Translate.vc / French → Turkish / Gravés
Gravés translate Turkish
2,152 parallel translation
Londres s'en remettra, comme toujours, même si ces événements resteront gravés dans l'histoire
Her zaman olduğu gibi Londra kendini toparlayacaktır. Gerçi, bugün yaşananlar tarih olacak gelecek asırlar boyu konuşulacak!
Jamais nous ne vous oublierons... jusqu'à la fin de nos jours. Vous êtes à jamais gravés dans nos cœurs.
Hayatımızın tüm gününde sizleri hatırlayacağız.
Des dessins géants gravés dans le sol désertique du Pérou.
Peru çölünde, düzlüklere kazınmış, eski devasa çizimler.
Tous sont gravés au plus profond de moi!
Tümü içime kazınmış kelimeler.
Ils furent gravés par le fondateur, Isaac Fowler.
Mount Angel'i kuran kişi peder Isaac.
Ils sont resté gravés dans ma mémoire comme un chewing-gum sous une chaise.
Sandalyeme yapışan sakız gibi onlarda benim aklımda kaldı.
Aucun défaut, non gravés et tout à nous.
Kusursuz ve bizim. Parıltılar.
Éraflures sur le visage, peut-être des morsures. Des mots gravés au rasoir sur la poitrine. "4 LOVE".
Yüzünde ısırmadan olması muhtemel yaralar var ve göğsüne usturayla yazılmış "AŞK İÇİN" ifadesi var.
Sans ça, vous vous feriez de graves blessures.
Ağrı olmazsa kendinize ciddi hasar verebilirsiniz.
Tes blessures sont plus graves qu'on le pensait, ma chère.
Korkarım yaraların ilk başta düşündüğümüzden daha kötü durumdaymış tatlım.
Des affections héréditaires graves.
Ağır kalıtımsal hastalıklar, evet doğru.
Les brûlures à la tête ne sont pas graves.
Kafa derinizdeki yanıklar ciddi değil.
J'étudie des enfants avec de très graves traumatismes.
Ciddi travmalar yaşamış çocuklar üzerinde çalışırım.
Dans les cas de sévices graves et répétés au cours de l'enfance, il peut y avoir un schéma de stress post-traumatique.
Çocukken sert ve devamlı kötü davranışa maruz kalma durumlarında post-travmatik stres modeli geçerli olabilir.
- Plusieurs blessures graves.
- Birçok yerinden yaralanmış.
On n'est pas équipés pour les blessés graves.
Ağır yaralıları tedavi edebilecek donanıma sahip değiliz.
De grandes quantités de drogues ont été saisies dont 80 kg de cocaïne, 62 kg d'héroïne, de l'ecstasy, du Mandrax et de la méthamphétamine. La police a effectué 93 arrestations pour des crimes graves :
Ayrıca büyük miktarda uyuşturucu ; 8 kilogram kokain, 62 kilogram eroin, ayrıca ekstazimandrax ve enfatamin... polis ; cinayet, tecavüz ve silahlı soygun içeren 93 tutuklama yaptı.
500 policiers et militaires ont pris part à une opération d'envergure à Hillbrow. La police a saisi 591 armes à feu et 2 714 munitions. La police a effectué 93 arrestations pour des crimes graves :
Alın şunu.
On les fait en cas de graves manquements aux règles.
Şirket yönetimine göre iğrenç ve göze batan şiddet olayları içindir.
- Non, chérie, vous avez raison, il faut s'attendre à de graves répercussions, il n'y a pas de quoi rire.
- Hayır, hayatım. Kesinlikle haklısın. Burada son derece ciddi bir sorun var.
Ce sont des accusations graves.
Ciddi suçlama.
Les blessures à la tête sont souvent plus graves qu'on le croit au départ.
Aslında, kafa yaralanmaları sıklıkla başta göründüğünden daha ölümcül olabilir.
- Si, il y a des choses graves.
Bazı şeyler ciddidir.
- Si, y a des choses graves.
Hayır. Önemli şeyler de vardır.
Le nouvel appareil qu'il a créé pourrait créer de graves dommages si je venais à mourir.
Birazdan ölecek olmam gibi kötü bir olayın gerçekleşmesi ihtimaline karşı kusursuz bir cihaz yeni tamamlandı.
- Je n'ai rien à foutre de vos soucis de bourgeoise car j'ai de plus graves problèmes.
Ben senin yüksek orta sınıf sorunlarından bahsetmiyorum.
On a commis des délits fédéraux graves,
Federal bir suç işledik.
Nos problèmes sont graves.
Sorunlarımız ciddi.
Les pénuries ne sont pas si graves.
Kıtlık herkesin düşündüğü kadar kötü değil.
Pas d'augmentation aux crimes graves et 1 % plus de crime en général.
Cinayetlerde artış yok, toplam suç oranında % 1 artış var.
Il s'est passé des trucs super graves!
- Bazı ciddi şeyler meydana geldi.
Vous êtes graves.
Sorununuz nedir?
Elle a commis 30 délits graves dans 12 systèmes stellaires.
12 yıldız sisteminde 30 farklı suç işledi.
Même une brève exposition cause de graves dommages pulmonaires et les produits chimiques brûlent la peau.
Özetle ciddi akciğer hastalıklarına,... ve ciltte kimyasal yanıklara yol açar.
On a de graves problèmes locaux, des affaires à régler.
Çok ciddi sorunlarımız var. Önemli konular.
"Il est évident que le FBI a commis de graves erreurs à votre encontre."
"FBI'ın size karşı davranışlarında bazı büyük hatalar yaptığı ortadadır." Bu ifade...
De graves accusations.
Bunlar ciddi iddialar.
Tu as des soucis bien plus graves, crois-moi.
Endişelenmen gereken başka şeyler var. İnan bana.
C'est le dernier discours de Megan et Abby Graves.
Pekâlâ, hepsi bu. Megan ve Abby Graves'in son gezisi.
C'est le dernier discours de Megan et Abby Graves.
Şey, hepsi bu. Megan ve Abby Graves'in son gezisi.
Abigail Graves, dégage! - Il va te tuer.
Abbygail Graves, git buradan!
Megan et Abby Graves, chasseuses de monstres.
Megan ve Abby Graves canavar avcıları.
Tous sans exception, que ce soit pour des faits mineurs ou graves, ont été condamnés.
Her çocuk farklı nedenlerle... Ciavarella'nın önüne çıktı... Bazısı önemsiz, bazısı önemli hepsini gönderdi.
Nous sommes dans une situation de crise qui pourrait avoir des conséquences plus graves que la crise de 1929.
Büyük Buhran'dan bile daha kötüye gidip, mantar gibi çoğalabilen ciddi bir kriz durumunun içerisindeyiz.
condamné à 8ans pour avoir lancé un cocktail Molotov, en provoquant de graves brûlures à un membre de la police Basque...
Attığı molotofkokteylinin bir Bask polisini ağır yaralamasından dolayı 8 senelik hapis cezasına çarptırılmıştı.
À quel point ses problèmes financiers étaient-ils graves?
Bayan Withers, maddi durumu ne kadar kötüydü?
" Décès accidentel de Josh Bancroft, âgé de 14 ans, au domicile familial, suite à de graves blessures, alors qu'il maniait une tondeuse à gazon.
"Josh Bancroft, 14 yaşında, " ailesinin evinde bir kaza sonucu öldü. Çim biçme makinesiyle ağır yaralanan çocuk,
L'inspecteur Blair m'a dit que le canon était rouillé et que les cartouches à blanc avaient de la poudre en trop. À bout portant, le rembourrage aurait pu causer de graves blessures.
Şimdi, detektif Blair'in bana dediğine göre, namlusu aşınmış ve kuru sıkının içinde biraz fazla barut varmış, yakın mesafeden ateş edilmesinden dolayı da, ciddi zarara neden olmuş.
C'est froid et stérile et il n'y a pas de décisions graves à prendre, en fait, aucune décision.
Duygusal yönden temiz, steril. Büyük kararlar almayı, hatta hiç karar almamayı sağlayacak bir yer.
- J'ai des informations graves.
- Elimde çok ciddi bir bilgi var.
Maman a envoyé la cavalerie. Tu dois avoir de graves ennuis.
Annem sana süvari göndermiş, başın büyük dertte dostum.