Translate.vc / French → Turkish / Fame
Fame translate Turkish
231 parallel translation
Est-elle en cire, ou en chair et en os?
Balmumundaki dünyayı görün, Hall of Fame. Korkuların Meclisi.
Venez voir le monde en cire, le "Hall of Fame". La chambre des Horreurs.
Kültürel bir sergi sizi bilgilendirecek, şaşırtacaktır...
elle est socialement active et a son portrait dans le Hall of Fame.
Çok sosyal, aktiftir ve sürekli onur listesinde yer alır.
Quoi? - As-tu vu l'album de Duke Fame?
Duke Fame'in son albümünü gördün mü?
Tu as un bras pour le panthéon, mais tu gâches tout.
Senin, Hall-of-Fame'e girecek bir kolun var. Ama sen bunu harcıyorsun.
Ils ont travaillé sur Fame, le premier numéro un pour Bowie.
David Bowie'nin... ilk meşhur şarkısı Fame'de beraber çalıştılar.
- Tanta fame?
- Tanta fame?
- Sais-tu ce que "fame" ( gloire ) signifie?
- "Fame" nedir biliyor musun?
Votre gloire, monsieur, vous a précédé.
Your fame, sir, has preceded you.
"Gloire Soudaine."
"... Sudden Fame. "
Ça me fait penser au film Fame, et, dans une moindre mesure, à la série télévisée qui s'appelait également Fame.
Bana'Fame'isimli bir filmi ve daha az önemli olan aynı isimli televizyon dizisini hatırlattı.
Pete Rose a fait 4 256 coups sûrs et il n'est même pas au Hall of Fame.
Pete Rose, 4256 darbeye rağmen Ünlüler Geçidi'nde değildir, biliyor musun?
Je jurerais que le vendeur de bretzels... était dans Fame.
Tamamen moral bozucuydu. Demin sadece çocuklardan biri "Fame'de oynuyor" diye kraker aldım. ( 1980 yapımı konservatuvar öğrencilerinin konu olduğu bir dizi )
Ces fesses sont dignes du Hall of Fame.
Bu popo Şöhretler Bulvarı'na konmalı.
C'est pas la cafétéria de Fame, ici.
Bu Fame'deki yemekhane değil.
J'ai pas bougé quand le musée du base-ball a été expédié à Kyoto.
Bak, bunu daha öncede gördüm. Baseball Hall of Fame'i Kyoto'ya götürmüşlerdi.
Tu vas vivre éternellement comme dans Fame?
yani "şöhret" teki gibi sonsuza dek mi yaşayacak mısın?
- Comme dans Fame?
- "Şöhret" teki gibi mi?
Mon Dieu, c'est "Fame"!
Aman Tanrım, bu Fame!
On est en plein dans "Fame".
Fame'de oynuyoruz.
J'adore Fame. J'ai vu le film plein de fois.
Fame filmini çok severim, Otuz kez izlemişimdir.
- Le Black de Fame.
- "Şöhret" teki siyah adamdan. ( * )
Il y a le Rock'n'roll Hall of Fame. Je suppose.
Burası rock'n roll ile ünlü.
Notre admission au Hall Of Fame représente beaucoup pour nous, mais pour Joey, cela représentait tout.
Hall Of Fame'e kabul edilmenin anlamı bizim için çok büyük ama Joey için bu her şey demekti.
Dr Drew et Adam Carolla? De "Loveline fame"?
Senin zevkine göre fazla klinik olduğunu düşünmüştüm.
Et c'est pour ça que sa femme était dans ce quartier mal famé.
O yüzden karısının başına o eğlence merkezinde bütün bunlar geldi.
Un quartier si mal famé.
O kadar kötü bir yer ki.
Moi aussi, j'ai entendu dire que c'était un endroit mal famé, alors que c'est un endroit convivial où les étudiants peuvent se détendre et faire connaissance.
Ben de orayı kötü bir yer olarak duymuştum. Ama gerçekte öğrencilerin tanışıp, sohbet edip, kaynaştıkları ve dinlendikleri hoş bir yer.
Le vendredi et le samedi, au lieu de glander ou jouer au poker, - activités importantes - vous feriez mieux d'aller voir si telle église est dans un bon quartier ou un quartier mal famé.
Cuma ve cumartesi işten kaytarıp iskambil ya da poker oynamak yerine ki çok mühim şeyler olduğunu düşünüyorum bence mıntıkada dolaşmaya çıkan birileri gidip kilise iyi bir muhitte mi yoksa kötü bir muhitte mi bakmalı rahiple görüşmeli.
J'étais là quand il a été abattu dans ce lieu mal famé.
Öldürüldüğü gece, nasıl desem, o kötü şöhretli evdeydim.
Mon enfant, toujours cet endroit mal famé!
Aman çocuğum, şu pis yer de mi?
- Non, c'est un bastringue mal famé.
Oraya sen giremezsin.
- C'est Duke Fame.
Duke.
J'ai grandi dans un quartier mal famé.
Yetiştiğim mahalle acımasız bir yerdi.
Je travaillais nuit et jour... et à l'âge de 16 ans... j'ai acheté ma première maison... dans Ie coin Ie plus mal famé de Ia ville.
Gece gündüz çalıştım. 16 yaşındayken... şehrin en kötü semtinde... ilk evimi aldım.
- C'est un quartier très mal famé.
- O tarafta suç oranı yüksek.
C'est mal famé par ici
Buradan birçok kötü çocuk yürüyerek geçti.
Cela se passe dans le quartier mal famé de Cholon, chaque soir.
Cholon'un kötü bir mahallesinde her akşam birlikte oluyoruz.
- J'habite un quartier mal famé.
- Kötü bir muhitte oturuyorum.
Je n'ai rien à faire dans ce trou mal famé.
Bu yanmış cehennem deliği, olmak istediğim son yer.
Ou : "Je l'ai vu entrer dans un lieu mal famé... autant dire un bordel..."
Ya da der ki : "Geneleve giderken gördüm" Genelev değil kerhane.
Vous êtes pas du genre à habiter dans un hôtel mal famé.
Böyle kötü şöhrete sahip bir yerde olmayı isteyecek birine benzemiyorsun.
Les flics cherchent un nègre mal famé.
Polisler gelip orada kapşonlu bir zenci arıyorlar.
Voici donc le si mal famé Roswell, Nouveau-Mexique.
- Evet... Tanınmamış Roswell, New Mexico.
C'est mal famé, où il se cache.
Pusuya yatmak için belalı bir mahalleyi seçmişsin.
C'est un quartier mal famé... Jewel.
Kötü bir mahalle ne de olsa Jewel.
Ce quartier est de plus en plus mal famé.
Bu mahalle çok berbatlaşmaya başladı.
C'est mal famé, ici?
Buralara mafya falan hiç uğramamış galiba?
Ce quartier est mal famé, et je viens d'utiliser ma dernière bombe lacrymo sur un Témoin de Jéhovah.
Berbat bir mahalledeyim ve spreyimdeki son sıkımımı saldırgan Jenovah'ın şahidine karşı kullandım!
L'Allée des Embrumes est un lieu mal famé.
Knockturn Yolu'nda ne işin var? Berbat yerdir.
NEW YORK, 18 MARS 2002 LE ROCK ROLL HALL OF FAME CEREMONIE D'ADMISSION
Çeviri : [bigboss] İyi seyirler.