Translate.vc / French → Turkish / Gravé
Gravé translate Turkish
22,389 parallel translation
Aussi grave que cela paraisse, ça peut être pire.
Ne kadar kötü görünsede daha da kötüleşebilir.
C'était grave...
Böbrek kanseri gibi bir şey.
Ils lui mettent grave la pression pendant l'interrogatoire.
Buraya gelmen gerektiğini düşünüyorum.
Vous me regardez d'un air grave et me posez un tas de questions auxquelles je peux pas répondre.
Sen haşin bir yüzle bakarken onlar cevaplanamayan sorular soruyor.
- Quoi? - Oui, mais c'est moins grave.
- Ama önceki kadar kötü değildi.
Ce n'est pas grave.
Önemli değil.
Le système classique ne te convient pas, mais ce n'est pas grave.
Geleneksel ortamlar sana uymuyor ama önemli değil.
- Ce n'est pas grave.
- Önemi yok.
Ce n'est pas grave?
Önemi yok mu?
- C'est pas grave.
- Tamam, önemli değil.
Une inondation si grave que le lit du fleuve a changé. Tous les affluents ont été décalés.
Öyle büyük bir taşkındı ki, nehrin yerini değiştirdi.
Non, mais la came, c'est grave.
Hayır, ama ciddiydim, uyuşturucu meselesi.
C'est pas grave.
Önemli değil. Hoşuma gidiyor.
Il semble y avoir grave atteinte à la réputation.
İtibarınızı cidden zedeleyecek şeyler var.
Ça doit être plutôt grave, en tout cas.
Oldukça kötü bir şey olmalı.
Ma voix pourrait être plus grave.
Ya da sesim kalınlaşacak.
- C'était grave?
- Ne kadar kötü?
Un chant grave.
Düşük bir hımm.
C'est grave.
Bu işin şakası yok.
Et c'est pas très grave.
Çok da önemli bir şey değil ayrıca.
Ce n'est pas grave.
Sorun değil.
C'est pas grave.
Sorun değil.
Non, c'est pas grave.
Pekala. Yok, sorun değil.
- C'est pas grave.
- Sorun değil bak.
Tu n'es pas intéressée. Pas grave.
İlgilenmiyorsun, sorun değil.
Même le dirigeant intérimaire d'une grande société de Wall Street ne peut pas nier les conséquences d'un grave accident de voiture.
Büyük bir finans şirketine vekaleten başkanlık eden biri bile ciddi bir trafik kazasının sonuçlarını göz ardı edemez.
Non, c'est pas grave. Je suis désolé.
Ben özür dilerim.
- C'est pas grave.
- Sorun değil.
C'est pas grave si tu n'aimes pas ça.
Evet, neyse, sevmiyorsan sorun yok.
Comme tu veux, c'est pas grave.
Neyse, boş ver, önemli değil.
C'est pas grave.
Her neyse.
- C'est pas grave.
- Tamam. Anlıyorum.
Je ne peux pas lire le langage. Ce n'est pas grave.
O dili okuyamıyorum.
Si tu rates un match sur 121 c'est pas bien grave.
Bir tane maçı kaçırırsan ölmezsin ya.
C'est très grave.
- Oldukça ciddi bir mesele.
Mais ce n'est pas grave de vous laisser tomber? Pensez-vous que votre famille ne vous aimerait plus si vous démissionniez?
İşini bıraksan ailen seni sevmeyi bırakır mı sence?
Mais avec William en état d'arrestation, vous êtes en grave danger.
Ama William gözaltındayken kesin bir tehlike içindesiniz.
Il n'y a pas de crime plus grave que d'être un parent à moitié.
Kötü ebeveynlikten daha büyük suç yoktur.
C'est pas grave Maman.
Sorun değil anne.
C'est une grave atteinte à la réputation.
Şöhretine ciddi anlamda zarar verebilecek bir şeye bakıyorsun.
Oh non, c'est pas grave John.
O kadar da önemli değil, John.
Quelque chose de grave?
Ciddi bir şey mi?
Ce n'est pas si grave que ça.
Sandığın kadar kötü değil, tamam mı?
Mon Dieu, c'est grave?
Tanrım, hastalığı ciddi, değil mi?
Ils parlent beaucoup, jouent au base-ball et répètent : "Je suis grave pas noir."
Hayır, çok konuşur ve beysbol oynarlar ve hep... "Hiç zenci değilim yaa!" havasındadırlar,
- Pas grave.
- Her neyse.
- Pas grave.
- Sorun değil.
Si c'est le cas, c'est une grave atteinte...
Çünkü eğer öyleyse bu tarz bir ihlal...
C'est très probable, si l'état du président est aussi grave qu'on l'imagine.
Başkan'ın yaraları düşündüğümüz kadar ağırsa bunun gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel.
C'est grave, madame.
Durum ciddi efendim.
C'est grave?
Ne kadar ciddi?