Translate.vc / French → Turkish / Fairé
Fairé translate Turkish
572,001 parallel translation
Mais je dois le faire.
Ama çıkmalıyım.
Je pourrais faire Real Housewives of Potomac.
Potomac'ın Gerçek Ev Kadınları'na geçeriz.
La mienne est d'avoir appris que je suis futée, forte et que je peux tout faire.
Benimki de zeki, güçlü ve her şeyi yapabilecek biri olduğumu öğrenmekmiş.
Je vais continuer à le faire, une personne à la fois.
Ben teker teker yardım edeceğim.
Je résume, pour faire court.
Adlarınızı söylemeye vakit yok.
Tu peux le faire!
- Bunu yapabilirsin.
Je savais que tu pouvais le faire!
Evet! Yapabileceğini biliyordum!
Si on peut trouver l'autre moitié, peut-être peut-on le faire à nouveau.
Eğer diğer parçasını bulabilirsek belki yine yapılabilir.
Désolé d'avoir à faire ça.
Bunu yapmam gerektiği için üzgünüm, baba.
Je fais ce que je dois faire pour sauver mon fils.
Oğlumu kurtarmak için gerekeni yapıyorum.
Vous êtes là pour vous arrêter de faire quoi que ce soit là bas.
Orada bir şeyler yapma diye buradasın.
Les Sauveurs ont toujours le luxe de faire la bonne chose.
Kurtarıcıların her zaman doğru şeyi yapma gibi bir lüksü var sonuçta.
Ce que je peux faire, aucun être humain ne peut le faire.
Benim yapabildiklerimi başka hiçbir insan yapamaz.
Tu ne peux pas me faire peur, Fiona.
- Beni korkutamazsın sen, Fiona.
Te faire peur?
- Korkutmak?
Je vais faire beaucoup plus que t'effrayer.
Ben sana korkutmaktan daha fazlasını yapacağım.
Tu peux me faire ce que tu veux, je ne dirai rien.
Bana istediğini yapabilirsin, konuşmayacağım.
Tout ce dont j'ai besoin est dans le Caveau Sacré des Fées, et tu peux m'y faire entrer.
İhtiyacım olan her şey Kutsal Peri Mahzen'inde tutuluyor. Sen beni içeri sokabilirsin.
Cette femme ne s'est jamais occupée de moi, ne m'a jamais aimé, n'a jamais rien fait de ce qu'une mère doit faire.
O kadın beni asla umursamadı, beni asla sevmedi bir annenin yapması gereken hiçbir şeyi yapmadı.
Tu dois juste avoir la volonté d'y faire face.
Yalnızca onlarla yüzleşecek cesaretin olmalı.
Est-ce que vous pouvez faire quelque chose d'elle?
Şu konuda bir şey yapabilir misiniz lütfen?
Si vous ne voulez pas le faire pour vous, faites le pour votre fils.
Kendin için yapmayacaksan da oğlun için yap.
Laisse faire le reste.
Bırak gerisi de gelsin.
Gold... c'est à vous de le faire.
Gold, bu sende.
Je ne sais pas ce que je sais... mais je sais que je dois le faire.
Ne bildiğimi ben de bilmiyorum. Ama bunu yapmam gerektiğini biliyorum.
Pourquoi tu voulais me faire croire que tu me détestais?
Neden benden nefret ettiğine inanmamı sağladın?
Je suis devenu le Ténébreux pour sauver Baelfire de la guerre des Ogres, et j'ai essayé de séparer Gideon de son destin... pour faire en sorte qu'il ne me déteste pas.
Baelfire'ı Trol Savaşı'ndan kurtarayım diye Karanlık Olan olmuştum şimdi de Gideon'un bu kaderden kurtulmasına çalışıyorum... Benden nefret etmesin diye.
Je sais combien ça a été dur, de faire face à ta mère comme ça, Rumple.
Annenle o şekilde çok zor oldu biliyorum, Rumple.
Tu as fait ce que tu as dit que tu allais faire.
Yapacağını söylediğin şeyi yaptın.
Je vous laissais faire ça à votre façon, et Aram en a payé le prix.
Kendi yolunla halletmene izin verdim ve bedelini Aram ödedi.
Je vais pas faire ça.
Bunu yapmayacağım.
Je vais essayer d'accéder au registre, mais je pense pas qu'on devrait faire ça dans le dos de M.Reddington.
O kayıtlara erişmeye çalışacağım, ancak bunu gerçekten Bay Reddington'ın arkasından yapmamız gerektiğini düşünmüyorum.
Qu'est-ce qu'on peut faire en attendant?
Bu arada ne yapabiliriz?
Mais si Sanctum l'a aidé a disparaître, ils peuvent le faire réapparaître.
Ama ortadan kaybolmasına Sanctum yardım etmişse sadece onlar tekrar ortaya çıkarabilirler.
Je vous suggères de rentrer chez vous et de faire vos valises.
Eve dönüp eşyalarını toplamanı öneriyorum.
Vous êtes le seul à faire une précipitation.
Bu kadar acele eden sensin.
Il reste une dernière chose que je dois faire.
Yapmam gereken son bir şey var.
Va faire ce que tu dois faire pour aider M.Reddington, mais fais-le vite.
Bay Reddington'a yardım etmek için yapman gerekeni yap ama acele et.
Je ne crois pas que Reddingston veuille faire de mal à Dembe.
Red'in Dembe'ye zarar vereceğini sanmıyorum.
mais tout pointe vers ça, donc... tu sais, il n'y a pas d'indice sur ce que Mr Reddington pourrait faire.
Dembe'nin yaptığını sanmıyorum ama her şey buna işaret ediyor... Bay Red'in neler yapabileceğini kestirmek zor.
Et je dois insister sur votre aide pour le faire.
Ve bulmak için yardımını ısrar etmeliyim.
Nous devrions faire demi-tour, trouver un autre chemin.
İkiye ayrılalım, başka bir yol bulmalıyız.
Et par ce qu'il voudrait me faire si nous sommes trop proche.
Ve eğer çok yakınlaşsaydık bana ne yapacağından da.
Encore un arrêt à faire.
Tek bir durak daha kaldı.
Qu'est ce qu'un enfant doit faire pour avoir ton éternel dévotion?
Bir çocuğun bu ebedi bağlılığınızı kazanmak için ne yapması gerekir?
- Que peut-on y faire?
- Ne yapabilirsin ki?
Ça va faire une semaine.
Bir haftadan fazla oldu.
Tu ne peux rien faire de plus ni pour moi ni pour Masha.
Benim için ya da Masha için yapabileceğin başka bir şey yok.
Qu'est-ce que tu vas faire?
Peki şimdi ne yapacaksın?
Le petit Nikos, peut aller se faire voir.
Küçük Nikos'un canı cehenneme.
On a dû vous plonger dans le coma pour le faire désenfler, donner à votre cerveau le temps de guérir.
Bunu azaltmak için seni komaya sokmalıydık, beyninin iyileşmesi için elzemdi.