, insanlara cesaret veren... ve acı çekenleri neşelendiren... büyük reis olup olmadığımı soruyorsan... evet Augusten, ben Noel Baba'yım.
Aucun remerciement nunuche ne sera encouragé, admis ou même toléré.
- Dur. "Teşekkür ederim" gibi sözlere asla tahammül edemem.
Je t'ai encouragé tout ce temps.
Ben her zaman senin nazını çektim.
Le directeur Chase nous a encouragé à surveiller Sloane.
Müdür Chase, Sloane'a göz kulak olmamızı istedi.
Vous déclarez ne jamais l'avoir encouragé à sauter du balcon?
Onu balkondan atlaması için cesaretlendirmediğini söyleyebilir misin?
On ne peut pas l'inculper pour l'avoir encouragé.
Kadını cesaretlendirdiği için tutuklayamayız.
Je vous ai encouragé à prendre du repos.
İzin alman için teşvik ettim.
depuis qu'ils avaient réussi à convaincre le fils de Sasha Eden qu'avec une paire d'ailes magiques il pourrait voler ; puis en lançant le double défi au fils de Sharon Chasen de faire de la byciclette les yeux bandés ; enfin parce qu'ils avaient encouragé le fils de Lisa Seedman à participer à un jeu très excitant appelé
Sasha Eden'ın oğluna bir çift sihirli kanatla uçabileceklerini söylediklerinden, Sharon Chasen'ın oğlunu gözü bağlı bisiklet sürme konusunda ikna ettiklerinden, ve Lisa Seedman'ın oğlunu "tuğlaya tosla" adlı yeni oyunu denemesi konusunda cesaretlendirdiklerinden beri.
- Je ne l'ai pas encouragé.
- Ben-- Onu ikna etmek için- -
J'ai toujours encouragé Stephen à s'y rendre, mais il a toujours refusé.
Stephen'ı gitmesi için hep teşvik ettim ama o reddederdi.
Je ne pense pas que le comportement libertin encouragé au Babylon soit matière à plaisanter.
Babylon'un promote ettiği şeyin alay konusu bir mesele olduğu fikrine kesinlikle katılmıyor.
Tes parents t'ont encouragé et soutenu, mes parents ont fait tout le contraire.
Seninkiler, sana cesaret ve destek verdi. Benimki, tam tersine bir yol seçti.
Il n'a pris aucune manoeuvre évasive, et n'a en aucun cas tenté de déguiser ses mouvements. De toute évidence, il est encouragé par l'idée que vous n'oserez pas l'attaquer, maintenant qu'il s'est fait une image public.
Konferans alanından bulunduğu yere gitmek için kaçış yolları kullanmadı, hareketlerini gizlemek için hiçbir teşebbüste bulunmadı.
Le fait que je me sois fait viré a encouragé Humera a demandé une promotion.
İşte kovulmam, dün Humera'nın terfi isteyecek cesareti bulmasını sağlamış.
Elle a peut-être encouragé cela, mais tout de même... c'était ce qu'il y avait d'extraordinaire en elle - ses faiblesses et transgressions l'ont seulement faites aimer par le public encore plus.
Medyayı buna teşvik etmiş olabilir, ama yine de zayıflıkları, aşırıya kaçmaları, onu her zaman özel yaptı ve halk, bu yüzden onu daha çok sevdi.
Je me laisse mener par mon coeur, pas ma tête,'et ça m'a posé des problèmes dans mon travail.' Nous avons encouragé leur couple.
Bu cesareti biz verdik.
- Simon, vous êtes accusé d'avoir volontairement fait entrave à la justice, d'avoir aidé et encouragé un criminel notoire et d'avoir falsifié des documents officiels.
Adaletin tecelli etmesini engellemek, resmi belgelerde tahrifat ve bir suçluya yardım etmekle suçlanıyorsunuz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]