Translate.vc / French → Turkish / Na
Na translate Turkish
563,240 parallel translation
Ça ne veut pas dire que je ne suis pas sincère.
-... samimi olmadığım anlamına gelmez.
Assez vieux pour tomber sous les auspices de la Commission de zonage historique, donc je dépose des papiers pour empêcher sa destruction.
Tarihi Bölgeleme Komisyonu'nun himayesi altına girecek kadar eski bu yüzden yıkımı önlemek için gerekli evrakları hazırlıyorum.
Eh bien, j'ai un enfant qui est assis seul dans une chambre froide,
Evet, elimde bir et dondurucusunda yalnız başına oturan bir çocuk var ve Cabe ve Paige'in de kalbi kırık ;
Elle est particulière quand il s'agit de les partager.
Ne zaman paylaştığına göre değişiklik gösterir.
Je mets le bol sur sa tête et je coupe ce qui dépasse.
Kafasına mavi tası koyup keserim.
Je peux le coder dans le logiciel de notre appareil.
Cihazımızın yazılımına ekleyebilirim.
Ils le transportent à un aérodrome dans un petit pays appelé Rhondon dans la foret amazonienne, pendant que nous parlons.
Şu sırada, ufak bir Amazonvari yağmur ormanı ülkesi olan Rhondon'daki bir havaalanına kamyonla taşıyorlar.
Les locaux se sont battues, ils ont occupés les camps de travail pendant que les bûcherons étaient dehors et coupaient des arbres.
Yerliler direniyor, oduncular ağaç kesmeye çıktığında çalışma kamplarına girip işgal ediyorlar.
Ce qui veut dire qu'il y aura beaucoup d'entre eux seuls, suspendus à l'envers, tous seuls, en attendant de mourir...
Bu demek oluyor ki birçoğu yalnız başına kalacak baş aşağı asılıp, bir başlarına ölümü bekleyerek...
La fumée rend les guêpes dociles, donc on coupe le nid et on le porte jusqu'au camp.
Duman yabanarılarını uysallaştırır, sonra kovanı indirip oduncu kapına taşırız.
Lance le juste derrière lui.
Tam arkasına düşecek şekilde at.
Je vais prendre ce clicker et le pousser jusqu'à ton...
O sayacı alır senin bir tarafına...
Disséquer le singe serait une utilisation inefficace des ressources.
Maymunu parçalamak, kaynakları verimsiz kullanmak anlamına gelebilir.
J'ai marché dans son caca dans la tente.
Çadırda kakasına basmıştım.
C'est risqué de simplement aller les voir.
Onların yanına gitmek bile tehlikeli.
Donc Sly peut la pirater, vérifier leurs cartes, et obtenir les coordonnées GPS de l'arbre.
Yani Sly oradan hackleyebilir haritalarına göz atıp, ağaçların GPS koordinatlarını bulur.
Nous avons pirater la base de données et on a trouvé un arbre Von-Von.
Veri tabanını hackledik ve Von Von ağacına doğru gidiyoruz.
Je vais frapper l'arbre avec le marteau à divers endroits avec une variété de force.
Çekiçle ağacın çeşitli noktalarına, değişik kuvvetlerle vuracağım. Tamam. Sen su şişesini izle ve suyun üst yüzeyinde dalgalanma gördüğünde...
Et bien, maintenant que je sais que je ne suis pas mourant je peux regarder mes recherches sur l'arbre Von Von.
Pekâlâ, ölmüyor olduğumu öğrendiğimden beri Von Von ağacı araştırmasına bakabiliyorum.
Tout ce que vous avez prouvé c'est que la femme que je vais épouser me rends dingue.
Tek ispatladığın evleneceğim kadının beni çılgına çevirdiği.
Vous saviez déjà qu'elle vous rendez dingue.
Tobias, onun seni çılgına çevirdiğini zaten biliyordun.
Pas contre le temps, mais contre une réalité initiée en 2017.
Ama zamana karşı değil. 2017'den başlayan bir gerçeklik dalgasına karşı.
Qu'est-ce qu'une petite radiation pour la moitié de Firestorm?
Biraz radyasyon Firestorm'un bir yarısına ne yapabilir ki?
- Oui. - Ray, qui que ce soit, botte-lui le cul!
- Ray, o dallama her kimse hemen canına okuyun!
Vous devez emmener la Lance du Destin loin d'ici.
Takımın Kader Mızrağı'nı buradan uzaklaştırmalı. Sizi hayal kırıklığına uğratmayacağız.
Tu l'as emmenée au point de rendez-vous.
- Buluşma noktasına götürdün.
Qu'il n'y a pas de dieu?
Bu Tanrı'nın olmadığı anlamına mı gelir?
Vous allez juste vous tenir là et laisser faire ça?
Orada durup bunların olmasına izin mi vereceksin?
Pas après ce que j'ai fait à ses ordinateurs.
Bilgisayarlarına yaptıklarımdan sonra biraz zor.
Et pour commencer, c'est Flynn qui voyage jusqu'en 1931.
Şu anda Flynn ana gemiyle 1931 yılına gitti.
Flynn s'est déjà fait un chemin jusqu'à Capone.
Flynn çoktan Capone'nun yanına yanaşmayı başarmış.
Avec cette foule de garde du corps, ça va être dur d'approcher Flynn ou Capone.
Bu kadar koruması varken, Flynn veya Capone'un yanına yaklaşmak zor olacak.
J'ai envoyé ma femme chez sa sœur, à Cincinnati, et j'ai déménagé ici.
Karımı Cincinnati'ye kız kardeşinin yanına gönderdim, ben de buraya taşındım.
Parce que je suis né Capone, ça ne veut pas dire que j'agis comme l'un d'eux.
Capone soyadıyla doğdum diye, onlardan olduğum anlamına gelmez.
Qu'est-ce qui vous fait penser que je veux être celui - qui le mettra en prison?
Onu parmaklıklar arkasına göndermek isteyeceğimi nereden çıkardınız?
Regardez qui est sorti de la puberté!
Sonunda ergenlik çağına girmişsin ha?
Il nous donne accès aux téléphones portables, les boites mail, les satellites, la surveillance routière, toute sorte de choses.
Bize cep telefonlarına, mail hesaplarına, uydulara, trafik kameralarına bunun gibi şeylere giriş yapabilme imkanı sağlıyor.
J'ai toujours voulu utiliser ma magie pour aider.
Sihrimi başkalarına yardım için kullanmayı oldum olası isterim.
Prête pour le petit-déjeuner?
Kahvaltısına hazır mıymış...
Garder un oeil attentif sur un bébé peut être difficile quand on est seul.
Tek başına bir bebeğe göz kulak olmak çok zor olmalı.
Regarde ça.
Bak bir etrafına.
Tu es là, toute seule au milieu de nulle part.
Hiçliğin ortasında, bir başına yaşıyorsun.
Donc si l'un d'entre vous pouvait faire la babysitter, je ferai ce que j'ai prévu et j'irai m'en occuper. Attends.
Ona bir dakikalığına göz kulak olacaksanız, düşündüğüm gibi icabına bakabilirim.
Je vais aller au Manoir du Sorcier, voir ce que je peux trouver.
Büyücü'nün konağına gidip bir de orada bakacağım.
J'espère que tu apprécies ton repas en solitaire.
Umarım bir başına yemek yemek zevklidir.
Tu pourrais avoir besoin de la baguette de la Fée.
Senin belki Peri asasına ihtiyacın olabilir...
Emma pourrait avoir besoin de la baguette de la Fée.
Emma'nın Peri asasına ihtiyacı olabilir.
Toi toute seule.
Bir başına.
Et tu préfères être dans les bois avec un vieil ami qu'assise toute seule dans ton château d'Émeraude.
Ya eski dostunla ormanda dolaşacaktın ya da tek başına Zümrüt Şato'nda oturacaktın.
Pas étonnant que ça ait échoué lamentablement.
Böylesine bir hayal kırıklığı olmasına şaşmamalı.
Tu ressembles à un joueur de hockey de 1922.
1992'deki hokey oyuncularına benzedin.