Translate.vc / French → Turkish / Exilé
Exilé translate Turkish
288 parallel translation
Malheureusement, chaque escroc à cent lieues à la ronde, chaque opposant et exilé, vont tenter de tirer profit de cette mascarade.
1.600 kilometrelik bölgede, ne kadar hırsız, siyasi suçlu ve sürgün varsa hepsi, maskeli karnavaldan istifade etmek için uğraşacaktır.
C'était un révolutionnaire, exilé avec les fondateurs de la République.
Söylemek istedim, ama müsade etmedi. Babam eski devrimcilerden.
Si vous pouvez le croire, je suis l'exilé qui n'est pas célèbre.
İnanır mısınız, ben ünlü olmayan bir sürgünüm.
Hamlet exilé.
Ardından oğlumuz gitti.
D'accord, mais il sera exilé.
- Her konuda anlaştık. Korkarım ki bu sürgün demek ama istediğin bu değil mi?
Le Maître exilé... et Sukeimon banni!
Efendi sürgüne gönderildi hatta Sukeimon'u bile kovdular!
Je n'ai pas de foyer... Exilé... Méprisé...
Benim evim yok sürüldüm, küçümsendim.
Comme nous, exilé et prisonnier.
Bizim gibi bir sürgün ve mahkûm.
Il y a eu une prise de bec au siège social... et on m'a envoyé dans le merdier, exilé en Amérique du Sud... à trimballer ce sirop par dessus les Andes... à dos de lama... tandis que des gamins, les cheveux en brosse... étaient en train d'êtres promus!
Merkez ofiste büyük bir gürültü koptu ve aniden köpek kulübesini boyladım. Güney Amerika'ya sürgüne gittim. İçeceği Andlar'ın üstünden geçirdim.
Démarate a été notre roi à Sparte, avant d'être exilé.
Biliyorsun Demaratus sürülmeden evvel Sparta'da bizim kralımızdı.
Juste bon à être exilé à Pékin!
Pekin'de küçük bir göreve mi uygunum?
L'un des soldats de mon père m'a sauvé et emmené en exilé.
Kaçırıldım ve sürgünde yetiştirildim.
Becket a quitté l'Angleterre en fugitif, en exilé.
Becket, İngiltere'den bir derbeder olarak ayrılmıştı, bir sürgün.
Je vais être exilé à l'infirmerie à trier des détritus?
Yani beni revire sürüp çöpleri incelememi mi istiyorsunuz? - Öyle mi?
Maintenant, c'est comme si j'étais exilé.
Ama bu, sürgüne gönderilmek gibi bir şey.
L'ancien marquis, Monsieur de Sade... dont les livres furent bannis, les essais interdits, alors qu'il ètait poursuivi et honni, jeté en prison et exilé durant des annèes.
Sabık Marki Mösyö de Sade kitapları yasaklandı, girişimleri engellendi bir yandan yargılanıp, hakarete uğrarken diğer yandan hapse atılıp, yıllarca sürgün edildi.
Il doit être exilé ou mis à mort.
Ya ölüm, ya sürgün.
Tout ce qui n'est pas mauvais s'est exilé dans le labyrinthe.
Şeytan olmayanların hepsi de labirente sürülür.
Don Salluste, vous êtes révoqué, déchu, exilé.
Don Salluste, görevden alındınız, yetkilerinizi kaybettiniz ve sürgün edildiniz.
Prince exilé? Mercenaire?
Sürgünde bir prens miydi, yoksa bir paralı asker mi?
Il doit sembler incompréhensible aux non-initiés que la clique stalinienne m'ait d'abord exilé puis ait tenté de m'assassiner ici.
Durumdan bihaberseniz,... Stalin'in önce sürgün edip sonra da beni yurtdışındayken öldürmesi gerektiğini anlayamayabilirsiniz.
Exilé dans une nation africaine que j'ai dû chercher sur la carte.
Afrika'daki yeni bir ülkeye sürülerek. Lanet, haritaya bakmak zorunda kaldım.
... officier sous Robespierre, exilé, jacobin, accusé de vouloir réorganiser la secte des Frères sublimes avec Govoni Filippo, Grand Maître de cette secte.
Sorgulanması sırasında, Loncanın büyük üstadı Govoni'nin yerini söylemeyi reddetti.
Le voilà assis là... notre petit roi, recroquevillé sur lui-même, exilé dans le dernier coin de son trône.
Evet, şurada duran Küçük Kral'ımız toplumdan dışlanmış biri gibi, tahtında sinmiş oturuyor.
August Strindberg, exilé volontaire de Suède, où il a été condamné comme blasphémateur, où des enseignants réclament l'interdiction de ses livres et où les parents lui crachent dessus dans la rue.
August Strindberg, kâfirlikle suçlandığı eğitimcilerin kitabını sindirmek için yaygara kopardığı ve sokaklarında ailesinden düşmanlık gördüğü İsveç'ten kendi isteğiyle sürgüne ayrıldı.
Le chevalier était très ému de retrouver ainsi un de ses compatriotes... car, lui aussi, était exilé.
Şövalye, vatandaşlarından birini karşısında bulduğu için çok duygulanmıştı. Zira o da sürgündeydi.
Elle se fait refaire le visage en Suisse, s'achète une garde-robe Givenchy à Paris, fricote à Rome avec des Italiens et tombe amoureuse d'un prince russe, nain et exilé.
O yüz gerdirme için İsviçre'ye gidiyor ve daha sonra Givenchy giysileri için Paris'e geçiyor, Roma'da ağzı bozuk bir Lothario ile anlaşıyor, sonra Beyaz Rusya'dan kısacık boyu olan genç sürgün prense aşık oluyor.
Je me suis déjà exilé, je recommencerai!
Daha önce elimi eteğimi çekmiştim, yine çekebilirim!
On l'a exilé en Sardaigne.
Sardinia'da sürgünde, Carbonia'da.
J'ai été exilé et on m'a mis en disgrâce.
Sürgün edildim... utanç bir şekilde.
Je voulais juste vérifier que vous n'ayez pas exilé Donna.
Donna Sibirya'ya sürüldü mü, sürülmedi mi, onu öğrenmek istedim.
Dès qu'on descend au-dessous d'un certain seuil, on est exilé à Passaic.
Belli bir seviyenin altına düştüğünüzde sizi doğrudan Passaic'e sürgün ederlerdi.
Je suis un exilé, Frank.
Ben vatansız bir adamım.
Non, pas seul mais exilé.
Yalnızlık denemez, sadece sürgünlük.
Merci d'avoir pris le temps de venir jusqu'ici pour voir un Italien seul, exilé et à la prostate enflée.
Buraya kadar geldiğiniz için teşekkür ederim ne yazık ki artık prostatlı ve yaşlı bir İtalyanım.
Elle est catalane, fille du célèbre Dr Forner, exilé pendant la guerre
Savaş sırasında sürgün edilen ünlü doktor Forner'ın kızı ve Katalan.
Ce ne furent ni les discours, ni les donations qui firent de vous un exilé
Sadece yatak odası hayatın ve konuşmaların ya da bağışların değildi seni sonunda sürgüne gönderen.
Voulez-vous que je vous exile?
Seni sürgüne göndermemi falan mı istiyorsun?
Mais c'est là que l'on exile pour de graves crimes, alors que vous y allez de votre propre gré.
Hayır, elbette değil. Ama oraya suçlu insanlar sürgün edilir, ve sen gönüllü gidiyorsun.
C'est là que l'on exile pour de graves crimes, alors que vous y allez de votre propre gré.
İnsanlar suçları için oraya sürgün edilir, ve sen gönüllü gidiyorsun.
Un autre exilé du désert?
Çölde bir sürgün daha.
Tu seras donc expulsé et exilé de la secte du Bambou.
Bu bambu kamışı almak için yeterince sınırı aştın.
J'exige de savoir ce que tu sais ou je t'exile!
Bildiğin her şeyi öğrenmek istiyorum... yoksa seni kovarım!
On me rejette. On m'exile comme un lépreux.
Benden kurtulmaya çalışıyorsun, hastaymışım gibi beni kovuyorsun.
Eh bien, on n'exile jamais plus loin qu'en Sibérie
Bir insanı en fazla Sibirya'ya sürebilirler!
Oui, l'exile!
Evet, sürgün!
C'est rare que je m'exile en banlieue.
Ben hiç bu kadar uzağa gitmem.
Pas avant que mon père exile Médée demain
Henüz değil. Babam Medea'yı yarın sürgün edecekmiş.
Starfleet vous a renvoyée en exile.
Yıldızfilosu sizi sürgüne geri yollamış.
Et comme une dernière protestation le croiseur a disparu dans un exile volontaire.
Ve emri protesto etmek için ortadan kaybolarak kendilerini sürgün ettiler.
Ils ont vécu l'éxile pendant 12 ans.
12 yıldır sürgündeler.