Translate.vc / French → Turkish / Faités
Faités translate Turkish
103,441 parallel translation
Vous faites durer, vous obtenez un millier de plus par client, et pendant ce temps, HHM touche le pactole.
Bekliyorsunuz belki her müvekkil için birkaç bin daha koparırsınız. Bu arada HHM de birkaç milyon alır.
Faites du bruit pour la grande gagnante, Irene Landry.
Kazanan Irene Landry için büyük bir alkış!
Patron, on dirait que... vous faites encore un film de guerre après tout.
Patron, anlaşılan yine bir savaş filmi çekeceksin.
- Vous faites erreur.
Bir yanlış anlaşılma var.
Maintenant, que faites-vous lorsqu'il y a un feu?
Ha, şimdi anladım. eğer ortada bir alev varsa, ne yaparsınız?
Vous envoyez vos hommes, mettez de la dynamite près d'une flamme à 1000 degrés, la faites exploser et croisez les doigts pour que le souffle éteigne le feu.
Adamlarınızı içeri gönderirsiniz, bir şekilde dinamitleri binlerce derece sıcaklığa yaklaştırırsınız. parmaklarınızı gezdirip patlatırsınız ve şok dalgası alevleri dışarı püskürtür.
Qu'est-ce que vous faites avec mon imprimante?
Yazıcımla ne yapıyorsun?
Ne vous en faites pas, il va bien.
Endişelenmeyin, o iyi.
Tout ce que vous dites ou faites peut et sera utilisé contre vous dans un tribunal.
Söyleyeceğin herşey mahkemede aleyhine kullanılacaktır.
Faites une déclaration pour le challenge que ce travail a été, et faites part de votre support pour mon administration.
Polis koşuşturmasının zorluğu ve benim yönetimime verdiğiniz destek hakkında bir deneme yazın.
Je vous le demande en tant que fan. Ne faites pas ça.
Sana bir hayranın olarak söylüyorum, bunu kendine yapma.
Attendez, qu'est-ce vous faites?
- Ne?
Ne faîtes pas un pas de plus.
Bir adım daha atma.
Faites le calcul.
Sen hesapla işte.
Les allégations que vous avez tous les deux faites... ne pourraient pas être plus sérieuses.
İkinizin de sunduğu iddialar daha ciddi olamazdı.
Howard le saura à la seconde où vous le faites.
Howard yaptığın an biliyor olacak.
Que faites-vous?
Ne yapıyorsun?
- Vous faites quoi?
Ne yapıyoruz?
Faites des assouplissements pendant que je passe un appel.
Ben bir arama yaparken, bayanlar, esneyin siz.
C'est dommage. Je connais Betty depuis peu, mais je nous croyais faites pour être amies.
Talihsizliğe bak ki, Betty ile daha yeni tanışmış olmama rağmen en iyi arkadaş olacağımızı hissetmiştim.
Pourquoi vous faites ça?
Neden bunu yapıyorsun?
Gare aux coins. Ne vous faites pas repérer.
Köşeleri kazın... ve onlara ateş edecek bir şey vermeyin.
Vous faites des cartes bancaires?
Kredi kartı mı yapıyorsunuz?
Vous faites des pièces.
Bozuk para falan yapıyorsunuz.
Je sais ce que vous faites.
Ne olduğunu biliyorum.
Faites comme chez vous.
Kendinizi evinizde hissedin.
Vous faites quoi ici?
Burada ne yapıyorsun?
- Faites la dernière sans moi.
- Sıradakini bensiz çalabilir misiniz?
Voulez-vous que je la tienne pendant que vous faîtes vos achats?
İsterseniz siz bakarken ben tutayım, olur mu?
Faites vite... s'il vous plait.
Acele edin lütfen, çabuk gelin.
Vous dites que vous faites des affaires avec lui?
Motel sahibiyle iş yaptığınızı söylemiştiniz.
J'ai cru comprendre que vous faites les funérailles locales.
- Buradaki çoğu cenazeyi siz yapıyorsunuz.
Vous faites du bénévolat?
Gönüllü müsün?
Comment vous faites, mon Oncle?
Bütün bunlarla nasıl başa çıkıyorsun, Amca?
Mais faites en sorte de l'accompagner, ok?
İşinden dolayı fırsat ayıramıyor. Bu yüzden eve yalnız dönüyorum.
Qu'est ce que vous faites ici?
Charu Teyze!
Je ne vois vraiment pas ce que vous faites là.
Gerçekten neden uğradığını bilmiyorum.
Faites quelque chose!
Birşeyler yap!
Et vous faites comment?
Bunu nasıl yapıyorsunuz?
- Faites voir.
- Bakayım.
Que faites-vous?
Ne yapıyorsunuz?
C'est dangereux. Ce que vous faites, toi et papa.
Tehlikeli babamla yaptığınız iş.
Vous me faîtes échouer à cela, en plus du reste.
Başarısızlığıma dertlenme işinde başarısız olmuşum gibi hissettiriyorsun.
Ne vous en faites pas. Trouvons il.
Ama siz hiç merak etmeyin leydim, bulacağız onu.
Comment faites vous pour vivre ici?
Nasıl yaşıyorsunuz burada?
Faites venir le mestre!
- Üstadı bulun!
Et vous faites confiance à leur fidélité?
Bağlılıklarına güveniyor musunuz peki?
- Que faites... - Armée.
- Sen ne yaptığını -
Ne faites pas ça.
Lütfen böyle bir şey yapmayın.
Ne faites pas ça.
Bunu yapmak zorunda değilsin.
Bon, faites ce que vous avez à faire.
Tamam, şey, devam edin.