Translate.vc / French → Turkish / Fin
Fin translate Turkish
41,760 parallel translation
À cette fin, veuillez vous assurer que vos sièges et vos tablettes soient parfaitement à la verticale, car hier, en Floride du Sud, le corps d'une femme a été retrouvé encastré dans du béton dans un baril de 200 litres.
O yüzden lütfen koltuklarınızı ve yemek masalarını dik duruma getirin çünkü dün Güney Florida'da 210 litrelik bir varilde beton dökülmüş bir kadın cesedi bulunmuş.
Plus de 50 agents passent tout au peigne fin et surveillent les ondes...
50'nin üzerinde ajanın moloz inceliyor, telsiz konuşmalarını dinliyor...
À la fin, il nous a donné un programme à tous.
Toplantı sonunda da herkese bir program verdi.
C'est du 48 Fps, vous pourrez accélérer la fin.
48 kare çektim, eğer hoşuna giderse sonunu hızlandırırız.
Il me laisse jusqu'à la fin du mois.
Tanrım Fatty, ay sonuna kadar taşınmam lazım.
Désolé, ça doit rester là jusqu'à la fin de la séance.
Özür dilerim bayım bunu şimdi kaldıramazsınız. - Sadece seminer bittiğinde kaldırılabilir. - Ne?
Fin de séance! A la semaine prochaine.
- Zamanımız doldu, haftaya görüşürüz.
Et fin de l'histoire.
O zaman hikâyeniz bitmez mi?
Alors mettez-y fin.
O hâlde bitirin.
Elle prétend être un gars, à la fin, elle doit enlever son t-shirt pour prouver que c'est une fille.
Filmin sonunda da üstünü çıkartıp, bir kadın olduğunu kanıtlıyor.
En fin de compte, Davey McGee.
Günün sonuna kadar Davey McGee olabilir.
Je veux que ça soit fait d'ici la fin de semaine.
Hafta sonuna kadar bulmanı istiyorum.
Et si je mettais fin à ma carrière?
Peki emekli olursam ne olur?
À la fin de cette saison ou la prochaine?
Bu sezonun sonunda veya sonraki sezon sonunda?
À partir de ce moment-là, dès la fin des cours, on partait se balader ensemble, on mangeait des pizzas, on allait au marché.
O andan itibaren, dersten çikar çikmaz yürüyüsler yapiyorduk, pizza yiyorduk ve pazara gidiyorduk.
À la fin, j'ai demandé à Raffaele d'enfoncer la porte.
Sonunda söyle dedim, " Raffaele, lütfen kapiyi kirar misin?
Mais en fin de compte, il n'intéressait personne.
Ama nihayetinde, ona ilgi duyan yoktu.
Vous posez votre main sur votre bras, ce résidu très fin, ce sont des traces d'ADN que l'on répand là où nous sommes, à un moment précis.
Eliniz kolunuza deger ve toz parçaciklari dökülür. Bunlarin hepsi o anda bulundugumuz yere yaydigimiz DNA izleridir.
À vous de décider comment utiliser mes hommes et moi-même au mieux, mais le chancelier Heusmann espère que nos renforts vous aideront à mettre fin à cette bagatelle.
Ben ve adamlarımdan en iyi faydayı nerede sağlayacağınız sizin kararınız General, ancak Şansölye Heusmann'nın umudu güçlerimizin bu yıkımı bitirmekde size yardımcı olacağı yönünde.
- Mettre fin à cette guerre permanente, pour que le vrai travail, le progrès, la perfection, puissent commencer.
- İnsanlığın sürekli savaş durumunu sona erdirmek için, böylece gerçek dünya... ilerleme, mükemmelleştirme...
Mon grand-père m'a emmené à mon premier jeu de basket-ball quand j'avais sept ans, mais nous sommes partis avant sa fin, c'était par intention. Une autre de ses leçons.
Büyükbabam, beni ilk kez basketbol maçına götürdüğünde 7 yaşındaydım, ama maç bitmeden kalkmıştık ; çünkü bu onun bana vermek istediği derslerden biriydi.
Mais les miens ont vu la fin du monde arriver, et n'ont rien fait.
Ama benimkiler dünyanın sonunun gelişini gördüler ve bu konuda bir şey yapmadılar.
Je croyais que les corsets pour hommes étaient à la mode fin 18e siècle.
Erkek korse modası 1800lerde bitti sanıyordum.
Mettre fin à l'emprise des aliens sur notre planète.
Gezegenimiz üzerindeki uzaylı etkisini bitirmeye bağlı.
J'avais une famille pour m'aider et me guider, mais... En fin de compte j'ai dû faire mes propres choix.
Bana yardım eden ve eşlik eden bir ailem vardı ama sonuçta kendi kararlarımı vermem gerekiyordu.
Ça va être la fin de James Olsen.
Pekala, bu James Olsen'ın sonu olacak.
Pas à cause du changement du climat, mais à cause de scientifiques mal informé et des nouveaux média avec les déclarations de fin du monde.
İklim değişikliğinden değil yanlış bilim adamlarından dünyanın sonunu Cesur Tavuk gibi beyan eden liberal medyadan.
Je l'ai appris par un moine Shaolin vers la fin du 19e siècle.
1800'lerin sonunda bir Şaolin Keşişi'nden öğrenmiştim.
Ce soir, notre cauchemar prend fin.
Bu gece kabusumuz son bulacak.
Femme, 28 ans au moment de la mort qu'on peut situer entre fin 1996 ou début 1997 identifiée comme étant Julie Elisabeth Sullivan.
Kadın. Öldüğünde 28 yaşındaymış. Tam olarak 1996 yılı sonları ya da 1997 yılı başında.
Veux-tu voir ce qui arrive au héros à la fin?
Küçük kahramanlık mücadelene ne olacağını görmek ister misin?
Ne nous inquiétons pas de la fin de cette histoire, d'accord?
Hikayenin sonuyla ilgili endişelenmeyi bırakalım artık olur mu?
Avant que tu ne dises quoi que ce soit, Ils sont au fin fond de l'océan là où ils ne peuvent pas dire de contes.
Bir şey söylemeden önce artık konuşamayacakları yerde, okyanusun dibindeler.
J'allais commencer par la fin.
Ben sondan başlayacaktım.
À la fin de chaque service, tu reviens à mes côtés.
her görev sonunda, yanıma dönersin.
Cite-moi un autre taf qui te remporte 50 millions $ à la fin de la soirée.
You tell me any other job you can make $ 50 million at the end of the night.
Vous la récupérez à la fin de la journée.
Günün sonunda geri alabilirsin.
À la fin de chaque service... assure-toi qu'il revienne à mes côtés.
Her vardiya sonunda.. evine, bana gelmesini sağla.
Tu sais qu'ils meurent tous les deux à la fin de ce film!
Filmin sonunda.. - ikisi de ölüyor!
et tu m'as promis que je pourrais t'arreter après la fin de ta mission.
Ve görevin bittikten sonra seni alacağıma söz verdin.
Il n'y a pas de moyens qui justifient la fin pour ça.
Hiçbir şey bunu haklı çıkaracak kadar önemli olamaz.
A la fin de la journée, c'est tout ce que j'ai.
Günün sonunda elimde kalan bu tamam mı?
Ce que j'ai vu arriver dans le film... la fin de tout.
O filmlerde ne gördüm George... her şeyin sonunu.
Et si je n'ai pas d'information sur sa fille quand il reviendra, je ne connaîtrais jamais la fin de cette histoire.
Eğer kızı hakkında bir istihbarata ulaşamazsam geri geldiğinde çenesi asla kapanmaz.
Et ce qu'on est sur le point de faire sera la fin.
Yapmak üzere olduğumuz... son olacak.
Ma mère dit que c'est un fin limier.
Annem onun kazak giymiş bir tazı olduğunu söyler hep.
Mais cette fin n'est pas assez poétique, n'est-ce pas?
Ama bu yeterince şiirsel olmaz, değil mi?
Et l'Onion City Film Festival approche, un festival cinéma et vidéo expérimental en fin d'année.
Onion City Film Festivali yaklasiyor. Yil sonunda yapilacak deneysel bir film ve video festivali.
Je partirais juste après la fin de la pièce.
Oyun biter bitmez oraya gidecegim herhalde.
Alors que nous approchons de la fin de la crise, le président a rappelé à Khrouchtchev qu'il reste un gros effort à fournir pour dissiper les peurs de la guerre entre la Russie et les États-Unis.
Bu krizin sonuna doğru ilerledikçe, Başkan, Rusya ile ABD arasındaki savaş korkularını gidermek için büyük bir gayret gösterdiğini Kruşçev'e hatırlattı.
Mais on n'avait pas vu cette coordination depuis la fin de la guerre.
Evet, fakat savaşın sonundan beri bu seviyede bir koordinasyon görmemiştik.