Translate.vc / French → Turkish / Habit
Habit translate Turkish
520 parallel translation
Je vais chercher ton habit dans le placard, où tu l'as laissé.
Takım elbiseni getireyim. Gittiğinden beri gardıropta duruyor.
J'ai d'abord porté la tunique de collégion, Puis l'habit d'étudiant!
Önce liseli, sonra üniversiteli.
Donnez-moi mon habit de campeur et je deviens grand cuisinier.
Evet, kamp kıyafetlerimi giyindiğimde birinci sınıf bir aşçı oluyorum.
Vous m'aidez drôlement! Où avez-vous eu cet habit?
Bu takımı da nereden aldın?
C'est impossible, je n'avais pas mon habit d'équitation.
Ata binmediğimden eminim. Çünkü üzerimde ona uygun kıyafetim yoktu.
Nous avons dîné avec deux de leurs délégués et chose inouïe, ils étaient en habit!
Akşam yemeğinde iki Sovyet konuğumuz vardı. Buna inanmayabilirsin, ama seni temin ederim ki uygun bir şekilde giyinmişlerdi. - Frak giymişlerdi.
Ton habit de soirée.
- Balo için hazırlanmayı
Vous avez déchiré votre habit.
Sanırım ceketinizi yırttım.
Si vous aviez attendu mes explications, votre habit ne serait pas déchiré.
- Açıklamama izin verseydiniz... - Sorun ceketim değil ceketiniz hala sapasağlam dururdu.
Mettez votre habit et retournons au Ritz.
- Otele dönüp çıkmadan onu yakalayalım.
Avec un habit de velours bleu.
Mavi kadifeden bir binici takımı alırım. Çok beğenecek.
- Ton nouvel habit?
- Bu yeni takım elbisen mi?
Avoir un habit, c'est mon rêve...
Hep frak giymeyi hayal ettim.
Pouvez-vous expliquer les tâches de sang retrouvées sur votre habit?
Elbisenizdeki kan lekelerini açıklayabilir misiniz?
Une autre fois... le taureau était si près, que Garabato a dû... extraire les poils de l'habit de Juan.
Ole. Bayram günü Corrida'da ismi anons edildiğinde onu görmeliydiniz. Boğanın çok yakınındaydı, sonraki gün...
Il n'était pas si mal dans son habit de concierge avec le pantalon serré et les bottes avec le bout jaune et ce petit chapeau en soie.
Dar pantolonu, birinci sınıf sarı çizmeleri ve ipek şapkasıyla seyis üniformasının içinde hiç fena görünmüyordu.
Le pardessus clair accompagnait l'habit. Mais il était si court qu'on voyait dépasser les pans.
Bir erkek smokinle, taba rengi palto giyerdi ama bu o kadar kısaydı ki, siyah etekler alttan 15 santim sarkardı.
Et ainsi, alors que le soleil tropical disparaît à l'ouest, nous quittons le petit Pablo, oiseau de paradis, l'image même de la santé dans son nouvel habit doré.
Güneş batıda yavaşça batarken küçük Pablo'yu bu cennette bırakıyoruz. Yeni esmer giysisiyle birlikte.
Un cor de chasse, un habit de roi, 3 têtes de mort, des épaulettes dorées, et une robe de mariée.
İşte sahne eşyaları : bir boynuz, bir mavi kraliyet tuniği, üç kafatası altın apolet, iki çift deri ayakkabı ve bir tane de gelinlik.
Ci-gît Baptiste. La vie lui aura donné une volée de bois vert. Un habit de bois blanc.
Hayat ona kırmızı bir çiçek, ağır bir mağlubiyet, tahtadan bir palto verdi.
L'habit n'est pas primordial pour être un tueur de péchés. Je sais.
Günah çıkartmak için bir erkeğin özel giysilere ihtiyacı yok.
Quel bel habit!
Çok şık olmuşsun Pip.
Ce mardi-là, en voyant Joe... grotesque dans son habit neuf, j'avoue que si j'avais pu payer pour le tenir éloigné, je l'aurais sûrement fait.
İtiraf etmeliyim ki... o Salı sabahı... garip duran yeni elbisesinin içinde... Joe'yu görünce... para verip onu uzak tutabilseydim... bunu kesinlikle yapardım.
Harry va déchirer son habit.
- Harry elbisesini yırtacak.
Vous me reconnaîtrez. J'aurai l'habit d'un avocat.
Bir avukat gibi giyinmiş olacağım.
Car l'habit révèle souvent l'homme.
Zengin ama gösterişsiz olsun.
Vous êtes assis sur mon habit.
Paltomun üzerinde oturuyorsun.
L'époque, vous comprenez. Pamela, l'habit ne fait pas ce rôle.
Pamela, dinle, bu rolü oynamak kostümlerden öte bir şey.
Un smoking, un habit et si vous n'êtes pas sage, une jaquette.
Smokin, kuyruk ve dikkatli olmazsan onları keserim.
- Un habit, ridicule!
- Kuyruk mu, saçma!
Je vais repasser votre habit, monsieur.
Gece kıyafetlerinizi ütülemem gerekiyor.
Je vous prie de me rendre immédiatement mon habit!
Bay Edmondo, takım elbisemi istiyorum.
Tu payes, je te rends ton habit.
Ödemeni yaptığında takım elbiseni alırsın.
Ne portez pas de béret avec un habit... vous n'auriez même pas dû mettre un habit!
Bu kıyafetle bere giyilmez. İşin aslı o kıyafeti hiç giymemeliydin.
Un habit!
Saç!
Quand les lumières s'éteignent au royaume de la sciure et du pop-corn, le cirque enlève ses paillettes et met son habit de combat pour affronter le temps et la distance.
Patlamış mısır kutuları ve çöplerle dolu bir meydanda Bu sefer ayrı bir savaş başlar Gerçek bir savaş manzarası ve zaman.
Car il avait marché sur les basques de mon habit
Ve o da beni kovalamaya başladı
un homme ne peut être jugé à la couleur de sa peau, ni à son habit, ses bijoux ou ses trophées,
" Bir adamı derisinin rengine göre, elbiseleri, mücavherleri ve zaferlerine bakarak değerlendirmeyin.
Je porte très bien l'habit et le noeud blanc.
- Sahi mi? Resmi giyinince kendimi daha iyi hissediyorum.
Où est mon habit?
Yemek için zamanım yok. Eve gitmem lazım. Elbiselerim nerede?
J'ai même revêtu mon habit de noces.
Damatlığım bile üstümde.
J'ai revêtu l'habit d'étudiant... puis de prêtre... pour essayer de le cacher.
Üzerine âlim elbisesi geçirdim cüppeye sardım örtmeye çalıştım.
Et vous venez ici, en habit du dimanche. Que puis-je dire?
Sonra senin geleceğin gün, süslenmeler falan.
L'habit fait le moine.
Adam görevi yapar, huh, Harry?
"L'habit ne fait pas le moine".
"Kurt kuzu gibi giyinir"
Je vous apporte un habit qui en dira plus.
Sana daha güzel bir kumaş getirdim.
Mes bras se sont languis de le tenir, mais je n'ai pas même osé toucher la frange de son habit.
Kollarım onu tutmak için acı çekti ama giysisinin ucunu bile tutmaya cesaret edemedim.
La force et l'honneur sont notre habit.
Bizim giysimiz güç ve onur.
Gershwin la jouait à New York en habit.
George Gershwin, New York'ta çalarken, bu, smokinlilerin müziğiydi.
Mettez votre habit immédiatement.
Biran önce frakınızı giymeniz lazım.
Sam! Mon habit!
Sam, ceketimi getir.