Translate.vc / French → Turkish / Héin
Héin translate Turkish
61,376 parallel translation
U.S Marshals, hein?
U.S. Marshals, öyle mi?
Tu prends plus des médocs, hein?
Büyük ihtimal ilaç kullanmıyorsun, hm?
Oh, et bien si tu es un vrai fan, tu reconnais ceci des livres cette scène iconique, hein?
Oh, uh, oh, yani... gerçek bir fansanız, bunu kitaplardan hatırlacaksınızdır..
Pourquoi avez-vous fais ça hein?
Mesele neydi hem?
Tu dis pas grand chose, hein?
Pek konuşmuyorsun, değil mi?
Et si tu te trompes, hein?
- Ya yanılıyorsan?
Incroyable, hein?
Harika değil mi?
Ça a toujours été ou blanc ou noir avec toi, hein?
Her şeyi bu kadar siyah ve beyaz görüyorsun, değil mi?
Mon coeur, tu es une grosse mangeuse hein?
Bir tanem, ne kadar da obursun bakayım.
- C'est la vie, hein?
- C'est la vie, değil mi?
Quelle nuit, hein?
Ne gece ama!
Qu'Est-ce que c'est que ca la, Hein?
Burada neler oluyor böyle?
C'est le bruit d'une fête Gloria, hein?
Partinin sesi Gloria.
Ça sonne exactement pareil, hein?
Biraz benziyor, değil mi?
Bon point. Tu as le numéro d'Haley hein?
Haley'nin numarası var sende, değil mi?
Ne laisse pas le travail te rendre folle, hein?
İşlerin seni germesine izin verme.
C'est plutôt cool, hein?
Çok güzel değil mi?
Et comment vous pensez faire ça, hein?
- Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsunuz?
Sacrée fête, hein?
Bir çeşit parti herhalde, öyle mi?
Tout ça est une vaste blague pour vous, hein? Maire?
Bütün bunlar sana şaka gibi geliyor, değil mi başkan?
Foutre mille yodel-oos à l'arrière de ma Lexus et faire du porte à porte? Hein? Hein?
Binlerce ton malzemeyi arabamın arkasına bağlayıp kapı kapı dolaşayım mı?
Dure journée, hein?
Zor gün, değil mi?
hé mon pote, ce n'est pas moi qui lui ai injecté le poison, hein?
Kanka, ona zehir enjekte eden ben değilim, tamam mı?
C'est un enfer d'une façon de venir dans le monde, hein?
Dünyaya gelmek için ne biçim bir yol değil mi?
Ouf. Assez incroyable, hein?
İnanılmaz değil mi?
Il est fou, hein?
Çılgınca değil mi?
Je l'ai fait bon, hein?
- İyi iş çıkardım değil mi?
Qui a besoin de lui, hein?
Hey! Onu kim ne yapsın, değil mi?
- Hé, Cece. - Hein?
Hey, Cece.
Sors de ton propre chemin jeune femme, hein?
Kendi yoluna taş mı koyuyorsun hanımefendi?
hein?
Ha?
C'est dégueulasse, hein?
Çok çirkin, değil mi?
Donc... Donc, je savais pas qui c'était, hein, mais je savais que c'était quelqu'un d'important, parce qu'il devait y avoir exactement cinq rondelles de citron dans leurs verres.
Kim olduğunu bilmiyordum ama önemli biri olduğunu anlamıştım çünkü sularında tam beş dilim limon vardı.
Excitant, hein?
Heyecanlısın, değil mi?
C'est sans viande, hein?
İçinde et yok, değil mi?
Plutôt ennuyant, hein?
- Oldukça sıkıcı, değil mi?
Tais-toi, hein?
- Çenemi kapayayım ha?
C'est votre vrai nom, hein?
Senin gerçek adın bu, değil mi?
Folle journée, hein?
- Ne gün ama.
Il te manque, hein?
Onu özlüyorsun değil mi?
- Je sais, hein?
- Değil mi ya? - Hayır.
Je suis toujours payé, hein?
Yine de paramı alacağım, değil mi?
Mais, vu qu'il est mort, je suppose que nous ne saurons jamais, hein?
Öldüğüne göre asla öğrenemeyeceğiz sanırım.
Hein? Quoi?
Ne dedin?
- Je ne parle pas le "hein?"
İmkansız çünkü "Ne?" diye konuşmuyorum.
Marrant, hein?
- Callahan'la.
Tu sais que c'est de la folie, hein?
Bunun manyaklık olduğunu biliyorsun, değil mi?
Tu sais que c'est mon coeur qui parle, hein?
Bunları seni sevdiğim için söylediğimi biliyorsun değil mi?
- Je suis Danielle, hein?
Ben Danielle'im değil mi?
New-York hein?
New York, öyle mi?
- Hein?
- Ne?