Translate.vc / French → Turkish / Met
Met translate Turkish
15,303 parallel translation
Parfois, quand il boit, il se met en colère.
Çok içtiğinde, kızdığında şiddet uygulardı.
Oui mais quand les "Flyers" de Philadelphie gagnent Quand ils marquent et qu'ils gagnent, ça me met de très bonne humeur Et du coup ça fait que mes performances sont bien meilleures
Evet, ne zaman Filedelfiya Flyers kazansa, skor yapıpı kazansalar, tamamdır bu beni iyi bir havaya sokar ve burada yaptığım şey daha iyi olur.
Je m'y met, mais ne vous inquiétez pas
Hallederim, ama merak etme
Bien, on met le match Non, pas le match
Biraz maç seyrederiz. Hayır maç olmaz.
On met plus d'epi?
Yine epi mi vereceğiz?
On la met sous moniteur. Tu t'en occupes?
Mönitörleri getirin.
Qui met la nourriture sur la table, hein? !
- Eve kim yemek getiriyor ha?
Qui met la nourriture sur la table, hein?
- Eve yemeği kim getiriyor ha? Sen değil!
Je vous met juste là, d'accord?
Hemen yanına götüreceğim.
Jesse, met la minerve.
Jesse, boyunluğu tak.
Okay, Sly, met l magnet en marche
Tamam Sly, mıknatısı aç.
Alors on s'y met!
Hadi başlayalım o zaman! A.P!
Type de met un peu de spin différent sur les choses, non?
Bazı küçük değişiklikler yapmak gerekiyor, değil mi?
Il me frappe, il essaie de me voler ma femme pendant qu'il met un petit pain dans le four d'Erica.
Beni yumrukluyor, karımı çalmaya çalışıyor hem de Erica'yla mercimeği fırına verirken.
Ou il vous met dans le pétrin et vous donne une hernie.
Ya da korse giydirip fıtık verir.
- Je m'y met.
- Bakıyorum.
Qui met un ange sur cet arbre avec le nom de son fils, Aidan?
Ağaca üzerinde oğlunun adı yazılı bir melek asıyor. Aidan.
Dieu te met à l'épreuve.
- Tanrı seni sınıyor dostum.
Dans quoi met-elle son nez là?
Şimdi neye burnunu soktu?
"Fridégaire"... où ont met les "sammiches".
Şandvişlerimizi puşdoyabına koyarız.
On fera ça demain matin, On s'y met.
Bunu yarın sabah yapıyoruz yani çalışmaya başlayalım.
Allez, on s'y met tous.
Pekâlâ millet, hadi işe koyulalım.
Tu vois, je sais que dans les films il y a souvent un montage où ils mettent de la musique sérieuse, alors qu'on regarde seulement un mec en train de taper très très rapidement, et après ça met "acquisition du serveur" et là, boom, quelque chose a été piraté.
- Yani biliyorum filmlerde sadece çok hızlı yazı yazan birini izliyor olsan bile çok ciddi müzik çaldıkları bir sahne oluyor ve sonra "sunucu sağlandı" yazıyor bir anda ve bir şeyler hacklenmiş oluyor.
Très bien, regarde les mains de la fille, et voit si elle met quelque chose dans son verre.
Pekala, gözünüzü kızın elinden ayırmayın ; bakalım içkisine bir şeyler atıyor mu?
Il doit avoir la puce émettrice qui met à jour le ver implanté dans ce bras.
İmplant teknolojisinde uzman. Kolunda solucanı yükleyen bir çip olmalı.
La réversion met également en doute sur toutes les théories de travail au sujet de la guérison, sourdine quelque espère Nous avons été en mesure de rassembler.
Geri dönüşüm tedavi ile ilgili tüm çalışma teorilerinde şüphe yarattı. Umut ışığını göremeyeceğimiz kadar söndürdü.
Et merde! Il me met la pression.
Durum fena, gene cılkını çıkarıyor.
Il met que du velours.
Sadece kadife giyiyor.
Quand je mange le cerveau de quelqu'un, il met en place le camp en moi.
Birinin beynini yediğim zaman, adamın beynindekiler beynimde kamp kuruyor.
Ça aura un goût de merde, car elle ne met jamais assez de sucre, mais essaie de ne pas crisper ton visage.
Tadı bok gibi olacak. Çünkü asla içine yeteri kadar şeker koymaz. Ama suratını buruşturmamaya çalış.
On s'assied, on se met à l'aise.
Oturursak rahatlarız.
La police de San Francisco met en place une équipe basée sur ce qu'on fait ici.
Aloha. San Francisco bizimkine benzer bir polis gücü kuruyor.
Ça nous met tous à l'abri.
Hepimizi güvende tutuyor.
Régulièrement, quelqu'un se met à chercher ces jeux.
Her bir kaç yılda bir, birisi bu oyunları bulmaya çalışır.
Je vais montrer la maison à Beth. Pendant qu'on met Gloria au courant.
Ben de Beth'e evi gezdirirken sizler Gloria'ya son gelişmeleri bildirin.
Je vais faire une pause clope et après on s'y met.
O zaman bi'sigara molası verelim ve sonra işe koyulalım.
Si l'orchestre se met en grève, je... je, heu...
Eğer orkestra grev yaparsa ben... Ben...
Ok, met ça.
Tak bakalım bunu.
Met là en sourdine, Thomas.
"Kes sesini, Thomas."
Vous dites qu'on met une étiquette noire sur un patient vivant?
Yaşayan bir hastaya siyah etiket koymamızı mı söylüyorsun?
Ce sac de solution saline met 12 minutes à se vider.
Bu tuzun boşalması 12 dakikayı bulur.
Ça me met mal à l'aise de l'entendre dire des trucs comme ça.
O öyle şeyler söyleyince hâliyle bizim de canımız sıkıldı.
Chaque jour, il met son uniforme, son insigne et va travailler en faisant de son mieux.
Her gün üniformasını giyip, rozetini takıp, silahını alıyor ve işine gidip görevini layıkıyla yapmaya çalışıyor.
Mon sang se met à bouillir...
Kanım beynime çıkıyor.
- COMTÉ DE MILWAUKEE... quand j'entends ces policiers, ces gens honnêtes, ces bons citoyens, accusés d'avoir falsifié des preuves. Mon sang se met à bouillir.
Bu polis memurlarının bu iyi, sağlam, örnek vatandaşların kanıt yerleştirmekle itham edildiklerini duyduğumda kan beynime sıçrıyor.
Quand du sang est pris pour un prélèvement ou test sanguin, on le met dans un tube à bouchon violet.
Tahlil veya test yapmak için kan alındığında mor başlıklı bir tüpün içine konur.
Scully met un type à terre.
Scully bir adamı indiriyor.
Mais une lettre d'un employé comptable indien de Madras sans éducation, qui met en doute les assertions que j'ai faites dans des publications, c'est bien le comble!
Fakat Madras'ta eğitim düzeyi meçhul bir katibin, Yol Serileri hakkında bulunduğum beyanları hiçe sayması sanırım en zıpır çalışmaydı.
♪ When I met you on the outskirts of town ♪
Seni hep dinledim.
Ok, met ça dedans.
Sonra ne oldu? Tamam, bunu da koy.
- On vous met dans le fauteuil.
- Yürüyebilirim. - Seni sandalyeyle götüreceğiz.