Translate.vc / French → Turkish / Fusion
Fusion translate Turkish
1,791 parallel translation
Le champ de détection radioactif ne relève aucun produit de fusion.
Radyojenik algı alanına yakalanan, füzyon ürünleri ile ilgili bir veri bulunamıyor.
- C'est mauvais? - Pas en soi. Mais combiné avec le projet de Kylie, ça peut générer une réaction de fusion.
Kendi başına değil ama Kylie'nin projesiyle birleştiğinde hidrojen, büyük bir füzyon reaksiyonuna sebep olabilir.
C'est saturé. Comment prévoir que quelqu'un allait créer une réaction de fusion stellaire?
Birilerinin kendi kulüplerinde, yıldızsal bir füzyon reaktörü yaratacağını nereden bilebilirdim?
Et imploser, c'est bien? Oui. Quand le soleil pourra plus faire de fusion,
Güneş, füzyon reaksiyonuna elverişsiz hale geldi mi hepimiz güvende oluruz.
La quasi-fusion d'il y a une semaine... les informations disent que l'accident est dû à un employé.
Neredeyse erime ile sonuçlanan bir kaç hafta önceki olay... Haberlerde kazaya bir çalışanın neden olduğunu söyledi.
On dirait que la fusion Gates-Taggart bat son plein.
Görünüşe göre Gates-Taggart birleşimi son sürat devam ediyor.
La fusion de tous ces programmes n'est-elle pas dangereuse?
Bütün bu şeyleri birleştirmek potansiyel olarak tehlikeli değil mi?
Prêt pour la grande fusion de ce soir, Eriksen?
Akşam için hazır mısın, Eriksen? Büyük buluşma.
Messieurs, M. Li, veuillez consulter la page n ° 5 du document sur la fusion.
Baylar, Bay Li. Lütfen birleşme dokümanlarınızın 5. sayfasını açar mısınız?
C'est la fusion.
Karışık. Kafa karıştırıcı.
C'est une fusion au coeur du réacteur.
Facianın eşiğine gelmişiz.
Le mélange, la fusion de deux êtres pour créer une entité unique.
İkimizde hiçbirşey kaybetmemize rağmen, farklılıklar geçireceğiz.
On ne propose qu'une fusion.
Birleşme bizim tek teklifimiz.
On est dans une situation précaire à cause de la fusion, et on est obligés de prendre des décisions difficiles.
Şu anda birleşmeden dolayı, istikrardan uzak bir durumdayız, ve bu zor kararlar arasında sıkışıp kaldık.
- Tout ce travail sur la fusion d'Ojai vous a propulsé.
Ojai birleşmesi için tüm çalışmaların seni en üst sıralara taşıdı.
Je ne t'ai jamais vue travailler avec du sucre en fusion.
Senin hiç şeker ağı yaptığını görmedim.
Une fusion de crottes... une fusion par la peur, la violence... et les poils.
Kaka birleşmesi... Birbirlerine korku ve nefretle bağlıydılar... ve kılla.
- Qui se soucie de la plaque dentaire ou des artistes prétentieux quand votre meilleure amie est au coeur d'un réacteur en fusion?
- En yakın arkadaşın burada eriyip giderken,. ... tabelacı veya gösterişçi sanatçıyı kim takar ki?
Je suis vraiment désolé, mais ma fusion est en danger.
Çok üzgünüm ama anlaşma risk altında.
La fusion partielle de la suture coronale crânienne indique qu'il avait au moins 25 ans.
Kafatasının yan kemiklerinin kısmi kaynaşması... en azından 25 yaşında olduğunu düşündürüyor.
Trois larbins c'est tout ce que vous avez à cause d'une spéculation sur une fusion.
Şirket birleşmesi diye bir şey duymadınız mı hiç?
Il fait chaud, c'est un laboratoire où il fait chaud à cause de la fusion.
"Füzyon" yüzünden laboratuar çok sıcak.
Malgré que le mélange de débris en fusion ne soit plus lumineux... Ce dernier continue de s'élargir... et atteindre un diamètre de 40 km...
Alev topunun ve enkazın oluşturacağı karışım patlamanın etkisini 40 km yarıçaplı bir alandan daha fazla ileriye yayılmasına neden...
Car l'amour est la fusion et de voir toutes choses en vous et vous en toutes choses ne peut avoir de condition, car, en fait, nous sommes toutes choses à la fois.
Çünkü sevgi eşitliktir, her şeyi kendin olarak görmenin, ve kendini her şey olarak görmenin ön şartı olamaz, çünkü gerçekte hepimiz her şeyiz.
Il pourrait y avoir du magma en fusion sous sa croûte... s'accumulant, en attendant l'occasion de s'échapper
Şu anda kabuğunun altında, yüzeye püskürmeye hazır, serbest bırakılmayı bekleyen magma tabakaları olabilir.
Ces couleurs chatoyantes sont de la roche en fusion, des volcans crachent de la lave.
Bu muhteşem renkler, yanardağların uzaya yanan kül ve sülfür yaymasıyla oluşuyor.
Chaque atome dans notre corps a été produit par la fusion nucléaire grace aux étoiles qui sont mortes bien avant la formation de la Terre.
Bedenimizdeki her atom, Dünya daha doğmadan önce ölen bir yıldızın içinde gerçekleşen, nükleer füzyonun birer ürünü.
Elle entre en fusion
Yavaş yavaş eriyor.
On se marie. C'est une fusion importante.
Biz evlenip kuvvetli bir ortaklık kurmak üzereyiz.
Par contre, tu ne feras rien pour moi, ton meilleur ami, dont le cerveau est en fusion...
- Hayır değil. - Ama sen beyni erimekte olan en iyi arkadaşın için bir şey yapmıyorsun. Ben?
- fusion.
- birleşme hakkında.
- Une fusion?
- Birleşme mi?
- La NBA? - Une fusion?
- Biz birleşiyor muyuz?
Fusion.
Birleşme.
- Tu veux foutre en l'air la fusion?
- Birleşmeyi bozmak mı istiyorsun? Durma.
Cette histoire de fusion est vraiment compliquée.
Bu birleşme mevzusu iyice karmaşık bir hal aldı.
Ton genou est mort... la fusion n'était pas ton problème, tu allais prendre ta retraite.
Dizin de sakatlanmıştı... birleşme de senin için hiçbir anlam ifade etmiyordu, her halukarda emekli olacaktın.
Je te paie le reste quand ils m'auront verser l'argent de la fusion.
Geri kalanını anlaşma parasını aldıktan hemen sonra göndereceğim.
Cette vierge va être sacrifiée dans la lave de gélatine en fusion!
Bu bakirenin, kaynar jöle lavında kurban edilmesinin vakti geldi! - Kurban et!
Au plus profond de son noyau en fusion, sous la pression, la lave est pulvérisée en cendres, et expulsée dans l'air.
Volkanın eriyik çekirdeğinin derinliklerinde lav, basınçtan kül haline gelir ve yukarı doğru havaya püskürtülür.
- Alors la fusion se fait?
- Birleşme olacak mı? Öyle gözüküyor.
Mais il est contre la fusion!
- Thierry bu birleşmeye karşıydı!
J'explique ce qu'est une fusion pour les employés.
Çalışanlara birleşmenin ne olduğunu açıklayacağım.
" La fusion plaît aux actionnaires
" Birleşme hissedarlar için iyi bir şey olsa da çalışanlar için değildir.
Je m'occupe donc de l'Italie. Mais après la fusion il faudra un président.
Birleşmeye kadar İtalya kısmını yöneteceğim, ama daha sonra yeni bir başkan bulmak zorundayız.
Écoute, si je suis ici et pas au bureau, c'est que je me fous de la fusion.
- Bu fırsatı... Eğer ofiste olacağıma buradaysam birleşme beni hiç ilgilendirmiyor demektir.
Techniquement on ne peut pas "gagner" une fusion puisque c'est une fusion.
Bir birleşme kazandığını söylemek teknik olarak yanlış olur çünkü o bir birleşme.
- À cause du truc que tu disais? - Oui, de la fusion.
- Bana söylediğin o şey yüzünden mi?
LE RÔTISSEUR VI Fusion planétaire.
"En sıcak gün 6 ; Küresel soğuma"
C'est une vraie fusion, nous deux.
Yani birbirimizi tamamlıyoruz gibi bir şey.
C'était en quelque sorte cette fusion incroyable de créativité.
Şaşkınlıktan ağzınız açık kalmasın, dostlarım.