Translate.vc / French → Turkish / Objective
Objective translate Turkish
254 parallel translation
Nous écouterons l'opinion objective de l'historien.
Tarafsız bir tarihçinin tarafsız görüşlerini alabiliriz, değil mi?
Je suis venue en qualité d'observatrice objective.
- Yok mu? - Tarafsız gözlemci sıfatıyla gelmiştim.
On m'a conseillé d'étudier l'anthropologie, une approche scientifique de l'homme pour être plus objective, et les écarter de mon systême, pour me contrôler.
İnsanı bilimsel olarak incelersem... daha nesnel olup onları sistemimden atar, kendimi kontrol ederim diye. - İşe yaradı mı?
- Les juges ont dû faire passer la punition des actes contraires à l'intérêt de la nation avant toute considération objective.
- Hakimlerin ilk görevi..... olaylara tarafsız bakmaktan ziyade devlete karşı işlenmiş suçları cezalandırmak oldu.
Les temps ont changé, l'ère est diffèrente. Il nous faut aujourd'hui considérer tout ceci de manière objective.
Devir değişti, devir farklı ve bugün eski sorunlara nesnel bir gözle bakmalıyız.
La réputation sinistre qui l'entoure est sans aucun fondement. Elle se base sur la superstition, plutôt que sur l'observation objective.
Kötü şöhret, tarafsız gözlemlerden daha ziyade tamamen asılsızdır ve batıl inançların esas alınmasıyla ilişkilidir.
Il faisait une description objective :
Aslında beni yerden yere vurmuştu. Alıntılıyorum :
Ta mine objective est très ridicule.
Tarafsız duruşun gülünç geliyor.
Oui, mais la subjectivité est objective.
- Evet ama öznellik, nesneldir. - Mantıklı algılamayla yaklaşırsan olamaz.
Mais il s'agit d'une thèse objective, et non d'une croisade hystérique.
Ama söz konusu olan tarafsız bir doktora tezi. Sinir bozucu bir mücadele haline gelmemeli.
Parce que c'est elle qui a un contrat à vie avec la Vérité objective, garantie pure!
Gerçek, Katarina'nın nesnel gerçekle ömür-boyu bir kontratı var.
C'est ça pour vous, prendre une déposition objective?
Ne bu, görgü tanığının ifadesinin doğruluğunu mu araştırıyorsun?
Je veux que ce qui se passe ici soit raconté de façon objective.
Burada yapılanı gerçekçi biçimde belgelemek istiyorum.
Preuve objective d'une vie après la mort.
Ölümden sonra yaşamın objektif bir sınavı.
Tu n'es pas objective.
Sen Charles'la evlisin ve sezilerin taraflı.
Je resterai objective.
Tarafsız kalacağım.
D'être objective.
Zor yani- -
Dans de telles conditions, la réalité n'a plus de signification objective.
Bu koşullar altında ; | gerçeğin bir kişi için nesnel bir anlamı yok.
Seuls les critiques croient à la vérité objective, tout en feignant de croire le contraire.
Yalnızca eleştirmenler tarafsız gerçekliğe inanırlar,... tersini iddia etmek suretiyle önemsemeyerek.
Récemment j'ai perçu une accumulation de choses qui ne peuvent s'exprimer dans une forme objective telle que le roman. Les mots ne suffisent plus.
Yakın bir zamanda pek çok şeyin birikiminin roman gibi nesnel bir araç tarafından ifade edilemeyeceğinin farkına vardım.
J'ai bien peur qu'elle ne soit pas objective.
Korkarım o tarafsız olamaz.
Observation objective... médicale.
- Bu objektif bir tıbbi gözlem. - Hayır, hayır!
Si j'en sors vivante, j'aurai une vue plus objective sur la gériatrie.
Eğer bundan kurtulursam,... yaşlılara çok daha anlayışlı yaklaşacağım.
La science... est objective.
Bilim nesneldir,
Tant que dure la relation, je te jure, je suis incapable d'être objective.
Ve bir ilişkinin içinde oldukça, yemin ederim, tarafsız olamıyorum.
En conséquence, je peux déduire qu'elle répondait à une analyse objective de la situation.
Bu sebeple, mevcut unsurlara dayanarak bu durumun tarafsız bir analizini yapacağını öngörebilirim.
Ca veut dire qu'il n'y croit pas forcément comme a une vérité objective
Buna objektif bir gerçek olarak inanmadığı anlamına geliyor.
Non, je suis objective. J'aime vraiment votre façon d'écrire
Ben tarafsızım ve haklısın, yazdığın şeyleri seviyorum.
- Je te donnerai une évaluation objective.
- Tarafsız değerlendirme sunabilirim.
- Je ne veux pas d'évaluation objective.
- Tarafsız değerlendirme istemiyorum.
Je fais une estimation objective.
Ben sadece tarafsız bir değerlendirme yapıyordum.
Vous êtes trop concernée pour être objective.
Bence şimdi objektif olmaya yaklaştın.
Vous avez raison, je ne suis pas objective.
Haklısın, objektif değilim.
Il faut définir une stratégie objective.
Engelleme operasyonu objektif olarak incelenmelidir.
Mais Lizzy, je suis sûre que quand vous avez lu la 1ère fois la lettre, vous ne pouviez pas être si objective que vous l'êtes en ce moment.
Ama Lizzy, eminim ki o mektubu ilk okuduğunda, yazılanları şimdiki gibi esprili karşılamamışsındır.
Notre opinion n'est pas tout à fait objective.
Winn hakkındaki duygularımızı etkileyen kişisel unsuralar var.
Il est facile de tomber dans le morbide, or vous êtes très objective.
Senden başkası olsa kabul etmezdim. Ama objektif davranıyorsun. Bu çok iyi.
T'es pas objective.
- Taraf tutuyorsun.
J'ai du mal à être objective car j'ai été très en colère, très longtemps.
Belki tarafsız bakamıyorum çünkü sana uzun bir süre boyunca çok kızdım.
Si je regarde ma vie de façon objective... y a-t-il un seul point sur lequel j'ai fait une erreur ou sur lequel je suis à blâmer?
Yaşamıma baktığımda hata yaptığım bir nokta var mı? Hata yaptığım?
Si vous voulez que la Fédération reçoive vos articles, il va falloir montrer une perspective plus objective.
Eğer makalelerini Federasyon'a göndermemi istiyorsan daha eşit bir perspektiften bakman gerekiyor.
Remplissez ça vous-même, on verra bien si vous êtes objective.
Onu doldur. Bakalım ne kadar adil ve nesnel olacaksın.
Mon rôle consistait à fournir une analyse plus objective.
Benim görevim, daha tarafsız bir analiz sağlamaktı.
- Ne le prends pas mal, Teal'c, mais ton opinion ne me semble pas tout à fait objective.
- Saygısızlık olarak alma, Teal'c, ama o yorum sakin bir kafadan gelmiyor.
Je ne suis pas très objective, je sais.
En objektif konumda değilim, biliyorum.
Xena, sois franche et objective.
Dürüst ve tarafsız görüşüne ihtiyacım var.
Une femme charmante, mais pas très objective :
O halde ilk kadından başlayalım. Annemden.
La subjectivité est objective.
- Öznellik, nesneldir.
Essaie de rester objective.
- Boof, bana bak. Şimdi objektif olmayı dene.
Par enchantement, le subjectif prend le pas sur la réalité objective.
Büyülü bir şekilde kişisel bakış açısı tarafsız gerçekliğe dönüşür.
- La science est objective.
- Bilim tarafsızdır.