Translate.vc / French → Turkish / Nâm
Nâm translate Turkish
34 parallel translation
Et avant même le vote d'armes et de lois, notre nom faisait trembler la pègre.
Devlet bizleri silah ve kanunla desteklemeden önce bile G-men ler yeraltı dünyasında korkutucu bir nâm salmaya başlamıştı.
Et Hecky the Hackie les connaît toutes.
Ve nâmı değer Hecky, hepsini bilir.
Alan Yates, le réalisateur, connu pour ses documentaires au Viet-Nâm et en Afrique
Alan Yates, Vietnam ve Afrika hakkında yazdıklarıyla ünlü.
On a entendu parler de vous.
Nâmınızı duyduk.
Cette année, on ne prend que les bonbons de marque. "
Teşekkür ederim. " " Bu sene sadece şeker nâmına dolaşıyoruz. "
Ils ont essayer de m'emmener au Viet-Nâm.
Beni Vietnam'a sürüklemeye çalıştılar.
Tout le monde se moquera des Salazar.
Salazarların nâmı bir hiç olacak. Bunun olmasına izin veremezsiniz.
Pour la vie!
Hayat nâmına!
Voici Ray Greene, partenaire de Tristan McNeal, alias "Liquid Halo".
Bu, Ray Greene, Trystan McNeil'in ortağı nâmıdiğer Liquid Halo. - O da ne?
Il est temps, puissant Hrothgar, de nous servir cet hydromel renommé partout dans le monde et de célébrer dans votre salle légendaire.
Dünyaya nâm salan, efsanevi salonunuzun kapılarını açıp büyük bir ziyafet vermenin tam vaktidir, yüce Hrothgar.
Jonathan Crane, alias l'Épouvantail.
Jonathan Crane, nâm-ı diğer "Korkuluk".
- Une dispute de colocataires, déclenchée par les actions suspectes de Barb, alias Downy, à qui l'on doit vraiment s'intéresser.
Kesinlikle suçunu kabul etmiş olan Barb'ın, nâm-ı diğer Downy'nin şüpheli davranışlarının yol açtığı bir ev arkadaşı kavgası.
L'un des donneurs est un certain Frank Moore, ou Wallace Carver.
Bu kişilerden biri Frank Moore adlı bir adam. Nâm-ı diğer Wallace Carver.
Votre réputation vous précède.
- Evet, eminim öyledir. Nâmın senden önde gidiyor.
Et... Chang Xiaowen, la "Faucheuse cruelle". Et ses frères tartares.
Ayrıca Chang Xiaowen nâm-ı diğer "Azrail" ile Tatar kardeşleri var.
Gregor était plus âgé... déjà un gars balèse, qui avait une réputation.
Gregor da birkaç yaş büyük ama o zamandan çok iri, nâmı da yürümüş.
Tout comme notre cible Joshua Gray alias Gandalf.
Hedefimiz Joshua Gray de öyle ; nâm-ı diğer, Gandalf.
Votre réputation vous a précédé.
Nâmınız sizden önce geliyor.
Je n'ai pas trouvé d'empreintes de loup.
Yırtıcılar nâmına hiçbir iz yok.
Ma réputation me précède, j'espère qu'elle n'est pas trop mauvaise.
Bakıyorum da nâmım benden önce yürüyor. Umarım hep kötü şeyler gitmiyordur.
- Comprenez... vous êtes une mauvaise influence ici.
- Yapma ya! Kötü bir nâmın var şehirde.
Vous savez, ce que j'aime chez vous, mon Père, c'est que vous connaissez ma réputation et pourtant vous vous dressez contre moi.
Sendeki sevdiğim yönün ne olduğunu biliyor musun Peder? Benim nâmımdan bi : haber olmana rağmen, hâlâ bana karşı durabiliyorsun.
Dites-moi de qui vous parlez et par Zeus, ils tâteront de mon épée.
Bana kimden bahsettiğinizi deyin ki Zeus nâmına çeliğimi tattırayım ona.
Je suppose que ma réputation m'a précédé.
Sanıyorum ki nâmım önümden yürüyor.
Seulement de réputation.
- Nâmını duydum.
J'ai entendu parler de toi.
Senin nâmını duydum.
Alors que Royalle est présumé mort, et que Wolfe se trouve derrière les barreaux il y a toujours une ombre au dessus de la réputation de Diamond à ce jour.
Royalle'in öldüğü varsayılırken ve Wolfe da parmaklıklar ardındayken... Diamond'ın nâmına da gölge düşüyor.
Ta réputation te précède...
Nâmın senden önde gidiyor.
J'ai déjà essayé, mais Ian a fait passer le mot à mon sujet.
Denedim zaten, ama Ian benim kötü nâmımı salmış.
Peu importe... je ramène tout à moi, alors te voilà, de retour parmi les vivants.
Neyse... Kendi nâmıma şunu söyleyeyim... Buradasın, yaşayanların arasına geri dönebildin.
Sa réputation le précède.
Nâmı önünden gidiyor.
Cette rivalité entre femmes est contraire à ta réputation.
Bir kadın, diğerine karşı. Senin nâmına pek yaraşmıyor.
Dévaste-moi, peu m'importe, marque-moi de tes ongles voraces :
# Heyhat, nâmım #
Juste parce que j'ai une mauvaise réputation?
Sadece nâmım kötü diye mi?