Translate.vc / French → Turkish / M
M translate Turkish
4,684,405 parallel translation
J'ai dû travailler quand tu as été viré.
Sen işinden olduktan sonra çalışmak zorunda kaldım.
Je t'avais acheté un cendrier en cristal, pratiquement du diamant.
Ben sana güzel bir küllük aldım. Kristalden yapılmış. Neredeyse elmas sayılır.
Je me casse le cul 6 nuits par semaine sur tous les nids de poule, pour fournir un service important.
Haftanın altı gecesi kıçımı yırtıyorum, yoldaki her kasisi hissediyorum çünkü değerli bir hizmet sunuyorum!
Tu m'as dit que tu l'avais eu au Bureau de l'emploi.
Dur bakalım! O işi, İş Bulma Kurumu'nda bulduğunu söylemiştin.
N'empêche que je gagne de l'argent.
Kimseden sadaka almadım! Eve para getiriyorum!
Tu m'as pris mon argent!
Benden para aldın!
Je l'ai caché pour que tu n'achètes pas encore une télé de merde!
Yine sikik bir televizyon alma diye saklamak zorundaydım!
Tu m'as volée!
Benden para çaldın!
À cause de toi, j'ai vendu mon pendentif pour faire fabriquer mon invention!
O yüzden, icadımı yaptırabilmek için bana verdiğin kolyeyi rehin verdim.
Ne reviens jamais, je m'en fiche.
Asla eve gelmesen de olur!
Si j'en avais eu une il y a 15 ans, on en serait pas là.
15 yıl önce bir kılıfım olsaydı bugün burada olmazdık!
On m'appellera M. Moto...
Bana Bay Moto... Kros diyecekler!
Écoute, je suis désolé de t'avoir laissé sur le trottoir.
- Lütfen, beni dinle. Geçen gün seni yolda bıraktığım için üzgünüm.
Je t'aiderai, pour Scoop.
- Scoop Dunbarton'ı indirmeni sağlarım.
Tu veux que je te reprenne après ce que tu m'as fait? Il y a un Portoricain innocent en prison à cause de nos péchés.
- Bana ve bizim günahlarımız yüzünden hapse giren masum Porto Rikoluya yaptıklarından sonra seni işe geri alacağımı mı sandın?
Eh ben t'as raison, il faut que je me débarrasse de Scoop.
Haklısın, alacağım. Scoop'tan kurtulmam gerekiyor!
Si je veux sauver mon mariage, il me faut un boulot de jour.
Evliliğimi kurtarmalıyım ve bunun tek yolu, eski işime geri dönebilmek.
Rendez-vous demain, on n'a pas de temps à perdre.
Yarın buluşalım. Kaybedecek vaktimiz yok.
C'est tout ce que t'as, chochotte?
Elinden bu kadar mı geliyor ödlek?
Pardon, mais j'ai hâte de voir Sue.
Affedersin. Sue'yu göreceğim için heyecanlıyım.
Sue veut me quitter?
Olamaz. Sue benden ayrılacak mı?
Quelqu'un a demandé un petit-déj'au lit?
Biri yatakta kahvaltı mı istemişti?
Frank, on a besoin d'aide.
Frank! Yardıma ihtiyacımız var.
Un prêtre, ça connaît rien au mariage!
Arayıp yer ayırtayım. Sue, rahip evlilikten ne anlar?
On n'a pas besoin de prêtre!
Lanet bir rahibe ihtiyacımız yok!
Tu m'emmènes toujours au club d'informatique?
Beni bugün bilgisayar kulübüne götürecek misin?
J'allais vraiment m'ouvrir aussi.
Tam da açılmak üzereydim.
Viens déjeuner avec moi pour qu'on parle de tout ça.
- Öğlen buluşalım ve bu sorunun özüne inelim.
Je change mon planning, fais-en autant.
- Evet. Ben programımı değiştiriyorum ve senden de aynısını bekliyorum.
Je t'apporterai ta saloperie de tarte préférée.
- İyi! Sana o sevdiğin sikik turtadan da alırım!
4 papattes, ne me faites pas défaut!
Dört ayaklarım, beni kurtarın!
J'ai une question à te poser.
Baba, dur. Sana bir şey sormam lazım.
- Non, papa, écoute... il s'est passé un truc... - J'ai rien fait.
- Ben yapmadım!
Je veux plus me battre avec toi là-dessus.
Kevin, artık tartışmayacağım.
Ma petite chatte amène des copines.
Yarınki parti çılgın olacak. Balım arkadaşlarını çağırdı.
Pogo et moi, on a mis nos différends de côté vous aussi, j'espère.
Pogo'yla anlaşmazlıklarımızı bir kenara koyduk, siz de koyun isteriz.
Une seconde, on veut le faire virer, pas le tuer.
Dur bakalım Lou, Scoop'un kovulmasını istiyoruz. Onu öldürmeyeceğiz.
Henrietta, je crois en mon agitateur à salade mais je crois aussi en mon mariage alors, c'est impossible.
Henrietta, Salata Kurutucu'ya inancım tam ama evliliğime de inanıyorum. O yüzden, olmaz.
Tu reviens d'une parade ou quelque chose comme ça?
Nereden... Geçit töreninden falan mı geliyorsun?
On m'a fait serré pour une crosse de hockey que j'avais pas volée.
Birisi benim çalmadığım bir hokey sopası yüzünden suçu bana attı.
Mon père m'a envoyé à l'école militaire où on m'a appris honneur et discipline en me pétant la gueule constamment.
Babam beni askerî liseye yolladı. Orada beni sürekli döverek onur ve disiplini öğrettiler.
On m'a relâché hier soir grâce à mon niveau d'excellence et au chèque en bois de mon père.
Sürekli başarı gösterdikten sonra dün gece beni salıverdiler. Bir de babamın çeki karşılıksız çıktı.
Ma mère m'appelle, je crois.
Galiba annem beni çağırıyor.
Toi et moi, on a des trucs à régler.
Seninle yarım kalan bir işimiz var.
J'ai dû virer le bassin à requin, mais ça vaut le coup...
Köpek balığı akvaryumunu çıkarmak zorunda kaldım ama değdi. Harbiden.
Non, j'ai pas trop envie.
Yok, kalsın. Canım çekmedi.
- C'est sûr.
- Haklısın sanırım.
Je suis tellement contente.
Çok heyecanlıyım. Evet.
Mes amis du monde de la musique vont vous adorer.
Bütün müzisyen arkadaşlarım size bayılacak.
C'est votre premier pas sur le chemin de la gloire.
Bu süperstarlığa giden ilk küçük adımın.
- Putain!
- Ağzına sıçayım!